GokhanUzun
Kamp I
- Mesajlar
- 105
- Tepkime Puanı
- 1
Demirkazık Dağı kış tırmanışında hayatlarını kaybeden ODTÜ DKSK mensubu arkadaşlarımıza ve bayramın birinci günü hayatını kaybeden AKUT Bingöl Birimi Başkanı M.Veysel Aksoy’a Allah’tan rahmet , acılı ailelerine ve yakınlarına başsağlığı dileklerimizle...
AĞRI DAĞI KIŞ TIRMANIŞI (01.01 – 04.01.2007)
Ekip : Yücel Bağatur
Mehmet Şirin Uysal
Gökhan Uzun
Geçen yıl yine kurban bayramında yaptığımız Ağrı Dağı kış tırmanışında kötü hava şartları sebebiyle 4.200 metreden dönmek zorunda kalmıştık. Bu kez gerekirse iyi hava beklemek üzere dağa gitmiş ; yeteri kadar da yakıt götürmüştük yanımızda. Bu tırmanış için tekrar zaman ve para harcama imkanımız olmadığı için elimizden geleni yapma konusunda kararlıydık.
1 Ocak pazartesi günü dağa Eli istikametinden giriş yaptık. Yolumuz kardan dolayı kapalı olduğu için 1.640 metre irtifada araçtan inip yürümeye başladık. Güneşli bir havada epeyce de iz açarak günü 2.400 metrede sonlandırdık. Şaşılası bir durum olarak 2.400 metrede çimenlik ve düz bir alan bulmuş ve doğal olarak hemen serilmiştik.
2 Ocak salı günü iyi hava yine bizimleydi. 3.300 metreye kadar bu kez iz açma zahmetine daha az katlanarak yükseldik. Bu arada , dağın güneyi günlük güneşlik olmakla beraber kuzeyden gelip dağın omuzundan aşan koyu renk bulutlar bizi kuzey rotasını deneyecek olan arkadaşlarımızın durumu hakkında biraz endişelendirdi doğrusu. Çok soğuk bir ortamda tırmanacakları zaten belliydi. Ancak bu kara bulutları görünce Allah yardımcıları olsun demekten kendimizi alamadık… İstanbul’daki arkadaşlarımızla ve kuzey ekibi ile yaptığımız telefon görüşmeleri sonrası Mutlu ve Burak’ın tırmanışı bırakıp geri dönecekleri bilgisini aldık. Ne yalan söyleyeyim kalan arkadaşlara siz de dönün diyemedik elbette ama kendi aramızda da inşallah dönerler muhabbeti yapmadık desem yalan olur.
Bizim cephede şimdilik herşey yolunda gidiyordu. Yakıt sıkıntımız olmadığı için sabah ve akşamları bol bol sıcak sıvı alıyorduk. Sadece otelde gribe yakalanan Şirin’de bir miktar rahatsızlık belirtileri vardı. Baş ağrısı ve tıkanıklık temel sorunlar …
3 Ocak çarşamba günü sabahı kuzey ekibinin kalan üyelerinin de tırmanışı bıraktıklarını öğrendik. Bugün kampı 3.800 metreye çıkardık ve burada yamaçtaki sert karı kazarak çadırımız için çok korunaklı güzel bir kamp yeri hazırladık. Ağır yükümüzle birlikte 4.200 metreye tırmanıp kendimizi tüketmemek için zirve denemesini buradan yapmaya karar vermiştik. Diğer yandan aldığımız tüm hava durumu bilgilerinde perşembe öğleden sonra havanın kapatacağı ve cuma günü de kar yağışının başlayacağı söyleniyordu. Bir aksilik olur da dağdan vaktinde inemezsek ve kötü havaya yakalanırsak 400 metre daha aşağıda olmak bizim için daha avantajlı olabilirdi. Çadırımızı kurduktan sonra gerdirme işine giriştik ve bu faaliyetin talihsiz bedevisi olmaya aday olan Şirin’in bastığı yer çöküp dizi kayaların arasına sıkışıverdi. Neyse ki bizim adam sağlam yapılıdır ve dizini çok da kötü sıkıştırmamış. Bu irtifada bolca estiren sert rüzgar sebebiyle çadırımızın kazıklarını ve gerdirme iplerini büyük kayalarla destekledik ve tam rüzgarın geldiği yöne bir de ufak deadman yerleştirdik. Bu akşam erkenden yatmamız lazım. Zirve için tek şansımız olacak çünkü. Bol bol yeme ve içme eyleminden sonra 19:00 gibi tulumlara çekildik. Gece 01:00 de kalkacağız . Sonrası kısmet …
Çarşambayı perşembeye bağlayan gece 01:00 de kalktık. Dışarıda sert ve soğuk esen bir rüzgar var. Kuzeyden esiyor …
Hazırlıkları bitirip tırmanışa başlamamız 03:00 gibi oluyor. Şirin , çadırdan çıkalı 20 metre olmadan zirveye gelemeyeceğini söyledi. Grip ve üstüne de diz ağrısı biraz fazla oldu haliyle.
Şirin’in çadıra geri dönüşünü izledikten sonra Yücel ile yükselmeye başladık. Rüzgar kuzeyden estiği için tam yüzümüzün sol yanında patlıyordu ve dağdan aşağıya süpürdüğü kar zerrecikleri zaman zaman bir toz bulutu gibi görüşü kapatıyordu. Rota üzerinde mola vermek için en elverişli yer 4.200 kampı ve biz de buraya kadar durmaksızın yükseldik. Ancak burada mola verme hayalimiz çok çabuk söndü çünkü içine sığınırız diye planladığımız yığma taş duvarların içi kar doluydu. Biz de 150-200 metre yukarıdaki büyük bir kayayı gözümüze kestirip onun korumasında mola veririz diyerek yükselmeye devam ettik. Burada verdiğimiz molada rüzgardan kısa süreliğine de olsa kurtulmak iyi geldi doğrusu. Hemen eldivenlerimi çıkarıp bir kontrol yaptım. Çünkü başparmaklarımı birer odun parçası gibi hissetmeye başlamıştım. Polar eldivenimin üzerine rüzgar ve su geçirmez cinsten tek parmak bir kılıf eldiven geçirmiştim. İçteki polar eldivenin üzeri buz tutmuş ; yani elimin teri donmuş… Burada polar eldiveni kuru ve daha korumalı bir başka eldivenle değiştirip yine kılıf eldiveni en üste geçirdim. Yücel’in durumu daha iyi görünüyor. Tek şikayeti emanet olarak aldığı kaz tüyü montun kapşonunun sert ve soğuk rüzgara dayanamıyor olması. Kulakları çok üşümüş…
Bu moladan biraz sonra kayak gözlüğüm kafamdan uçup gidiyor. Gözlüğümü alnıma kaydırdığım bir anda sert gelen rüzgar Cehennem Deresi’ne doğru uçuruyor.
Rotanın rüzgara açık olmasından dolayı başka mola veremeden sadece çok yorulduğumuz zamanlarda bir miktar durup nefeslenerek tırmanmaya devam ediyoruz. Bir ara yaşadığım daralma hissinden dolayı balaklavamı biraz aşağıya çekip ağzımı ve burnumu ferahlatayım diyorum. 1-2 dakika sonrasında yüzüme bakan Yücel “burnunun ucu beyazlamış balaklavanı yukarı çek” diyor.Platoya varmak için aşmamız gereken tepenin zirvesine 50-60 metre kala bir durum değerlendirmesi yapıyoruz. 4.850-4.900 metre civarında bir irtifadayız. Ya devam edip bu tepeyi aştıktan sonra zirve yoluna gireceğiz ya da bırakacağız. Zirve çok güzel görünüyor. Değerli bir ödül. Ancak özellikle ben yorgun durumdayım. “Zirveye gidebilir misin” diye soruyor Yücel. “Giderim gitmesine de” diyorum “Çok acıtır. Bitkinim ve dönüşte birkaç saat yatmak zorunda kalırım. Doğubayazıt’a dönmemiz geceyi bulur”. 200-250 metre yukarıda hem rüzgar daha sert olacaktır hem de ortam daha soğuk. Bir an boş bulunup ayağımızı yere sağlam basmasak rüzgarın hızı bizi sendeletmeye yetip de artıyordu zaten. Yükseldikçe şartlar daha da sertleşecekti. Bu arada Yücel’in burnu da benim dikkatimi çekiyor. Rüzgarın estiği tarafı tamamen beyazlaşmış. Korumaya almasını söylüyorum hemen. Yücel bana göre daha diri durumda ama O da “çok fazla kastırmaya gerek yok” diyor. Bu arada saate bakıyoruz. 09:00 olmuş. Yani 3.800 den buraya 6 saatte tırmanmışız. Zirveye son bir bakış atıp birkaç saniyelik bir karar verme anından sonra dönme kararı aldık. Çadıra dönüşümüzde Şirin’i bizi bekler bulduk. Geceyi uyumadan bizi düşünerek geçirmiş. Sağolsun sıcak çay da hazırlamış.
Sonrası iniş ve Urfa Sofrası’nda bol tıkınma.
Gökhan Uzun
AĞRI DAĞI KIŞ TIRMANIŞI (01.01 – 04.01.2007)
Ekip : Yücel Bağatur
Mehmet Şirin Uysal
Gökhan Uzun
Geçen yıl yine kurban bayramında yaptığımız Ağrı Dağı kış tırmanışında kötü hava şartları sebebiyle 4.200 metreden dönmek zorunda kalmıştık. Bu kez gerekirse iyi hava beklemek üzere dağa gitmiş ; yeteri kadar da yakıt götürmüştük yanımızda. Bu tırmanış için tekrar zaman ve para harcama imkanımız olmadığı için elimizden geleni yapma konusunda kararlıydık.
1 Ocak pazartesi günü dağa Eli istikametinden giriş yaptık. Yolumuz kardan dolayı kapalı olduğu için 1.640 metre irtifada araçtan inip yürümeye başladık. Güneşli bir havada epeyce de iz açarak günü 2.400 metrede sonlandırdık. Şaşılası bir durum olarak 2.400 metrede çimenlik ve düz bir alan bulmuş ve doğal olarak hemen serilmiştik.
2 Ocak salı günü iyi hava yine bizimleydi. 3.300 metreye kadar bu kez iz açma zahmetine daha az katlanarak yükseldik. Bu arada , dağın güneyi günlük güneşlik olmakla beraber kuzeyden gelip dağın omuzundan aşan koyu renk bulutlar bizi kuzey rotasını deneyecek olan arkadaşlarımızın durumu hakkında biraz endişelendirdi doğrusu. Çok soğuk bir ortamda tırmanacakları zaten belliydi. Ancak bu kara bulutları görünce Allah yardımcıları olsun demekten kendimizi alamadık… İstanbul’daki arkadaşlarımızla ve kuzey ekibi ile yaptığımız telefon görüşmeleri sonrası Mutlu ve Burak’ın tırmanışı bırakıp geri dönecekleri bilgisini aldık. Ne yalan söyleyeyim kalan arkadaşlara siz de dönün diyemedik elbette ama kendi aramızda da inşallah dönerler muhabbeti yapmadık desem yalan olur.
Bizim cephede şimdilik herşey yolunda gidiyordu. Yakıt sıkıntımız olmadığı için sabah ve akşamları bol bol sıcak sıvı alıyorduk. Sadece otelde gribe yakalanan Şirin’de bir miktar rahatsızlık belirtileri vardı. Baş ağrısı ve tıkanıklık temel sorunlar …
3 Ocak çarşamba günü sabahı kuzey ekibinin kalan üyelerinin de tırmanışı bıraktıklarını öğrendik. Bugün kampı 3.800 metreye çıkardık ve burada yamaçtaki sert karı kazarak çadırımız için çok korunaklı güzel bir kamp yeri hazırladık. Ağır yükümüzle birlikte 4.200 metreye tırmanıp kendimizi tüketmemek için zirve denemesini buradan yapmaya karar vermiştik. Diğer yandan aldığımız tüm hava durumu bilgilerinde perşembe öğleden sonra havanın kapatacağı ve cuma günü de kar yağışının başlayacağı söyleniyordu. Bir aksilik olur da dağdan vaktinde inemezsek ve kötü havaya yakalanırsak 400 metre daha aşağıda olmak bizim için daha avantajlı olabilirdi. Çadırımızı kurduktan sonra gerdirme işine giriştik ve bu faaliyetin talihsiz bedevisi olmaya aday olan Şirin’in bastığı yer çöküp dizi kayaların arasına sıkışıverdi. Neyse ki bizim adam sağlam yapılıdır ve dizini çok da kötü sıkıştırmamış. Bu irtifada bolca estiren sert rüzgar sebebiyle çadırımızın kazıklarını ve gerdirme iplerini büyük kayalarla destekledik ve tam rüzgarın geldiği yöne bir de ufak deadman yerleştirdik. Bu akşam erkenden yatmamız lazım. Zirve için tek şansımız olacak çünkü. Bol bol yeme ve içme eyleminden sonra 19:00 gibi tulumlara çekildik. Gece 01:00 de kalkacağız . Sonrası kısmet …
Çarşambayı perşembeye bağlayan gece 01:00 de kalktık. Dışarıda sert ve soğuk esen bir rüzgar var. Kuzeyden esiyor …
Hazırlıkları bitirip tırmanışa başlamamız 03:00 gibi oluyor. Şirin , çadırdan çıkalı 20 metre olmadan zirveye gelemeyeceğini söyledi. Grip ve üstüne de diz ağrısı biraz fazla oldu haliyle.
Şirin’in çadıra geri dönüşünü izledikten sonra Yücel ile yükselmeye başladık. Rüzgar kuzeyden estiği için tam yüzümüzün sol yanında patlıyordu ve dağdan aşağıya süpürdüğü kar zerrecikleri zaman zaman bir toz bulutu gibi görüşü kapatıyordu. Rota üzerinde mola vermek için en elverişli yer 4.200 kampı ve biz de buraya kadar durmaksızın yükseldik. Ancak burada mola verme hayalimiz çok çabuk söndü çünkü içine sığınırız diye planladığımız yığma taş duvarların içi kar doluydu. Biz de 150-200 metre yukarıdaki büyük bir kayayı gözümüze kestirip onun korumasında mola veririz diyerek yükselmeye devam ettik. Burada verdiğimiz molada rüzgardan kısa süreliğine de olsa kurtulmak iyi geldi doğrusu. Hemen eldivenlerimi çıkarıp bir kontrol yaptım. Çünkü başparmaklarımı birer odun parçası gibi hissetmeye başlamıştım. Polar eldivenimin üzerine rüzgar ve su geçirmez cinsten tek parmak bir kılıf eldiven geçirmiştim. İçteki polar eldivenin üzeri buz tutmuş ; yani elimin teri donmuş… Burada polar eldiveni kuru ve daha korumalı bir başka eldivenle değiştirip yine kılıf eldiveni en üste geçirdim. Yücel’in durumu daha iyi görünüyor. Tek şikayeti emanet olarak aldığı kaz tüyü montun kapşonunun sert ve soğuk rüzgara dayanamıyor olması. Kulakları çok üşümüş…
Bu moladan biraz sonra kayak gözlüğüm kafamdan uçup gidiyor. Gözlüğümü alnıma kaydırdığım bir anda sert gelen rüzgar Cehennem Deresi’ne doğru uçuruyor.
Rotanın rüzgara açık olmasından dolayı başka mola veremeden sadece çok yorulduğumuz zamanlarda bir miktar durup nefeslenerek tırmanmaya devam ediyoruz. Bir ara yaşadığım daralma hissinden dolayı balaklavamı biraz aşağıya çekip ağzımı ve burnumu ferahlatayım diyorum. 1-2 dakika sonrasında yüzüme bakan Yücel “burnunun ucu beyazlamış balaklavanı yukarı çek” diyor.Platoya varmak için aşmamız gereken tepenin zirvesine 50-60 metre kala bir durum değerlendirmesi yapıyoruz. 4.850-4.900 metre civarında bir irtifadayız. Ya devam edip bu tepeyi aştıktan sonra zirve yoluna gireceğiz ya da bırakacağız. Zirve çok güzel görünüyor. Değerli bir ödül. Ancak özellikle ben yorgun durumdayım. “Zirveye gidebilir misin” diye soruyor Yücel. “Giderim gitmesine de” diyorum “Çok acıtır. Bitkinim ve dönüşte birkaç saat yatmak zorunda kalırım. Doğubayazıt’a dönmemiz geceyi bulur”. 200-250 metre yukarıda hem rüzgar daha sert olacaktır hem de ortam daha soğuk. Bir an boş bulunup ayağımızı yere sağlam basmasak rüzgarın hızı bizi sendeletmeye yetip de artıyordu zaten. Yükseldikçe şartlar daha da sertleşecekti. Bu arada Yücel’in burnu da benim dikkatimi çekiyor. Rüzgarın estiği tarafı tamamen beyazlaşmış. Korumaya almasını söylüyorum hemen. Yücel bana göre daha diri durumda ama O da “çok fazla kastırmaya gerek yok” diyor. Bu arada saate bakıyoruz. 09:00 olmuş. Yani 3.800 den buraya 6 saatte tırmanmışız. Zirveye son bir bakış atıp birkaç saniyelik bir karar verme anından sonra dönme kararı aldık. Çadıra dönüşümüzde Şirin’i bizi bekler bulduk. Geceyi uyumadan bizi düşünerek geçirmiş. Sağolsun sıcak çay da hazırlamış.
Sonrası iniş ve Urfa Sofrası’nda bol tıkınma.
Gökhan Uzun

