Ynt: Akaryakıt Fiyatlarına Protesto!!!
Geçenlerde okudum ve buraya yazmak istedim, vazgeçtim dayanamadım ve gene yazıyım dedim sonuçta konu ile ilgili aydınlatıcı bir yazı.
YIL 1973... İLK PETROL CİNAYETİ
Sll veya bir başka petrol şirketi, elbette sadece Nijerya’yı yönetmiyor!..
Bilmem, hatırlar mısınız;
Bu ülkede, bir zamanlar Raif Karadağ adlı bir “araştırmacı yazar” yaşardı!..
“Yaşardı” diyorum; çünkü Raif Karadağ, 1973’te öldürüldü!..
Niye öldürüldü biliyor musunuz;
“Petrol Fırtınası” adlı bir kitap yazıp, “petrol tezgâhları”nı ortaya serdiği için!..
Evet, “oyunları deşifre” ettiği için!..
Raif Karadağ, öldürülmeden önce kaleme aldığı “Petrol Fırtınası” kitabında; “petrol” hakkında “Yirminci asrın en kıymetli, en kudretli ve rakipsiz hammaddesi” olduğundan, petrol yüzünden “cinayet”ler, “ihtilâl”ler ve “hükümet darbeleri” yapıldığından söz ediyor...
Kitapta; Deterding’in başında bulunduğu İngiliz Royal-Dutch Shell grubuyla, Rockfeller’in başında bulunduğu Amerikan Standard Oil hakkında; kuruluşlarından, gelişimlerine kadar geniş bilgi verilerek, petrol bölgelerindeki mücadeleleri ve diğer devletlerin bu yarışa katılma çabaları anlatılıyor.
Bu şirketlerin Osmanlı ve sonrasında Türkiye, İran, Irak, Suudi Arabistan, Romanya, Venezüella, Kolombiya, Nikaragua, Meksika gibi ülkelerdeki faaliyetleri; Musul, Bakü petrolleri konusundaki çalışmada diğer ülkelerle (Rus, Alman, Fransız) yaşadıkları çatışmalar, yaptıkları yarışlar ve yapmacık dostluklar okura sunuluyor.
Bu mücadelede gizli servislerin rolü, hükümetlerin çabaları, oynanan siyasi oyunlar ve Kurtuluş Savaşı’ndaki Yunanlılar gibi kullanılan milletler gözler önüne seriliyor. Kitaptan ülkemiz adına çıkarılabilecek en önemli sonuç ise; petrolün, yazarın tabiriyle “600 yıllık muhteşem imparatorluğu yıkıma götürmesi”dir.
Buradan çıkan sonuç, şudur:
Aslında, “öldürülen” ilk araştırmacı yazar Uğur Mumcu filan değil, Raif Karadağ’dır, iyi mi?..
OTEL ODASINDA ÖLDÜRÜLDÜ!
Bilirsiniz veya duymuşsunuzdur;
Türkiye’nin, tıpkı komşusu İran ve Irak gibi bir “petrol cenneti” olduğu ve fakat bu petrolün bile bile çıkarılmadığı tezi yıllardır dile getirilir.
Bu teze göre Cudi Dağı’nın altı, adeta bir “petrol denizi”dir ve bu petrol, olduğu gibi komşu ülke Suriye’ye akmaktadır.
Türkiye’de petrol olması muhtemel araziler, yabancı şirketler tarafından kiralanmış fakat aradan geçen süre içinde bu arazilerde hiçbir sondaj çalışması yapılmamıştır ve ne hikmetse bu şirketler, kira süresi bitmeye yakın sözleşmelerini yenilemek istemişlerdir.
Çünkü Türkiye’nin bölünmesini beklemektedirler.
İşte Raif Karadağ; kafalardaki bu “kuşku”lardan hareketle bir “araştırma” yapmış, araştırmasının sonuçlarını da; “takunya kalınlığında” bir kitapta, evet “Petrol Fırtınası” adlı bir kitapta toplamış ve “tezgâhları deşifre” etmişti...
Sonra ne oldu biliyor musunuz?..
Raif Karadağ, dönemin Cumhurbaşkanı ve Başbakanı’yla görüşmek üzere Ankara’ya gitmiş ama “ertesi gün yapacağı görüşmenin gecesinde”, kaldığı otelin odasında öldürülmüştü!..
Tarih, 22 Aralık 1973’tü!..
Raif Karadağ öldürüldüğünde;
Henüz “53 yaşında”ydı!..
MUAMMER AKSOY NİYE ÖLDÜRÜLDÜ?
Sadece Raif Karadağ mı?..
Yıllardır “Türkiye’nin petrol politikasıyla” ilgili ciddi araştırmalar yapıldı. Ancak petrolde milli politikaları savunan birçok önemli isim, karanlık cinayete kurban gitti.
Bunlardan biri de, Prof. Dr. Muammer Aksoy’dur... Aksoy’un petrole ilgisinin başlangıç tarihi 1943’lere dayanıyor.
O tarihlerde doktora yapmak için Zürih’e giden Aksoy, ileride Enerji Bakanı olacak İhsan Topaloğlu ile tanıştı. Topaloğlu, Hakan Yılmaz Çebi ile yaptığı bir röportajda o günleri şöyle anlatıyordu:
“Muammer Aksoy’la 1943 yılında -Zürih’te okurken o da doktora yapmaya gelmişti- tanıştık ve dost olduk. 1959 yılında yapılan anlaşmalarla, 1961’de Kalteks’le yapılan anlaşmalarla İPRAŞ Rafinerisi kuruldu. Yüzde 51’i TPAO’nun, yüzde 49’u CARTES’in. Bunun yanında ATAŞ Rafinerisi kurulmuştu. ATAŞ’taki ortaklar da Shell, Mobil ve BP yanında CARTEKS’ten oluşuyordu.
1962’de ATAŞ Rafinerisi faaliyete geçti, İPRAŞ’tan birkaç ay sonra. Bunlar petrol ithal ederek çalışacak rafinerilerdi. Halbuki Türkiye Petrolleri’nin Batman’da bir rafinerisi vardı. Bu rafineri yerli hammadde kullanıyordu. Rafinerinin kapasitesi 500 milyon tondu, o zaman için ülkenin ihtiyacı ise 2.5 milyon tondu. 2 milyonluk bir açık olmasına rağmen yine de çıkarılan mevcut petrolü yabancı şirketler yurtdışına ihraç etmemizi istiyorlardı.
Aramızda çıkan bu münakaşalar sonrası ben mevzuyu bilen iyi bir hukukçu aradım. Memlekette bu konuyu bilen hukukçuların çoğu yabancı şirketlerin müşavirleriydi. Tam o günlerde ne yapacağımı düşünürken Muammer Aksoy beni ziyarete geldi. Kendisine mevcut problemleri anlatınca, verdiği dosyaları incelemek üzere gitti.
Ertesi gün haklı olduğumu söyleyerek “Bu işi vatan meselesi addettiğinden ücretsiz yapacağını söyledi.”
Ya sonra?..
Muammer Aksoy, İhsan Topaloğlu’nun talebi ve kendi arzusu üzerine, petrol konusunun içinde buldu kendini. Birçok makale ve aynı zamanda kitaplar yazdı. Ne ilginçtir ki;
Aksoy 31 Ocak 1990 tarihinde uğradığı silahlı saldırı sonucu hayatını kaybetti!..
Sadece Muammer Aksoy da değil!..
Cudi Dağı’nda petrol arayan 6 Türk mühendisinin, 9 Eylül 1992 tarihinde PKK’lı teröristler tarafından öldürüldüğü ifade edildi.
Altan Duransoy isimli genç beynimizin ABD’de çok önemli belgelere ulaştığı, bu belgelerde Türkiye’nin zengin rezervlerinin bulunduğu dile getirildi.
Duransoy, ülkeye döndükten sonra, hem de “kafası kesilerek” korkunç bir şekilde öldürüldü!..
Söyleyin Allah aşkına;
Bütün bu “veri”lerden sonra, meselâ Muammer Aksoy’un, “çağdaş, laik, ilerici, solcu, aydın ve Atatürkçü” olmasından dolayı “dinciler”(!) tarafından öldürüldüğünü iddia etmek, bir “sığ”lık ve “besili sığır”lık değilse, nedir?..
NİYE PAHALI BENZİN?
Uğur Mumcu’yu öldürüp “PKK-Devlet ilişkileri”nin üzerine şal örtenler, Raif Karadağ’ları, Muammer Aksoy’ları, Altan Duransoy’ları katlettirmekle de, “petrol sömürüsü”nü devam ettirmişlerdir.
Hiç kuşkunuz olmasın ki;
Bugün, “1 litre benzin 4 lirayı geçmiş” ise, bu “pahalılık”ta, “Raif Karadağ ve Muammer Aksoy’u öldürtenlerin kanlı parmağı” vardır!..
Ve yine, bugün “petrol üçgeninde” olmamıza rağmen, “petrol ithalatçısı” bir ülke isek, bunun sebeplerini o “cinayet”lerde aramak gerekir!..
Sahi, bundan 15-20 yıl önce Güneydoğu’da “petrol damarı” bulup da, kuyunun üzerini “betonla” kapatan da bu petrol devleri değil miydi?..
Acaba, “casus”ları nerede?!?..
Ve de, hangi “siyasî”lerle, hangi “bürokrat”larla, hangi “asker”lerle teşrik-i mesai halindeler?..