SRDR34
Ana Kamp
- Mesajlar
- 40
- Tepkime Puanı
- 0
Dünyada birçok yeri görmüş olmama rağmen nedense Karadeniz’e bir türlü gitmek kısmet olmamıştı. Herkesin doğal güzelliğini öve öve bitiremediği Karadeniz’i görmeye karar verdim... Ancak biraz da maceralı olsun diyerek Karadeniz’e kıyısı bulunan Gürcistan’a doğru yola çıktım. Önce Gürcistan’ın tipik bir Karadeniz kenti olan Batum’a ardından da başkenti Tiflis’e geçmek için planlarımı yaptım. İstanbul Atatürk Havalimanı’ndan başlayan yolculuğum 1 saat 55 dakika sonra Batum’da son buldu. Gürcistan Türkler’den vize istemiyor. Türk vatandaşları Hopa’daki Sarp sınır kapısından, deniz ya da havayoluyla rahatlıkla bu ülkeye sorunsuz geçebiliyor. Bu arada Türkiye ve Gürcistan arasında dünyada örneğine sıklıkla rastlanmayacak ilginç bir hava ulaşım şekli de yaşanıyor, Türkiye Gürcistan’a iç hat seferi gerçekleştiriyor... Yani Doğu Karadeniz ve çevresindeki yerlere gidecek olan Türk vatandaşları pasaport gerekliliği olmadan TAV’ın işlettiği Gürcistan’daki Batum Havalimanı’na iniyor, ardından HAVAŞ’ın otobüsleriyle Sarp sınır kapısı üzerinden buraya yaklaşık 25 km mesafedeki Hopa’ya geçiyorlar. Dış hat biletlerinin pahalı olması yüzünden Gürcüler de ekonomik olması için Türkiye’den iç hatlar bileti alıyorlarmış. Batum Havalimanı’na inen Gürcüler önce Hopa’ya geçiyor oradan tekrar 45 dakikalık otobüs yolculuğuyla ülkelerine giriş yapıyorlarmış.
Uçakta çok sayıda Türk işadamına rastladım. Hepsi tekstilciydi. Uçakta ve daha sonra Batum’da konuştuğum işadamları iş gücünün ucuz olması nedeniyle bu ülkede yatırım yaptıklarını söylüyorlardı. Gürcistan’da bir işçinin ortalama maaşı 250 TL civarındaymış. Tiflis’te rehberliğimi yapan emekli konsolosun yaklaşık 60 TL emekli aylığı aldığını duyunca bu insanlar nasıl geçiniyor diye düşünmekten kenbdimi alamadım. Allahtan temel besin maddeleri çok ucuz… (Örneğin etin kilosu 4 TL civarında).
Hayat oldukça ucuz… Sadece oteller buraya göre oldukça pahalı. Bu arada hatırlatmakta fayda var. Gürcistan’da rehberlik ve sair hizmetleri alacağınız turizm şirketini seçmende önce çok iyi araştırın. Ankara merkezli Cennet Turizm’in Gürcistan ayağındaki Hopalı ortağı tam bir kumarbazdı. Ve fırsat bulduğu her anda Batum’da beni tek başıma bırakıp soluğu kumarhanede alıyordu. Kumarhane demişken Batum’da hemen hemen her yer inşaat halinde. Dünyanın en lüks otelleri burada hizmet vermek için yarış halinde adeta. 21 tane 5 yıldızlı otel projesi yürütülüyor. Yetkililer Batum’u Kafkaslar’ın Las Vegas’ı yani kumarhaneler şehri yapmak istediklerini belirtiyorlar. Batum’u aynı zamanda Karadeniz’in hiçbir ülkesinde bulunmayan bulvarıyla Cannes’la yarışacak bir şehir yapmak iddiasındalar. Bambu, hurma ve palmiyelerle süslü bulvarıyla, transkafkasya demiryolu burada sona eriyor… Bakü petrol boru hattı ise bu kente can veriyor.
[attachment=1]
Bizlere Antalya’yı anımsatan Batum Kobuleti, Keda, Shuaxevi (Şuakhevi), Khulo, Khelvachauri (Khelvaçauri)’den oluşan Acara Özerk Cumhuriyeti’nin yönetsel merkez şehri yani başkenti. Acara Özerk Cumhuriyeti Gürcistan’ın % 4’lük bölümünü oluşturuyor. Acara ismini rivayete göre 2 Türk subayı koymuş. Ardahan sınırına yakın 2100 metredeki bir yerleşim yeri olan Beşumi’den aşağıya bakan ve Beşumi’nin karşısındaki dağ ile Beşumi arasında olması gereken meyve ağaçlarından hiç göremeyen 2 Türk subayı buraya Aç-Ara demiş. Aç-Ara da günden güne değişerek günümüze Acara olarak ulaşmış...
Gündüzleri güney sahillerimiz kadar nemli ve sıcak olan Batum’da akşam güneş batınca herkes sokaklara çıkıyor. Gündüzleri plajları dolduran halk geceleri kendilerini sokaklara bırakıyor... Kentin en popüler yeri Batumlular’ın bulvar dedikleri sahil parkı. 20. yy’ın başlarında çöplük olan bu yere ünlü Alman bahçıvan Resler dillere destan bir park kurmuş. Ancak proje bitmeden Resler hayatını kaybedince projeyi ünlü Fransız bahçıvan D’alfons ve Gürcü bahçıvan İason Gordeziani devralarak bugünkü durumuna getirmiş. Gündüz sıcaktan bunalanlar kendilerini hemen bu parka atmakta ağaçların gölgesindeki çimlerde ya da kafelerde keyifli zaman geçirmekteler. Bulvar’ın yeni bölümünde ise 2005 yılında Fransızlar tarafından yapılan şadırvanlardaki su, müzik ve ışıkla raksederek her akşam turistlere ve Batumlular’a görsel ve dinletisel bir şölen sunmakta...
Batum’da hemen hemen her meydanda bir havuz var. Gündüzleri Batum’u süsleyen bu havuzlar geceleri Batumlular’ı serinletiyor. Batum Bulvarı’nın hemen 100 metre ilerisinde kentin en ünlü meydanı Hera bulunuyor. Hera Meydanı’nda bulunan fıskiyelerin altında gençler geceleri geç saatlere kadar eğlenerek serinliyor. Bu meydandaki Medea heykeli ise efsaneye göre gezginlerin yol bulmasına yardımcı oluyormuş. Argonot efsanesine göre Medea’nın elinde tuttuğu altın postlu koç heykeli gücü, sonsuzluğu ve dünya liderliğini sembolize ediyormuş. Ve her kim ki bu koçu altedecek olursa dünyayı o yönetecekmiş.
Şehri dolaşırken binalardaki tezatlık gözümüze çarpıyor. Bir yanda yeni yapılan lüks binalar diğer yanda komünizm döneminden kalma çivi çakılmamış görüntüsü uyandıran eski binalar. Ancak bu eski binalar restore edilmeye başlanarak eski görkemine kavuşmaları için adımlar atılmış..
Yaklaşık 35 km’lik devasa sahil uzunluğuna sahip Batum Gürcistan’dan olduğu kadar çevre ülkelerden de bir çok turisti misafir ediyor. Deniz kıyısı taşlık ancak turizm kalkınma planında çok yakında sahilin kumlarla doldurulması öngörülüyor.
[attachment=2]
Sahilden ayrılarak Osmanlı’dan kalan şehrin tek camii olan Orta Camii’yi ziyaret ediyorum. Tek mekanlı kare bir yapı olan camii 1866 yılında Rizeli 2 laz usta tarafından yapılmış. Camii aynı zamanda Türkiye’nin egemenliği süresince Batum’da faaliyet gösteren 3 camiden günümüze ulaşan tek cami. Aynı zamanda şehirdeki de tek camii. Eski Batum’da yer alan caminin duvarları selavat-u şerif, tevhid yazıları ve Allah’ın 99 isminden bazılarıyla süslü. Kubbesinde ise sırasıyla 4 halifenin isimleri yer alıyor. Cami cemaati % 98 oranında Gürcüler’den oluşuyormuş. Caminin hemen yanında kuran kursu ve müftülük binası yer alıyor.
Havanın kararmasıyla karnım acıkıyor. Oldukça zengin olan Gürcü mutfağını tanımak istiyorum. Bunun için Batum’un en ünlü restoranlarından olan ve Gürcü-Laz karışımı yemeklerle hizmet veren bir restorana gidiyorum. Burası devlet başkanlarını, bürokratları ve eşlerini ağırlıyormuş. Bahçesi ağaçlarla kaplı olan bu restoranda birbirinden enfes yemeklerin tadına bakıyorum. Hepsi birbirinden leziz.. Gürcü mutfağı hayvancılığını yaygın olmasına bağlı olarak et ve peynir ağırlıklı. Yemeklerin olmazsa olmazı ise ceviz. Hemen hemen her yemeğe ceviz katılıyor. Cevizli yemeklerin en meşhuru Baje. Ancak en ünlü olan ve gururla ikram ettikleri yemekleri, gürcü peyniriyle yapılan peynirli pide olan khaçapuri. Her bölgenin kendine has khaçapurisi var. Kimisi peynire yumurta katarak yapıyor, kimisi ise fasulye ile yapıyor. Ancak nereye giderseniz gidin sofraların olmazsa olmazı olarak Khaçapuri karşınıza mutlaka çıkıyor. Şiş kebapları ve salataları mutlaka denenmeli. Bir başka denenmesi gereken lezzet ise sütte bekletilmiş gürcü peyniri... Dünyaca ünlü şaraplarını ise anlatmaya gerek bile yok. Bir başka denenecek içki ise sert bir votka olan çaça… 3 kişi iyi bir restoranda yaklaşık 50 dolara Gürcü mutfağının bir çok lezzetinin tadına bakabilirsiniz. Yanında ünlü Gürcü şarabıyla elbette…
[attachment=3]
TİFLİS
Batum’dan Gürcistan’ın başkenti Tiflis’e geçiyorum. 12 saat süren ve daha biner binmez pişman olacağım yolculuğumu yataklı trenle yapıyorum. Uçak ve tren bileti neredeyse aynı fiyatta. Trene binince inanılmaz bir nem sizi karşılıyor. Yemek vagonu yok. İsteyene sadece sıcak içecek servisi yapılıyor. Burada hizmet veren trenlerin çoğu Rus döneminden kalma eski trenler. Camları açılmıyor. Klima ise sadece tren hareket edince çalışıyor. Yaklaşık 1 saat boyunca neredeyse her 5 dakikada bir istasyonlarda 10’ar dakika duruyor. Dolayısıyla klima da çalışmıyor, içerisi cehennemi bir sıcak… Başımdan aşağı sık sık su dökerek serinlemeye çalışıyorum. Bu arada kompartmanınıza bir karşı cinsinizden bir yol arkadaşı girerse şaşırmayın. Burada bizdeki gibi bayanların yanında bayan yolcu verilme olgusu yok… Kadın-erkek ayırımı olmadığı için şansınıza kompartmanınıza kim düşerse seyahatinizi onunla yapıyorsunuz. Sabah saatlerinde Tiflis’e varıyoruz.
Tifliste’ki ilk durağım kentin kurulduğu yer olan eski kentteki hamamlar. Tiflis’in kurulmasına vesile olan ve bu kentin kuruluş merkezi olan meşhur hamamları bulunuyor. Sülfürlü ılık su ile şifa dağıtan bu hamamlar Rus edebiyatının olduğu kadar dünya edebiyatının en önemli isimlerinden biri olan Puşkin’in kitaplarında önemli yer bulmuştur. Burayı çok seven Puşkin bir çok önemli eserini bu hamamlarda yazmış.
Kentin Gürcüce adı Tbilisi'nin bir efsaneden geldiği kabul ediliyor. Efsaneye göre Tiflis, M.Ö. 5. yüzyılda ormanlarla kaplı bir yermiş. Bir gün Kral Vahtang Gorgasal ava çıkar. Aralıksız uçan sülünün peşine eğitilmiş atmacasını salar. Aradan zaman geçer, ne atmaca ne de sülün görünürde yoktur. Onlara aramaya başlarlar ve kısa süre sonra ikisini de sıcak suya düşmüş olarak bulurlar. Kral orayı çok beğenir ve bir kent kurmalarını emreder. Kente, orada bulunan tbili (ılık) sudan dolayı Tbilisi adı verilir. Ne var ki Kral Gorgasal başkenti Mtsheta’dan Tiflis’e taşıyamadan hayatını kaybeder. Vahteng Gorgasal’ın halefi Kral Ucarmeli I. Daçi 6. yüzyılın başlarında, başkenti Mtsheta’dan Tiflis’e taşır. Ancak o tarihlerde Tiflis, Birleşik Gürcü Devleti’nin değil yalnızca Doğu Gürcistan’ın, Kartli veya İberia (İspanya-İberia isminin Tiflis’ten İspanya’ya göç edenler tarafından verildiği söyleniyor Tiflis’te) denen krallığın başkentiymiş. 6. yüzyılda, Avrupa’ya bağlanan ticaret ve taşımacılık yolu üzerinde, giderek gelişti ve stratejik bir önem kazanmaya başladı. Eski kenti kuşbakışı en iyi görebileceğiniz yer hamamların hemen karşısında yer alan Metekhan da denilen Metekhi Kalesi...Kale 5 yüzyılda inşa edilmiş. Daha sonra kalenin bahçesine 2. Demetre tarafından 13. yüzyılda bir kilise yaptırılmış. Ruslar’ın hükümdarlığı sırasında kilisenin bodrumuna hapishane inşa edilmiş. Hapishane sonradan yıkılmış Komünizm döneminde, 1970-80’lere kadar kilise gençlik tiyatrosu olarak kullanılmış. Ancak Sovyet dönemi bitince tekrar kilise olarak hizmet vermeye geri dönmüş.
[attachment=5]
Metekhi Kalesi’nden eski kente bakınca 5 dini yapıyı 1 kilometrekarelik bir alanda görmek mümkün. Cami, ortodoks kilisesi, katolik kilisesi, gregoryan kilisesi, sinagog hepsi aynı alanda bulunuyor. Bu yüzden bu bölge koruma altında. Karsta doğan, Ardahan’dan geçerek Tiflis’e ulaşan ve Hazar denizine dökülen Kura Nehri kenti ikiye bölüyor. Nehir üzerinde 11 köprü bulunuyor ancak bunlardan en önemlisi Metekhi Kalesi ile eski kenti birbirine bağlayan Metekhi Köprüsü. 1821 yılında tahtadan inşa edilen köprü sadece atın geçebileceği genişlikteymiş. Sonradan 1870 yılında taş köprüye dönüştürülmüş. 1921 yılında ise demir-çelik konstrüksiyondan yapılarak günümüzde hala hizmet veriyor.
Şehri ikiye ayıran nehrin hemen yanında ise tarihi İpek Yolu yer alıyor. Günümüzde bu yolu araçlar kullansa da zamanında burada sayısız deve katarları doğuyla batıyı birbirine bağlamış. O zamanlar altın çağını yaşayan Tiflis ve çevresinin nüfusu şimdiki nüfusunun 4 katıymış...
Başınızı kaldırıp eski kentin sırtlarına baktığınızda karşınızda Narikhala Kalesi’nin hemen yan tarafında devasa bir kadın heykeli yükselmektedir. Bu, Narikhala Botanik Bahçesinde yer alan Kartlis Deda yani Gürcü Annesi heykeli. Sağ elinde kılıç, sol elinde ise şarap kasesi bulunuyor. Gelenler dostluk içinde geliyorsa içki sunacağını, düşmanlık için geliyorsa kılıçla savaşacağını ifade ediyormuş.
Kaleden ayrılıp son derece ilginç bir eve gidiyoruz. Burası 17. yüzyılda yapılan dönemin en zengin tüccarlarından olan Porakişvili Evi. Ev otele dönüştürülmüş. Ancak mutfak hala ilk günkü görünümünü koruyor. Ev şu anda bir müze görünümünde olsa da kapılarını ziyaretçilerine açmıyor, sırlarını kimseyle paylaşmıyor. Şu anda bir otel bünyesinde olan bu evin sahipleri ricamızı kırmayarak kapıları ardına kadar bize açıyorlar. Yapıldığı 17. yüzyılda Tiflis’in en büyük evi olan bu evin sadece mutfağı 500 metrekare. 6 yatak odalı 20 odalı bu evin mutfağında bir de 100 kişilik bir tiyatro salonu bulunuyor. Ev sahibi burada tiyatro oyunları ve müzik dinletileriyle konuklarının hoş vakit geçirmelerini sağlıyormuş.
Sanatın oldukça popüler olduğu Gürcistan’da özellikle el sanatlarıyla uğraşan sanatçılar yaptıkları eserlerini şehrin en ünlü bulvarı olan Rustaveli’de kurdukları bit pazarında beğeniye ve satışa çıkarıyorlar.
Tiflis geceleri bir hayli renki gece yaşamına sahip. Şerden sokağı ise gece hayatının merkezi durumunda. Ancak burada çekim yapmak illegal olarak yasak. Buradaki barların sahiplerinin çoğu devletin üst düzey çalışanlarıymış. Çekim yapmaya çalıştığınız anda barların korumaları hemen gelip çekim yapmamanız konusunda uyarıyor. Yanımdaki emekli konsolos acımaları olmadığını söylediği korumalardan çekindiği için çekim yapmamamı rica etti. Tedirginliğinden başımıza gerçekten kötü şeyler gelebileceğinin endişesini hissettim. Ancak ertesi akşam birlikte gittiğim Gürcistan’da yaşayan hatırlı dostlar (!) barların korumalarının gürültülerine pabuç bırakmayarak istediğim gibi çekim yapmamı sağladı. Ama size burada birisi uyarıda bulunuyorsa dinlemenizi tavsiye ederim… Eğer sizinde hatırlı dostlarınız yoksa... Polislerdeki rüşvetin neredeyse yasal olduğunu belirttikleri için derdinizi anlatabileceğiniz kimseyi bulamayabilirsiniz ve aldığınız zararla kalabilirsiniz.
Uçakta çok sayıda Türk işadamına rastladım. Hepsi tekstilciydi. Uçakta ve daha sonra Batum’da konuştuğum işadamları iş gücünün ucuz olması nedeniyle bu ülkede yatırım yaptıklarını söylüyorlardı. Gürcistan’da bir işçinin ortalama maaşı 250 TL civarındaymış. Tiflis’te rehberliğimi yapan emekli konsolosun yaklaşık 60 TL emekli aylığı aldığını duyunca bu insanlar nasıl geçiniyor diye düşünmekten kenbdimi alamadım. Allahtan temel besin maddeleri çok ucuz… (Örneğin etin kilosu 4 TL civarında).
Hayat oldukça ucuz… Sadece oteller buraya göre oldukça pahalı. Bu arada hatırlatmakta fayda var. Gürcistan’da rehberlik ve sair hizmetleri alacağınız turizm şirketini seçmende önce çok iyi araştırın. Ankara merkezli Cennet Turizm’in Gürcistan ayağındaki Hopalı ortağı tam bir kumarbazdı. Ve fırsat bulduğu her anda Batum’da beni tek başıma bırakıp soluğu kumarhanede alıyordu. Kumarhane demişken Batum’da hemen hemen her yer inşaat halinde. Dünyanın en lüks otelleri burada hizmet vermek için yarış halinde adeta. 21 tane 5 yıldızlı otel projesi yürütülüyor. Yetkililer Batum’u Kafkaslar’ın Las Vegas’ı yani kumarhaneler şehri yapmak istediklerini belirtiyorlar. Batum’u aynı zamanda Karadeniz’in hiçbir ülkesinde bulunmayan bulvarıyla Cannes’la yarışacak bir şehir yapmak iddiasındalar. Bambu, hurma ve palmiyelerle süslü bulvarıyla, transkafkasya demiryolu burada sona eriyor… Bakü petrol boru hattı ise bu kente can veriyor.
[attachment=1]
Bizlere Antalya’yı anımsatan Batum Kobuleti, Keda, Shuaxevi (Şuakhevi), Khulo, Khelvachauri (Khelvaçauri)’den oluşan Acara Özerk Cumhuriyeti’nin yönetsel merkez şehri yani başkenti. Acara Özerk Cumhuriyeti Gürcistan’ın % 4’lük bölümünü oluşturuyor. Acara ismini rivayete göre 2 Türk subayı koymuş. Ardahan sınırına yakın 2100 metredeki bir yerleşim yeri olan Beşumi’den aşağıya bakan ve Beşumi’nin karşısındaki dağ ile Beşumi arasında olması gereken meyve ağaçlarından hiç göremeyen 2 Türk subayı buraya Aç-Ara demiş. Aç-Ara da günden güne değişerek günümüze Acara olarak ulaşmış...
Gündüzleri güney sahillerimiz kadar nemli ve sıcak olan Batum’da akşam güneş batınca herkes sokaklara çıkıyor. Gündüzleri plajları dolduran halk geceleri kendilerini sokaklara bırakıyor... Kentin en popüler yeri Batumlular’ın bulvar dedikleri sahil parkı. 20. yy’ın başlarında çöplük olan bu yere ünlü Alman bahçıvan Resler dillere destan bir park kurmuş. Ancak proje bitmeden Resler hayatını kaybedince projeyi ünlü Fransız bahçıvan D’alfons ve Gürcü bahçıvan İason Gordeziani devralarak bugünkü durumuna getirmiş. Gündüz sıcaktan bunalanlar kendilerini hemen bu parka atmakta ağaçların gölgesindeki çimlerde ya da kafelerde keyifli zaman geçirmekteler. Bulvar’ın yeni bölümünde ise 2005 yılında Fransızlar tarafından yapılan şadırvanlardaki su, müzik ve ışıkla raksederek her akşam turistlere ve Batumlular’a görsel ve dinletisel bir şölen sunmakta...
Batum’da hemen hemen her meydanda bir havuz var. Gündüzleri Batum’u süsleyen bu havuzlar geceleri Batumlular’ı serinletiyor. Batum Bulvarı’nın hemen 100 metre ilerisinde kentin en ünlü meydanı Hera bulunuyor. Hera Meydanı’nda bulunan fıskiyelerin altında gençler geceleri geç saatlere kadar eğlenerek serinliyor. Bu meydandaki Medea heykeli ise efsaneye göre gezginlerin yol bulmasına yardımcı oluyormuş. Argonot efsanesine göre Medea’nın elinde tuttuğu altın postlu koç heykeli gücü, sonsuzluğu ve dünya liderliğini sembolize ediyormuş. Ve her kim ki bu koçu altedecek olursa dünyayı o yönetecekmiş.
Şehri dolaşırken binalardaki tezatlık gözümüze çarpıyor. Bir yanda yeni yapılan lüks binalar diğer yanda komünizm döneminden kalma çivi çakılmamış görüntüsü uyandıran eski binalar. Ancak bu eski binalar restore edilmeye başlanarak eski görkemine kavuşmaları için adımlar atılmış..
Yaklaşık 35 km’lik devasa sahil uzunluğuna sahip Batum Gürcistan’dan olduğu kadar çevre ülkelerden de bir çok turisti misafir ediyor. Deniz kıyısı taşlık ancak turizm kalkınma planında çok yakında sahilin kumlarla doldurulması öngörülüyor.
[attachment=2]
Sahilden ayrılarak Osmanlı’dan kalan şehrin tek camii olan Orta Camii’yi ziyaret ediyorum. Tek mekanlı kare bir yapı olan camii 1866 yılında Rizeli 2 laz usta tarafından yapılmış. Camii aynı zamanda Türkiye’nin egemenliği süresince Batum’da faaliyet gösteren 3 camiden günümüze ulaşan tek cami. Aynı zamanda şehirdeki de tek camii. Eski Batum’da yer alan caminin duvarları selavat-u şerif, tevhid yazıları ve Allah’ın 99 isminden bazılarıyla süslü. Kubbesinde ise sırasıyla 4 halifenin isimleri yer alıyor. Cami cemaati % 98 oranında Gürcüler’den oluşuyormuş. Caminin hemen yanında kuran kursu ve müftülük binası yer alıyor.
Havanın kararmasıyla karnım acıkıyor. Oldukça zengin olan Gürcü mutfağını tanımak istiyorum. Bunun için Batum’un en ünlü restoranlarından olan ve Gürcü-Laz karışımı yemeklerle hizmet veren bir restorana gidiyorum. Burası devlet başkanlarını, bürokratları ve eşlerini ağırlıyormuş. Bahçesi ağaçlarla kaplı olan bu restoranda birbirinden enfes yemeklerin tadına bakıyorum. Hepsi birbirinden leziz.. Gürcü mutfağı hayvancılığını yaygın olmasına bağlı olarak et ve peynir ağırlıklı. Yemeklerin olmazsa olmazı ise ceviz. Hemen hemen her yemeğe ceviz katılıyor. Cevizli yemeklerin en meşhuru Baje. Ancak en ünlü olan ve gururla ikram ettikleri yemekleri, gürcü peyniriyle yapılan peynirli pide olan khaçapuri. Her bölgenin kendine has khaçapurisi var. Kimisi peynire yumurta katarak yapıyor, kimisi ise fasulye ile yapıyor. Ancak nereye giderseniz gidin sofraların olmazsa olmazı olarak Khaçapuri karşınıza mutlaka çıkıyor. Şiş kebapları ve salataları mutlaka denenmeli. Bir başka denenmesi gereken lezzet ise sütte bekletilmiş gürcü peyniri... Dünyaca ünlü şaraplarını ise anlatmaya gerek bile yok. Bir başka denenecek içki ise sert bir votka olan çaça… 3 kişi iyi bir restoranda yaklaşık 50 dolara Gürcü mutfağının bir çok lezzetinin tadına bakabilirsiniz. Yanında ünlü Gürcü şarabıyla elbette…
[attachment=3]
TİFLİS
Batum’dan Gürcistan’ın başkenti Tiflis’e geçiyorum. 12 saat süren ve daha biner binmez pişman olacağım yolculuğumu yataklı trenle yapıyorum. Uçak ve tren bileti neredeyse aynı fiyatta. Trene binince inanılmaz bir nem sizi karşılıyor. Yemek vagonu yok. İsteyene sadece sıcak içecek servisi yapılıyor. Burada hizmet veren trenlerin çoğu Rus döneminden kalma eski trenler. Camları açılmıyor. Klima ise sadece tren hareket edince çalışıyor. Yaklaşık 1 saat boyunca neredeyse her 5 dakikada bir istasyonlarda 10’ar dakika duruyor. Dolayısıyla klima da çalışmıyor, içerisi cehennemi bir sıcak… Başımdan aşağı sık sık su dökerek serinlemeye çalışıyorum. Bu arada kompartmanınıza bir karşı cinsinizden bir yol arkadaşı girerse şaşırmayın. Burada bizdeki gibi bayanların yanında bayan yolcu verilme olgusu yok… Kadın-erkek ayırımı olmadığı için şansınıza kompartmanınıza kim düşerse seyahatinizi onunla yapıyorsunuz. Sabah saatlerinde Tiflis’e varıyoruz.
Tifliste’ki ilk durağım kentin kurulduğu yer olan eski kentteki hamamlar. Tiflis’in kurulmasına vesile olan ve bu kentin kuruluş merkezi olan meşhur hamamları bulunuyor. Sülfürlü ılık su ile şifa dağıtan bu hamamlar Rus edebiyatının olduğu kadar dünya edebiyatının en önemli isimlerinden biri olan Puşkin’in kitaplarında önemli yer bulmuştur. Burayı çok seven Puşkin bir çok önemli eserini bu hamamlarda yazmış.
Kentin Gürcüce adı Tbilisi'nin bir efsaneden geldiği kabul ediliyor. Efsaneye göre Tiflis, M.Ö. 5. yüzyılda ormanlarla kaplı bir yermiş. Bir gün Kral Vahtang Gorgasal ava çıkar. Aralıksız uçan sülünün peşine eğitilmiş atmacasını salar. Aradan zaman geçer, ne atmaca ne de sülün görünürde yoktur. Onlara aramaya başlarlar ve kısa süre sonra ikisini de sıcak suya düşmüş olarak bulurlar. Kral orayı çok beğenir ve bir kent kurmalarını emreder. Kente, orada bulunan tbili (ılık) sudan dolayı Tbilisi adı verilir. Ne var ki Kral Gorgasal başkenti Mtsheta’dan Tiflis’e taşıyamadan hayatını kaybeder. Vahteng Gorgasal’ın halefi Kral Ucarmeli I. Daçi 6. yüzyılın başlarında, başkenti Mtsheta’dan Tiflis’e taşır. Ancak o tarihlerde Tiflis, Birleşik Gürcü Devleti’nin değil yalnızca Doğu Gürcistan’ın, Kartli veya İberia (İspanya-İberia isminin Tiflis’ten İspanya’ya göç edenler tarafından verildiği söyleniyor Tiflis’te) denen krallığın başkentiymiş. 6. yüzyılda, Avrupa’ya bağlanan ticaret ve taşımacılık yolu üzerinde, giderek gelişti ve stratejik bir önem kazanmaya başladı. Eski kenti kuşbakışı en iyi görebileceğiniz yer hamamların hemen karşısında yer alan Metekhan da denilen Metekhi Kalesi...Kale 5 yüzyılda inşa edilmiş. Daha sonra kalenin bahçesine 2. Demetre tarafından 13. yüzyılda bir kilise yaptırılmış. Ruslar’ın hükümdarlığı sırasında kilisenin bodrumuna hapishane inşa edilmiş. Hapishane sonradan yıkılmış Komünizm döneminde, 1970-80’lere kadar kilise gençlik tiyatrosu olarak kullanılmış. Ancak Sovyet dönemi bitince tekrar kilise olarak hizmet vermeye geri dönmüş.
[attachment=5]
Metekhi Kalesi’nden eski kente bakınca 5 dini yapıyı 1 kilometrekarelik bir alanda görmek mümkün. Cami, ortodoks kilisesi, katolik kilisesi, gregoryan kilisesi, sinagog hepsi aynı alanda bulunuyor. Bu yüzden bu bölge koruma altında. Karsta doğan, Ardahan’dan geçerek Tiflis’e ulaşan ve Hazar denizine dökülen Kura Nehri kenti ikiye bölüyor. Nehir üzerinde 11 köprü bulunuyor ancak bunlardan en önemlisi Metekhi Kalesi ile eski kenti birbirine bağlayan Metekhi Köprüsü. 1821 yılında tahtadan inşa edilen köprü sadece atın geçebileceği genişlikteymiş. Sonradan 1870 yılında taş köprüye dönüştürülmüş. 1921 yılında ise demir-çelik konstrüksiyondan yapılarak günümüzde hala hizmet veriyor.
Şehri ikiye ayıran nehrin hemen yanında ise tarihi İpek Yolu yer alıyor. Günümüzde bu yolu araçlar kullansa da zamanında burada sayısız deve katarları doğuyla batıyı birbirine bağlamış. O zamanlar altın çağını yaşayan Tiflis ve çevresinin nüfusu şimdiki nüfusunun 4 katıymış...
Başınızı kaldırıp eski kentin sırtlarına baktığınızda karşınızda Narikhala Kalesi’nin hemen yan tarafında devasa bir kadın heykeli yükselmektedir. Bu, Narikhala Botanik Bahçesinde yer alan Kartlis Deda yani Gürcü Annesi heykeli. Sağ elinde kılıç, sol elinde ise şarap kasesi bulunuyor. Gelenler dostluk içinde geliyorsa içki sunacağını, düşmanlık için geliyorsa kılıçla savaşacağını ifade ediyormuş.
Kaleden ayrılıp son derece ilginç bir eve gidiyoruz. Burası 17. yüzyılda yapılan dönemin en zengin tüccarlarından olan Porakişvili Evi. Ev otele dönüştürülmüş. Ancak mutfak hala ilk günkü görünümünü koruyor. Ev şu anda bir müze görünümünde olsa da kapılarını ziyaretçilerine açmıyor, sırlarını kimseyle paylaşmıyor. Şu anda bir otel bünyesinde olan bu evin sahipleri ricamızı kırmayarak kapıları ardına kadar bize açıyorlar. Yapıldığı 17. yüzyılda Tiflis’in en büyük evi olan bu evin sadece mutfağı 500 metrekare. 6 yatak odalı 20 odalı bu evin mutfağında bir de 100 kişilik bir tiyatro salonu bulunuyor. Ev sahibi burada tiyatro oyunları ve müzik dinletileriyle konuklarının hoş vakit geçirmelerini sağlıyormuş.
Sanatın oldukça popüler olduğu Gürcistan’da özellikle el sanatlarıyla uğraşan sanatçılar yaptıkları eserlerini şehrin en ünlü bulvarı olan Rustaveli’de kurdukları bit pazarında beğeniye ve satışa çıkarıyorlar.
Tiflis geceleri bir hayli renki gece yaşamına sahip. Şerden sokağı ise gece hayatının merkezi durumunda. Ancak burada çekim yapmak illegal olarak yasak. Buradaki barların sahiplerinin çoğu devletin üst düzey çalışanlarıymış. Çekim yapmaya çalıştığınız anda barların korumaları hemen gelip çekim yapmamanız konusunda uyarıyor. Yanımdaki emekli konsolos acımaları olmadığını söylediği korumalardan çekindiği için çekim yapmamamı rica etti. Tedirginliğinden başımıza gerçekten kötü şeyler gelebileceğinin endişesini hissettim. Ancak ertesi akşam birlikte gittiğim Gürcistan’da yaşayan hatırlı dostlar (!) barların korumalarının gürültülerine pabuç bırakmayarak istediğim gibi çekim yapmamı sağladı. Ama size burada birisi uyarıda bulunuyorsa dinlemenizi tavsiye ederim… Eğer sizinde hatırlı dostlarınız yoksa... Polislerdeki rüşvetin neredeyse yasal olduğunu belirttikleri için derdinizi anlatabileceğiniz kimseyi bulamayabilirsiniz ve aldığınız zararla kalabilirsiniz.

