GezenGen
Zirve
- Mesajlar
- 1,363
- Tepkime Puanı
- 5
Luxemburg’da tren istasyonundan şehri keşfetmek için tarayan gözlerime ilk çarpan lüks otellerin arasında anacaddede yer alan „Snack Istanbul – Chiche Kebab“ oldu. Merkez çok uzakta mıdır, otobüse mi binsem diye düşünürken yürümeye başladım. 10 dakika içinde 1994 yılında UNESCO tarafından koruma altına alınmış olan eski şehire ulaşmıştım. Plato üzerine kurulu eski şehiri Avrupa kıtasına tarihi köprüler bağlıyor. Bu köprülerden en ünlüsü ise 1900-1903 yılları arasında inşaa edilen „Adolphe – bir diğer adıyla Yeni Köprü“. 42 metre yüksekliğinde ve 153 metre uzunluğundaki Adolphe köprüsü zamanının en uzun taş kemerli köprüsüymüş.
[attachment=1]
Bence en etkileyici olan şey, ilk defa 1644 yılında İspanyolların işgali sırasında yapımına başlanan platonun altındaki 23 km uzunluğundaki galeriler. Bundan 40 yıl sonra Fransız askeri inşaat mühendisleri ile 18. yüzyılda Avusturyalıların katkılarıyla galeriler daha da kuvvetlendirilmiş ancak 1867 yılındaki kayma sonucu kullanabilinen 17 km kalmıştır. Günümüzde ise platonun bir ucundan diğer ucuna uzanan bu yapının sadece % 10’u ziyarete açık. 1. ve 2. dünya savaşlarında da 35 bin kişi galerileri sığınak amaçlı kullanmışlardır. Bu nedenle Luxemburg’un bir diğer ismi de „Kuzey’in Cebelitarık’ı“.
[attachment=2]
Şehir dışında daha çok kaleler ve saraylar bulunurken eski şehirde ise yaya yolları, restorantlar, müzeler, anıtlar ve heykeller var. Bu heykellerden en önemlisi „Altın Kadın“ heykeli. 1. Dünya savaşında ölen askerlerin anısına dikilen heykel 20 ekim 1940’da Naziler tarafından yıkılmış. 1948 yılında restorasyonla eski görünümüne kavuşan heykel Luxemburgluların „Özgürlük ve Direniş“ sembolü.
[attachment=3]
Resmi dili Fransızca ve Almanca olan Luxemburg’da, Fransızca daha ağırlıklı olarak konuşulsa da herkes Almanca ve İngilizce biliyor. Bilgi almak için tren garındaki ve eski şehirin merkezindeki sabah 09’dan 18’e kadar açık olan turizm bürolarına başvurabilirsiniz. Eğer dolu dolu gezerseniz 2 gün içinde her yeri görmeniz mümkün.
[attachment=4]
[attachment=1]
Bence en etkileyici olan şey, ilk defa 1644 yılında İspanyolların işgali sırasında yapımına başlanan platonun altındaki 23 km uzunluğundaki galeriler. Bundan 40 yıl sonra Fransız askeri inşaat mühendisleri ile 18. yüzyılda Avusturyalıların katkılarıyla galeriler daha da kuvvetlendirilmiş ancak 1867 yılındaki kayma sonucu kullanabilinen 17 km kalmıştır. Günümüzde ise platonun bir ucundan diğer ucuna uzanan bu yapının sadece % 10’u ziyarete açık. 1. ve 2. dünya savaşlarında da 35 bin kişi galerileri sığınak amaçlı kullanmışlardır. Bu nedenle Luxemburg’un bir diğer ismi de „Kuzey’in Cebelitarık’ı“.
[attachment=2]
Şehir dışında daha çok kaleler ve saraylar bulunurken eski şehirde ise yaya yolları, restorantlar, müzeler, anıtlar ve heykeller var. Bu heykellerden en önemlisi „Altın Kadın“ heykeli. 1. Dünya savaşında ölen askerlerin anısına dikilen heykel 20 ekim 1940’da Naziler tarafından yıkılmış. 1948 yılında restorasyonla eski görünümüne kavuşan heykel Luxemburgluların „Özgürlük ve Direniş“ sembolü.
[attachment=3]
Resmi dili Fransızca ve Almanca olan Luxemburg’da, Fransızca daha ağırlıklı olarak konuşulsa da herkes Almanca ve İngilizce biliyor. Bilgi almak için tren garındaki ve eski şehirin merkezindeki sabah 09’dan 18’e kadar açık olan turizm bürolarına başvurabilirsiniz. Eğer dolu dolu gezerseniz 2 gün içinde her yeri görmeniz mümkün.
[attachment=4]