AYDURAN
Zirve
SON GÖÇERLER
Hikayenin başlangıcı
Bir gezginin izinde; Üçkapılı’dan Aladağlara
1960'ların başında Bor’da tuz taşıyan deve kervanlarını görürdüm.O yıllarda nakliyecilik kervancılıkla kamyon arasına sıkışmıştı.Hızlı bir süreçte zaman develerin aleyhine çalıştı,biz develeri görmez olduk. Tıpkı yaylalara kurduğumuz ve artık güve yeniğine terk ettiğimiz kıl çadırlarımız gibi.
Aslında o develer, F.Braudel’in onların sayesinde olduğunu söylediği birkaç bin yıl süren İç Asya’dan batıya yaptığımız o muhteşem yürüyüşün baş aktörleriydiler.(Akdeniz ve Akdenizlilerin dünyası Yazar F.Broudel çeviren M.Ali Kılıçbay)
Develeri turizm sektörüne,kıl çadırları da güve yeniğine teslim ettik derken,bir kitap ‘’Cenupta Türkmen Oymakları’’ tüm bunları allak bullak ederek karşıma çıktı.
Ali Rıza Yalgın isimli müzeci ve halk bilimleri araştırmacısı,1920 li yılların sonunda Torosların önce güneyini daha sonrada kuzeyini gezerek görüp derlediklerini bu kitapta anlatmış.Kitabın beni ilgilendiren kısmı ise, 30 temmuz 1928 de Niğde’den başladığı yolculuk ve anlatımı.
Ben bu yolculuğun Yalgın anlatımı hakkında bir yazı hazırlarken garip bir tesadüfle yönetmenliğini Alper Tunga Özdemir’in yaptığı TRT belgesel ekibi, Ö.Fethi Gürer sayesinde ben ve Abidin Özkaymak’ı buldu.Onlar, A.Rıza Yalgın’ın Niğde’de yaptığı geziyi ‘İki Seyyah’ın İzinde’ adıyla belgesel çektiklerini, Yalgın’ın Niğde’de yaptığı ve kitabında anlattığı kısmında belgeselini hazırlamak için geldiklerini anlattılar.Bizde danışmanlıklarını yapmak için ekibe katıldık.İyide ettik.
Elimizde kitabın çeşitli baskıları ve notlar yollara düştük.İlk gün araç arızalanması nedeniyle kısa bir programla yetinirken daha sonraki günler sıkı bir çalışma yaptık.
KAYIP ŞAİRLER YİTİK ŞİİRLER
1928 in 30 temmuzunda Niğde’den Gümüşlere yürüyen Yalgın ruh halini ‘’neşeli bir çocuk gibi’’diye açıklar. Köyde Muhtar Şaban Ağa tarafından karşılanır ve yaşlı kör ve sağır olan Aşık Sadık isminde hece vezniyle şiirler söyleyen’’ halk ozanıyla tanışır.
Birde yazılı eseri bulunamıyan Hüdaverdi isimli o sırada sağ olmayan bir şairden bahseder.
Aslen Kiçağaç’lı olan ve kızının yanında kalan Aşık Sadık isimli şairin şiirlerinden biri:
"Tabiat bahsine girilmez kalan
Kişizadelere olur mu yalan
Adaleti atmaz uktayı bilen
Sadıka rızkını verecek Huda"
Bir diğeri ise;
"Açarım tuhfeyi okurum baştan
Haber veririm kurudan yaşdan
Gece gündüz hasret ile yanarım
Meraktan oldum ekmekten aştan"
Bizde yaptığımız programa göre önce Kiçağaç’a daha sonra Gümüşlere giden güzergahta Yalgın’ın bahsettiği kişi ve yer adlarını aradık Niğde’de Aşık Sadık’ın akrabası Mustafa Çankaya ile görüştük, akabinden Kiçağaç’da evini bulduk, yıkık vaziyetteki evin resimlerini çektikten sonra vakit geç olduğu için Niğde’ye geri döndük.
Ertesi gün Gümüşlerdeyiz.Köyün yaşlılarını buluyoruz.Rahmi,İrfan ve İhsan Amcalar köyün geçmişini Muhtar Şaban Ağayı anlatıyorlar.
Habire çekim yapılıyor.Ardından Hüdaverdi’nin mezarını ziyaret ediyoruz.Hüdaverdi’den iki mezar taşı ve kendinin olup olmadığını bilmediğimiz taşlara yazılmış iki şiir kalmış.
Tekrar yollardayız.Uluağaç’la Gümüşler arasında Çalkan’a isimli mevkide Yalgın’ın ‘’birkaç gariban çadırla karşılaştığım’’dediği yerde tarihin garip bir tecellisi seksen küsur yıl sonra iki gariban çadırla karşılaşıyoruz. Mevsimlik işçi olarak çoluk çocuğuyla birlikte Urfa’dan gelen Ahmet Ağa bizi misafir ediyor.
KADISI KATRAN MÜFTÜSÜ ÇAM//göçerlerin kutsal durağı Üçkapılı...
Uluağaç barajı üstünden Yalgını’nda güzergahı olan yoldan su başlarında mola vererek Üçkapı'lıya tırmandık. Üçkapılı dağların ortasında kalmış koca bir yayla.Cin Ömer Ağa’nın çiftliğinden bahseden yalgının izini takip ediyoruz.Dokuzlar balıkçılık tesislerinden Mustafa’yı alıyoruz.tekrar köye dönüp babası Katip Ağayı bulduk.
Katip ağa bir derya, durmadan anlatıyor ve bizi gezdiriyor,bir yandan da rahatsızlık geçirdim kusura bakmayın diyor.
Aşiretler arasında Meydan Pazarı diye anılan bölge,dört tarafından halen yıkıntı halinde bulunan kilometrelerce uzunlukta bir surla çevrilmiş.
Her tarafta su kaynakları ve nihayet çadırlar.Kışın Adana’ya veya Niğde’ye giden halk. yazın Üçkapılı’ya dönüyor.Köyde evleri olmasına rağmen yinede çadırlarını kuruyorlar.Her su başında bir oba.
TRT ekibi çalışıyor habire çekim yapılıyor,bende fotoğraf çekiyor etrafa bakınıyorum.Mustafa ile birlikte bir tepenin üstüne çıkıyoruz.Tepe normal değil höyük. Etrafta kaçak kazı izleri.çanak çömlek parçaları.karşıda ise kayaya oyma bir kilise var.
Hemen bitişiğinde yer altı şehri olduğunu düşündüğünüz kaya oyuntuları,birde yayla mezarları,içlerinde son derece basit düzenlenmiş olanların yanında düzgün ve diğerlerinden farklı olanlara rastlıyoruz.Meydan Pazarı’nın üç kapısı var(herhalde ismini de buradan almış)Yalgın’da bahsediyor.
Niğde,Kayseri,Maden (Çamardı) kapısı.Kartal Kayası ve Demirkazık zirvesi bizi uzaktan seyrediyor.
Çalışmalar bitiyor,yola çıkıyoruz,ver elini kayseri kapısı.Yalgın’ın izinden kapıdan çıkıyoruz.İstikamet Himmetli (Lavsan) ama yol bitiyor.
Yalgın’ın yayan geçtiği yoldan biz arabayla geçmeye çalışınca takılıyoruz,yol bitiyor.
İnadımız inat 500 mt.lik yol olmayan kesimi aşıyor ve yayla yolundan dağlardan fışkıran suların oluşturduğu dereyi takip ederek Himmetli’ye ulaşıyoruz. Muhtar bizi anayoldan beklediği için şaşırıyor.o yoldan nasıl geldiniz diye hayretle soruyor.
Yine Niğde’ye dönüş.Ertesi sabah erkenden yola çıkıyoruz.istikamet Elmalı(maden şıhları)Yalgın’ın uzun uzun anlattığı camiye ulaşıyoruz. 20.yüzyılın başında yapılan ve tipik Osmanlı mimarisinin izlerini taşıyan cami Elmalının köklü ailelerinden gelen Yahya Efendi tarafından yaptırılmış (Niğde Lisesi tarih öğretmeni Ahmet Gözde’nin dip dedesi.)
Ahmet Gözde yapılan restorasyonon caminin bazı özelliklerini yok ettiğini söylüyor.Caminin kubbesinin inşaat sırasında yıkıldığını Uluağaç’lı rum bir usta tarafından yeniden yapıldığını öğreniyoruz.Yeniden yola çıkıyoruz hedefimiz Kavlaktepe.
Yalgın’ın övgüyle uzun uzun bahsettiği köy, aslen Gümüşhane Torul’dan 1880 lerde buraya göç edenlerce Hüseyin Efendi isimli bir adamın önderliğinde kurulmuş(Günümüzde bu aile Ustabaşı soyadını taşıyor.)
Köyde Hüseyin Efendi’nin oğlu Hasan Efendi tarafından yaptırılan muhteşem bir konakta misafir ediliyoruz.
Benzer bir konakta Niğde Kayardın’da aynı aile tarafından Beşiktaş durağında yaptırılmış.Yeraltı şehri ile tanınan köy ulu ceviz ağaçlarıyla kaplı.
Tekrar yollardayız,istikamet Sulucaova.
Aladağlara çıkmadan son durak.Köyün nüfusu mübadele ile gelenler,Gümüşhane’den gelenler ve çok ilginç 1950'lerde iskan edilen Antalya’nın Yörüklerinden oluşuyor.Muhtar bizi misafir ediyor.Kendi göç hikayesini anlatıyor.Antalya’dan Adana’ya göç ederlerken Adana’ya yerleşmişler.Orda da yapamayınca Sulucaova’ya iskan edilmişler.Karakoyunlu olduklarını söylüyorlar.Köyde halen ayakta bir kilise var ve 20yy başlarında yapılmış eski evler.
Bol bol fotoğraf çekiyorum.
Durmak yok yola devam Kırkpınar kaynaklarını aşarak Aladağ duvarının tabanında Sulucaova’nın etrafını kuşatan sırtların arkasında bulunan Mursililere konuk oluyoruz.
Çadırlarında misafir ediliyoruz.Onların hikayesi de ayrı.
Aslen Yahyalı'nın Yörüklerinden olup kışın Adana’da kalıyorlar.Fransız Harbinden ve Pozantı’da dedelerinin Fransızları nasıl yanıltıp koskoca bir taburu esir aldıklarını anlatıyorlar.
Niğde’ye geri dönüp Niğde Çevre Eğitim ve Kültür Derneğinde hangi güzergahtan geçeceğimizi konuşuyoruz.Aramıza dağ rehberi Selçuk Özdemir’de katılıyor.
O güzergah o’nun rehberliğinde yapılacak.
Ama ben o güzargahta olmayacağım.Arkadaşlarla vedalaşıyoruz.
BELGESEL HAKKINDA AÇIKLAMA
Yönetmen: Alper Tunga ÖZDEMİR
Yapımcı: Zehra ÇELENK
Müzik: İrfan GÜRDAL
Yönetmen yardımcısı: Ayşegül DALDAL
Kaynak kitaplar:
Ali Rıza YALMAN (YALGIN): “Cenup’ta Türkmen Oymakları,
İbnülcemal Ahmet TEVFİK: “Velosipet ile Bir Cevalan”,
Nahid Sırrı ÖRİK: “Anadolu’da Yol Notları”, “Bir Edirne Seyahatnamesi”, “Kayseri, Kırşehir, Kastamonu”
“Seyyahların İzinden” belgeseli, Anadolu ile ilgili yazılar yazmış, seyahatlerini kaleme almış seyyahların izlerini sürmeyi amaçlamaktadır. Bunu yaparken sık sık “dün” ile ilgili bilgilerimizi zenginleştirirken, kaçınılmaz olarak “bugün”ün değişen dünyasına da tanıklık edecektir.
Farklı zamanlarda Anadolu’yu gezen yerli ya da yabancı yazarlar Anadolu’nun bir başka yüzünü görmüş, göstermişlerdir. Bu eserler, yaşadığımız coğrafyaya dair tasavvurumuzu zenginleştirecek çok önemli kaynaklardır. Mesleği, eğitimi ya da ilgisi nedeniyle bu eserleri okuyamamış seyirciler, belgesel sayesinde bu zengin dünya ile tanışma fırsatını bulacaklardır.
Belgeselin amacı, seyyahların kalemindeki bu güzel dünyayı bugünlere taşıyarak seyirci ile buluşturmak olacaktır.
Yapımı süren belgesel, 2009–2010 yeni yayın döneminde TRT’de izleyicilerle buluşacaktır.
Emin Selamoğlu, Niğde'nin unutulmuş değerlerini ortaya çıkarmaya devam ediyor...
Hikayenin başlangıcı
Bir gezginin izinde; Üçkapılı’dan Aladağlara
1960'ların başında Bor’da tuz taşıyan deve kervanlarını görürdüm.O yıllarda nakliyecilik kervancılıkla kamyon arasına sıkışmıştı.Hızlı bir süreçte zaman develerin aleyhine çalıştı,biz develeri görmez olduk. Tıpkı yaylalara kurduğumuz ve artık güve yeniğine terk ettiğimiz kıl çadırlarımız gibi.
Aslında o develer, F.Braudel’in onların sayesinde olduğunu söylediği birkaç bin yıl süren İç Asya’dan batıya yaptığımız o muhteşem yürüyüşün baş aktörleriydiler.(Akdeniz ve Akdenizlilerin dünyası Yazar F.Broudel çeviren M.Ali Kılıçbay)
Develeri turizm sektörüne,kıl çadırları da güve yeniğine teslim ettik derken,bir kitap ‘’Cenupta Türkmen Oymakları’’ tüm bunları allak bullak ederek karşıma çıktı.
Ali Rıza Yalgın isimli müzeci ve halk bilimleri araştırmacısı,1920 li yılların sonunda Torosların önce güneyini daha sonrada kuzeyini gezerek görüp derlediklerini bu kitapta anlatmış.Kitabın beni ilgilendiren kısmı ise, 30 temmuz 1928 de Niğde’den başladığı yolculuk ve anlatımı.
Ben bu yolculuğun Yalgın anlatımı hakkında bir yazı hazırlarken garip bir tesadüfle yönetmenliğini Alper Tunga Özdemir’in yaptığı TRT belgesel ekibi, Ö.Fethi Gürer sayesinde ben ve Abidin Özkaymak’ı buldu.Onlar, A.Rıza Yalgın’ın Niğde’de yaptığı geziyi ‘İki Seyyah’ın İzinde’ adıyla belgesel çektiklerini, Yalgın’ın Niğde’de yaptığı ve kitabında anlattığı kısmında belgeselini hazırlamak için geldiklerini anlattılar.Bizde danışmanlıklarını yapmak için ekibe katıldık.İyide ettik.
Elimizde kitabın çeşitli baskıları ve notlar yollara düştük.İlk gün araç arızalanması nedeniyle kısa bir programla yetinirken daha sonraki günler sıkı bir çalışma yaptık.
KAYIP ŞAİRLER YİTİK ŞİİRLER
1928 in 30 temmuzunda Niğde’den Gümüşlere yürüyen Yalgın ruh halini ‘’neşeli bir çocuk gibi’’diye açıklar. Köyde Muhtar Şaban Ağa tarafından karşılanır ve yaşlı kör ve sağır olan Aşık Sadık isminde hece vezniyle şiirler söyleyen’’ halk ozanıyla tanışır.
Birde yazılı eseri bulunamıyan Hüdaverdi isimli o sırada sağ olmayan bir şairden bahseder.
Aslen Kiçağaç’lı olan ve kızının yanında kalan Aşık Sadık isimli şairin şiirlerinden biri:
"Tabiat bahsine girilmez kalan
Kişizadelere olur mu yalan
Adaleti atmaz uktayı bilen
Sadıka rızkını verecek Huda"
Bir diğeri ise;
"Açarım tuhfeyi okurum baştan
Haber veririm kurudan yaşdan
Gece gündüz hasret ile yanarım
Meraktan oldum ekmekten aştan"
Bizde yaptığımız programa göre önce Kiçağaç’a daha sonra Gümüşlere giden güzergahta Yalgın’ın bahsettiği kişi ve yer adlarını aradık Niğde’de Aşık Sadık’ın akrabası Mustafa Çankaya ile görüştük, akabinden Kiçağaç’da evini bulduk, yıkık vaziyetteki evin resimlerini çektikten sonra vakit geç olduğu için Niğde’ye geri döndük.
Ertesi gün Gümüşlerdeyiz.Köyün yaşlılarını buluyoruz.Rahmi,İrfan ve İhsan Amcalar köyün geçmişini Muhtar Şaban Ağayı anlatıyorlar.
Habire çekim yapılıyor.Ardından Hüdaverdi’nin mezarını ziyaret ediyoruz.Hüdaverdi’den iki mezar taşı ve kendinin olup olmadığını bilmediğimiz taşlara yazılmış iki şiir kalmış.
Tekrar yollardayız.Uluağaç’la Gümüşler arasında Çalkan’a isimli mevkide Yalgın’ın ‘’birkaç gariban çadırla karşılaştığım’’dediği yerde tarihin garip bir tecellisi seksen küsur yıl sonra iki gariban çadırla karşılaşıyoruz. Mevsimlik işçi olarak çoluk çocuğuyla birlikte Urfa’dan gelen Ahmet Ağa bizi misafir ediyor.
KADISI KATRAN MÜFTÜSÜ ÇAM//göçerlerin kutsal durağı Üçkapılı...
Uluağaç barajı üstünden Yalgını’nda güzergahı olan yoldan su başlarında mola vererek Üçkapı'lıya tırmandık. Üçkapılı dağların ortasında kalmış koca bir yayla.Cin Ömer Ağa’nın çiftliğinden bahseden yalgının izini takip ediyoruz.Dokuzlar balıkçılık tesislerinden Mustafa’yı alıyoruz.tekrar köye dönüp babası Katip Ağayı bulduk.
Katip ağa bir derya, durmadan anlatıyor ve bizi gezdiriyor,bir yandan da rahatsızlık geçirdim kusura bakmayın diyor.
Aşiretler arasında Meydan Pazarı diye anılan bölge,dört tarafından halen yıkıntı halinde bulunan kilometrelerce uzunlukta bir surla çevrilmiş.
Her tarafta su kaynakları ve nihayet çadırlar.Kışın Adana’ya veya Niğde’ye giden halk. yazın Üçkapılı’ya dönüyor.Köyde evleri olmasına rağmen yinede çadırlarını kuruyorlar.Her su başında bir oba.
TRT ekibi çalışıyor habire çekim yapılıyor,bende fotoğraf çekiyor etrafa bakınıyorum.Mustafa ile birlikte bir tepenin üstüne çıkıyoruz.Tepe normal değil höyük. Etrafta kaçak kazı izleri.çanak çömlek parçaları.karşıda ise kayaya oyma bir kilise var.
Hemen bitişiğinde yer altı şehri olduğunu düşündüğünüz kaya oyuntuları,birde yayla mezarları,içlerinde son derece basit düzenlenmiş olanların yanında düzgün ve diğerlerinden farklı olanlara rastlıyoruz.Meydan Pazarı’nın üç kapısı var(herhalde ismini de buradan almış)Yalgın’da bahsediyor.
Niğde,Kayseri,Maden (Çamardı) kapısı.Kartal Kayası ve Demirkazık zirvesi bizi uzaktan seyrediyor.
Çalışmalar bitiyor,yola çıkıyoruz,ver elini kayseri kapısı.Yalgın’ın izinden kapıdan çıkıyoruz.İstikamet Himmetli (Lavsan) ama yol bitiyor.
Yalgın’ın yayan geçtiği yoldan biz arabayla geçmeye çalışınca takılıyoruz,yol bitiyor.
İnadımız inat 500 mt.lik yol olmayan kesimi aşıyor ve yayla yolundan dağlardan fışkıran suların oluşturduğu dereyi takip ederek Himmetli’ye ulaşıyoruz. Muhtar bizi anayoldan beklediği için şaşırıyor.o yoldan nasıl geldiniz diye hayretle soruyor.
Yine Niğde’ye dönüş.Ertesi sabah erkenden yola çıkıyoruz.istikamet Elmalı(maden şıhları)Yalgın’ın uzun uzun anlattığı camiye ulaşıyoruz. 20.yüzyılın başında yapılan ve tipik Osmanlı mimarisinin izlerini taşıyan cami Elmalının köklü ailelerinden gelen Yahya Efendi tarafından yaptırılmış (Niğde Lisesi tarih öğretmeni Ahmet Gözde’nin dip dedesi.)
Ahmet Gözde yapılan restorasyonon caminin bazı özelliklerini yok ettiğini söylüyor.Caminin kubbesinin inşaat sırasında yıkıldığını Uluağaç’lı rum bir usta tarafından yeniden yapıldığını öğreniyoruz.Yeniden yola çıkıyoruz hedefimiz Kavlaktepe.
Yalgın’ın övgüyle uzun uzun bahsettiği köy, aslen Gümüşhane Torul’dan 1880 lerde buraya göç edenlerce Hüseyin Efendi isimli bir adamın önderliğinde kurulmuş(Günümüzde bu aile Ustabaşı soyadını taşıyor.)
Köyde Hüseyin Efendi’nin oğlu Hasan Efendi tarafından yaptırılan muhteşem bir konakta misafir ediliyoruz.
Benzer bir konakta Niğde Kayardın’da aynı aile tarafından Beşiktaş durağında yaptırılmış.Yeraltı şehri ile tanınan köy ulu ceviz ağaçlarıyla kaplı.
Tekrar yollardayız,istikamet Sulucaova.
Aladağlara çıkmadan son durak.Köyün nüfusu mübadele ile gelenler,Gümüşhane’den gelenler ve çok ilginç 1950'lerde iskan edilen Antalya’nın Yörüklerinden oluşuyor.Muhtar bizi misafir ediyor.Kendi göç hikayesini anlatıyor.Antalya’dan Adana’ya göç ederlerken Adana’ya yerleşmişler.Orda da yapamayınca Sulucaova’ya iskan edilmişler.Karakoyunlu olduklarını söylüyorlar.Köyde halen ayakta bir kilise var ve 20yy başlarında yapılmış eski evler.
Bol bol fotoğraf çekiyorum.
Durmak yok yola devam Kırkpınar kaynaklarını aşarak Aladağ duvarının tabanında Sulucaova’nın etrafını kuşatan sırtların arkasında bulunan Mursililere konuk oluyoruz.
Çadırlarında misafir ediliyoruz.Onların hikayesi de ayrı.
Aslen Yahyalı'nın Yörüklerinden olup kışın Adana’da kalıyorlar.Fransız Harbinden ve Pozantı’da dedelerinin Fransızları nasıl yanıltıp koskoca bir taburu esir aldıklarını anlatıyorlar.
Niğde’ye geri dönüp Niğde Çevre Eğitim ve Kültür Derneğinde hangi güzergahtan geçeceğimizi konuşuyoruz.Aramıza dağ rehberi Selçuk Özdemir’de katılıyor.
O güzergah o’nun rehberliğinde yapılacak.
Ama ben o güzargahta olmayacağım.Arkadaşlarla vedalaşıyoruz.
BELGESEL HAKKINDA AÇIKLAMA
Yönetmen: Alper Tunga ÖZDEMİR
Yapımcı: Zehra ÇELENK
Müzik: İrfan GÜRDAL
Yönetmen yardımcısı: Ayşegül DALDAL
Kaynak kitaplar:
Ali Rıza YALMAN (YALGIN): “Cenup’ta Türkmen Oymakları,
İbnülcemal Ahmet TEVFİK: “Velosipet ile Bir Cevalan”,
Nahid Sırrı ÖRİK: “Anadolu’da Yol Notları”, “Bir Edirne Seyahatnamesi”, “Kayseri, Kırşehir, Kastamonu”
“Seyyahların İzinden” belgeseli, Anadolu ile ilgili yazılar yazmış, seyahatlerini kaleme almış seyyahların izlerini sürmeyi amaçlamaktadır. Bunu yaparken sık sık “dün” ile ilgili bilgilerimizi zenginleştirirken, kaçınılmaz olarak “bugün”ün değişen dünyasına da tanıklık edecektir.
Farklı zamanlarda Anadolu’yu gezen yerli ya da yabancı yazarlar Anadolu’nun bir başka yüzünü görmüş, göstermişlerdir. Bu eserler, yaşadığımız coğrafyaya dair tasavvurumuzu zenginleştirecek çok önemli kaynaklardır. Mesleği, eğitimi ya da ilgisi nedeniyle bu eserleri okuyamamış seyirciler, belgesel sayesinde bu zengin dünya ile tanışma fırsatını bulacaklardır.
Belgeselin amacı, seyyahların kalemindeki bu güzel dünyayı bugünlere taşıyarak seyirci ile buluşturmak olacaktır.
Yapımı süren belgesel, 2009–2010 yeni yayın döneminde TRT’de izleyicilerle buluşacaktır.
Emin Selamoğlu, Niğde'nin unutulmuş değerlerini ortaya çıkarmaya devam ediyor...