Toroslar ve Biraz Fazlası

  • Konuyu Başlatan: Konuyu başlatan muratsahin Tarih:
  • Başlangıç tarihi Yazılan Cevaplar:
  • Cevaplar 11
  • Okunma Sayısı: Görüntüleme 7,459

muratsahin

Kamp I
Mesajlar
141
Tepkime Puanı
10
Yer
Ankara
Web
www.dirtycatridrs.com

Ali BATUM (shadow 750)
Erhan TATLISU (shadow 750)
Yeşim ATASEV (vtx 1300)
Murat Şahin ÖCAL (xl 1000 v)


bütün yollar roma'ya çıkıyordu... birinciliği toroslar'a verdiler.

ekim sonu... hava kah güneşli kah yağmurlu... ne giyeceğini pek bilemiyorsun. ne giysen bir eksik geliyor bir fazla. ankara havası öyle kararsız. sezonun uzun gezileri bitti diye bir bulut çökmüş üzerimize. nette siteleri gezerken bir ışıldama çakıyor zihnimde: orta toroslar.


kaç sağlam kaçık varsa ertesi gün telefona sarılıp arıyorum. altı kişilik nefis bir ekip kuruyoruz. 4-5 geceyi toroslarda geçirmeye niyetleniyoruz. on gün içinde hazırlıklarımız bitip yola çıkmamıza saatler kala ekipten iki fire veriyoruz. bülent ve sabit erteleyemeyecekleri işler yüzünden gelemeyeceklerini bildiriyorlar. tabi biraz moral bozuyor bu durum. ateşin etrafında bir adamımız eksik olsa dumanımız düz tütmez. üzülüyoruz ama yapacak bir şey yok. 4 kişi yola çıkıyoruz.

planlarımız ile gerçekleşen arasında epey bir fark oluyor. zamanın tamamını toroslarda geçireceğiz diye düşünmüştük ama yollar tahminimizden çok daha hızla yutuyoruz. sonuçta hiç beklemediğimiz yerlerde buluyoruz kendimizi... halimiz, tam bir serseri hali. şikayetimiz yok... şimdi üzerinden iki ay geçtikten sonra geziyi kaleme alırken tek şikayetim, bu yolları yeniden ve daha kalabalık ekiple yapmak için daha çok zaman var. en azından kışın geçmesini beklemek zorundayız...

planladığımızın çok dışında bir rota çıktı ortaya.



sonuçta konaklamaları ile aşağıdaki gibi bir program yapmış olduk. aslında program denemez. çünkü "pro-gram" da pro eki önceden anlamına geliyor. yani önceden gramını belirleyeceksin. biz her gece ertesi sabahı ancak tasarlayabildik.

11.10.2008
Ankara-Kulu-Konya-Karaman-Taşkent Çadırda Geceleme
12.10.2008
Taşkent-Karaman-Mut-Ermenek-Anamur Dragon Motel Pansiyonda Geceleme
13.10.2008
Anamur-Bozyazı-Silifke-Erdemli-Mersin Macit Özcan Belediye Tesisleri Geceleme
14.10.2008
Mersin-Silifke-Gülnar-Ermenek-Taşkend Pirlerkondu Otel Geceleme
15.10.2008
Taşkent-Hadim-Bozkır-Seydişehir-Beyşehir-Yenişarbademli-Şarkikaraağaç-Isparta-Burdur-Dinar-Dazkırı-Denizli-Pamukkale Motel Geceleme
16.10.2008
Pamukkale-Denizli-Aydın-Kuşadası-Selçuk-Seferihisar-Urla-Mordoğan-Karaburun Motel Geceleme
17.10.2008
Karaburun-İzmir-Manisa-Balıkesir-Bursa Çekirge Otel Geceleme
18.10.2008
Bursa-İznik-Eskişehir-Ankara

cem'an 3100 km.


 

Etiketler
Ynt: Toroslar Ve Biraz Fazlası

sabah yola çıkarken karaman-mut-ermenek diye niyetlendik. Ancak hem ermenek'de yağmur yağdığından hem de yol yapmak için daha zaman olduğu için yola devam ettik.

ermenek'e bucakışla üzerinden nispeten off-road bir yoldan inmeye karar vermiştik ancak yağmur nedeniyle yolda yer yer kapanmalar olduğu uyarısı üzerine asfalttan çıkmadık. bu kez hem daha hızlı hem de virajların hakkını verebileceğimiz bir yolu tercih ettik. yol üzerinde methini hep duyduğum sertavul geçidi (1650 m.) etkileyiciydi. çok fazla yüksek olmamasına rağmen sanırım coğrafi konumu nedeniyle kaskın vizöründen sızan havanın jilet gibi yanağımı kestiğini hatırlıyorum.



sabah çıkarken termoslara doldurduğumuz kahveler sıcaklığını koruyordu. ama yine de içimizi biraz daha ısıtsın diye katkı maddesi koymayı ihmal etmedik.



mut'a vardığımızda benim gurupla aram biraz açılmıştı. bu tür, az sayıda sürücünün katıldığı uzun gezilerde özellikle virajlı yollar söz konusu olduğunda toplu sürüş yapmıyoruz. virajlı yollarda gurup sürüşü zaten çok güvenli olmadığı gibi aramızdaki azgınların rahatlaması için onları kendi hallerine bırakıyoruz. bu ekipte ben ve erhan azgın kadrosunda, ali ve yeşim keyifçi kadrodaydı. bazen ikisinin de hadi bakalım ensenizdeyiz diye plakama yapıştığı olmadı değil. özellikle ali... arkadaşlarım chopper kullanıyor ama enduro kıvamında... ne demiş çil abbas: "her motor sahibi kadar gider!"



mut musa eroğlu'nun doğduğu yer. onun sesinden türkü dinlemiş olanlar, efkarın elle tutulur bir yoğunlukta notalara döküldüğünü bilirler... küçük kendi halinde bir kasaba. mutlaka sağında solunda gezilecek yerleri vardır ama hazır hava güzelken ermenek'e inelim (çıkalım ?) istiyoruz. toroslar o kadar heyecanlı bir coğrafya ki bir kasabadan diğerine sürekli inip çıkan virajlı yollarda giderken önceki kasabaya göre yukarıda mıyım aşağıda mıyım insan karıştırıyor.



ermeneğe yaklaşırken körkuyu belini geçiyoruz. onu da fotoğraflıyorum. arada atladığım bir kaç bel var ama onları da bahara yapacağımız gezide fotoğraflarım artık.





ermenek'e girmeden yaklaşık 20 dakika yağmurda sürdük. ancak lastiklerin yol tutuşunda kimse sorun yaşamadı. saat de henüz erken olduğu için anamur'a inmeye karar verdik. ermenek anamur arası virajlar baştan çıkartıcıydı. özellikle kazancıyı geçtikten sonra sık aralıklarla virajlara gire çıka insan "ohşşş" moduna geçiyor. ezberlemiş bir karadeniz diye virajlı yol diyince başka yer aklımıza gelmiyor. oysa toroslar hem yol kalitesi hem de virajların sürekliliği bakımından karadenize çok iyi bir alternatif. özellikle sonbaharın son demlerinde... soğuktan bunaldığınızda kendinizi akdenize atıp denize girme imkanı bile var... nitekim ekibimiz çimme imkanını değerlendirmekten geri kalmadı.



ve anamurda konakladığımız motelin abuzeri erhan'ın kırk yıllık dostuyum ben dercesine dostça ayaklarının dibine uzandı.


motelin bir diğer abuzeri ise "ağır abi" takıldığı için oturduğu yerden kalkmadan bize poz vermekle yetindi.





anamurda karadenizli bir ailenin işlettiği bir motelde konakladık. karadenizlilere özgü, neşeli hayat tarzını eksiksiz yaşayan ve almanyadaki çocuklarının özlemi ile emeklilik sonrası zamanını değerlendiren aile ali'yi evlat edindi. gecelik konaklama üzerine ali'nin yaptığı pazarlık motel sahibi teyzenin ali'ye "nüfus kağıdını da getir alayım seni nüfusuma" demesiyle son noktasını buldu. o saatten sonra artık vereceğimiz ücreti de unuttuk... sabah kahvaltımız bitip yola çıkarken teyzemiz ali'yi hayli benimsemiş, içten bir gülücükle elinde bizim için hazırladığı torbayı ali'ye verip "yolda yersiniz" diye bizi uğurladı. bir torba dolusu fıstık...



anamurdan yola çıkıp meşhur anamur-silifke arası virajlara daldık. insan hayal kurmadan edemiyor... bu yolu trafiğe kapatmışlar, tek yön yapmışlar... sonra da cümle motorcuyu yola salmışlar. yolu süpürdük kum taş çakıl yok demişler... vermişiz coşkuyu... vermişiz coşkuyu... varadero ile hakkını vermeye çalıştım ama bu yolda k 1200s'imi özlemedim desem yalan olur. mükemmel bir manzara, bir tarafınız dağ bir tarafınız uçurum; dibi deniz. git gidebildiğince. hiç bitmesin istiyor insan. bir ara karşıdan iki gs geliyor. görünüşe bakılırsa arkadaşlar alman. sol elini gidondan açıp iki parmağı önde (zafer işaretinin mahcup versiyonu diyelim) beni selamlıyor. ben anadolu usulü elimin ayasını göstererek selamlıyorum ikisini de. birbirimizin yanından yatarak geçiyoruz. aynı neşeye ortak olmanın, aynı yaşam sevincini üretmenin ortak gururu ile birbirimizin yanından geçip gidiyoruz ters istikametlere... sonra yolun o kadar da sürat yapmaya uygun olmadığı anlaşılıyor. çünkü fazlasıyla kamyon var ve doksan dereceyi aşan virajlarda kamyonlar mecburen karşı şeride taşıyorlar. yolun güzelliği girdiğin virajın sonunu göremesen de ilerideki virajı görebiliyorsun. böylece kontrollü bir şekilde gaz açıp hafif süratlenmek mümkün oluyor. virajın sonunu göremediğim yerde efendice gidiyorum ama tatlı ve güvenli bir virajsa yatır yatırabildiğin kadar, hava sıcak lastikler zamk gibi yapışıyor asfalta... silifkeye girerken arkamdakileri beklemek üzere duruyorum. 20 dakika kadar önde olduğumu fark edip kendime kızıyorum abartmışız diye. ama geldiklerinde onların da bir sigara molası verdiğini öğreniyorum. eh on dakika desek makul fark.

silifkeden çıktıktan sonra mersine kadar son derece zevksiz bir yola giriyoruz. konya yolu gibi dümdüz... git allah git bitmiyor. basıp yolu kısaltmaya niyetlenseniz sağda solda radarlar pusuya yatmış bekliyor olacak iş değil... mecbur tin tin gidiyoruz...



mersine vardığımızda önce kalacak yer ayarlamak gerekiyor. erhan ve ali bir iki telefon edip "mersin macit özcan belediye tesisleri"ni ayarlıyorlar. spor tesisi içinde oteli de olan bir yer. şehrin içinde bir otomobil önümüze düşüp bizi oraya kadar götürüyor. hemen odamıza çıkıp duş alıyoruz. çünkü mersin oldukça sıcak ve motorun tepesinde hepimizi ter bastı. sağlam bir duş almazsak isilik olacağız.

duş sonrası aşağıda buluşup kıyıya iniyoruz. mersin'e en son 1980'de gitmiştim. o zamandan bu zamana şehir neredeyse iki kat büyümüş... bizim ankarada "büyük şehirde" yaşadığımızı sanarken günlük yaşam alışkanlıklarındaki sığlık sebebiyle aslında ne kadar küçük bir kasaba hayatı yaşadığımızı anlıyorum. "taşra" olup olmamak, nüfus yoğunluğu ile değil yaşam yoğunlupğu ile ölçülmesi gereken bir şey. mersin cıvıl cıvıl insan kalabalığı ve kenti kullanışındaki düzeyi ile ankara ile kıyas kabul etmez bir akdeniz metropolü olmuş.



mersinde yeşimlerin arkadaşı can ve sevgilisi ile buluşuyoruz. can telsiz amatörü. ofisine kurduğu telsiz köşesi ile dünyanın her yeri ile iletişim halindeymiş. konuşamadığım yer yok diyor... "ne konuşuyorsunuz" diye kazmaca bir soru soruyorum; adamın yüzünde serin bir rüzgar esiyor, ortak ilgi alanları falan gibi bir şey geveliyor... sorduğum soru yüzünden mahcup oluyorum ama hala da anlamış değilim dünyanın her yerinden insanlarla ne konuşulur diye. belki benim zihnimin kıtlığındandır... neyse

can bizim için gündüzden hazırlık yapmış, balık almış, salatalık malzemeyi kendi elleriyle seçmiş, özel lavaş ekmeği yaptırmış ("balık ve lavaş... biraz yavaş" diyenler az durun devamı var) sonra hepsini seçkin bir balık lokantasına taşımış nasıl pişireceklerini falan anlatmış. yemeğe geçiyoruz. can içki içmiyor, biz rakı içiyoruz. can balığı nasıl yiyeceğimizi tarif ediyor. lavaşın içine salata malzemesini yayıp kılçığını ayıkladığımız balığı serip dürüm yapıyoruz diyor! dürüm içinde balık!... taşra metropol üzerine düşüncelerimi yeniden gözden geçirmek üzere zihnimin rezerv kapağından içeri sallandırıyorum.

yemekten sonra mersini dolaşıyoruz biraz yürüyerek biraz otomobille. sonra yorgunluk bastırıyor ve otelimize gidip en konforlu gecemizi geçiriyoruz... sabah, geldiğimiz yolu geri tepip gülnar, ermenek, başyayla, taşkent yolunu yapacağız.

anamur silifke arasında kızkalesi'nde mola verip sıkıcı dümdüz yolu sigara dumanı ile boğmaya çalışıyoruz.



silifkeye gelip gülnar'a saptığımda inşallah virajlar sağlamdır diye dua ediyorum. çünkü bu yolu seçerek anamur yolundan vazgeçtik... gerçekten de iyi ki vazgeçmişiz. biz yükseklere çıktıkça güzel bir yağmur başlıyor. asfalt temiz lastiklerin tutuşunda sorun yok. hiç gaz kesmeden gülnar'a kadar durmadan motor sürüyoruz... gülnar ermenek arasında yol azıtıyor. dağ inişleri 180 derece virajlar inişli çıkışlı... aklım yeşimde bu kadın 330 kilo motorla bu kadar sert yolda ne yapacak diye... ama o kadar sert yollar ki durup hal hatır soracak fırsat yok. bazı inişlerde bir yandan "yusuf" eşlik ediyor bir yandan da zevkten ağzımızdan akan sular kaskın kenarından yola damlayacak. o derece. o inişlerde sabit'e ve bülent'e kızıyorum, gelemediniz kelekler diye geçiyor içimden... ermenek'te depoları fulleyip yola devam ediyoruz. başyayla yol sapağından başyayla'ya doğru devam ediyoruz. önümüze siyah plakalı bir cip düşüyor. cip şoförü aracı motor gibi kullanıyor. ben ne kadar gaz açıp onu sollamaya çalışsam, o da o kadar gaz açıp mesafeyi koruyor ve önümden ayrılmıyor. önce anlamadım fakat sonradan fark ettim ki cip bize eskortluk ediyor. dar fakat çok güzel manzarası ve virajları olan yolda bizim güvenliğimiz için gazı kapatıp önümüze düşmüş durumda... bize de allah razı olsun demekten başka bir şey düşmüyor. başyaylaya doğru yağmur kesiliyor. kasabaya girdiğimizde cip sağa çekip duruyor. selam verip teşekkür ederken cipin içinde kaymakamın olduğunu öğreniyoruz. gençten biri; buyurun çay içelim diyor. saat epey ilerlemiş vaziyette. taşkente hava kararmadan girmek istiyoruz bize izin verseniz diyoruz. kaymakam gülerek uğurluyor bizi...

başyayla yoluna girerken aklıma bir düşünce geliyor. başyayladan taşkente giden yolda ise bu düşünce fikr-i sabite dönüşüyor: "DirtyCats'i mutlaka buraya getirmeliyim". kaç motor olursa olsun seneye mutlaka bu yolu her kesle yapmalıyız. özellikle başyayladan taşkente kadar olan bölüm... bir dağ bu kadar mı güzel olur. yüzüklerin efendisi filminden bir sahne adeta. dik kayalar, buz gibi rüzgar, yağmur bir yandan... motor kullanmaktan bu kadar zevk aldığım çok az yer oldu. ilk beşe girer diyebilirim. zaten ışık gittiği için geçitlerden birinde fotoğraf çekemedim (sanırım belpınarı beli 1890m). sırf orada motorumun fotoğrafını çekmek için gideceğim. arzu eden buyursun.



taşkente giriş muhteşem. yol dev bir kayayı yarıyor ve bir anda sisler içinde bir vadiye kurulmuş bir kasaba ile karşılaşıyorsunuz. eski adı pirlerkondu imiş. eski bir alevi yerleşmesi. ama şimdilerde alevi nüfusu pek kalmamış. yine de kendilerini pek konyalı saymıyorlar. yoksul izlenimi veriyor, yaşayanların çoğu emekli...

pirlerkondu konağı diye bir otele yerleşiyoruz. dışarıda hava, sıfırın altına mı düşsem üstünde az daha mı beklesem diyor... sadece bir tek elektrikli soba var o da yeşimin odasına kuruluyor. biz üç geceyi üç titreyen kazma olarak geçireceğiz. sonradan öğreniyorum ki yeşimin odasında tv de varmış. bunu öğrendiğim anda "only men" fikri geliyor. (bu fikrin yaşamda uygulanabilirliği hakkında erhanı daha sonraki günlerde istismar edip ortaya sürüyorum ama olmayacağı anlaşılıyor; erhanı sattığımla kalmış oluyorum)



gece önce yürüyüş yapıp film platosu gibi kasabada çiseleyen yağmur altında dolanıyoruz. yakında buralarda bir klip çekilirse hiç şaşmam, hatta belki çekilmiş bile olabilir.



akşam yemeği öncesinde harita başına geçip yarın ne yapacağımızı konuşuyoruz... yaptığımız önerilerin uçukluğuna, şuraya gidelim derkenki savurganlığımıza kendimiz de inanamıyoruz... sonuçta ertesi gün beyşehir ve eğridir göllerini yakından tanımaya ve pamukkalede konaklamaya karar vererek odlarımıza çekiliyoruz.

 

Ynt: Toroslar Ve Biraz Fazlası

gece boyu taşkaleye yağmur yağdı. sabah sağanak halinde olmayan ama yine de sürekli çiseleyen yağış altında yol çıktık. kasabadan çıktıktan 15-20 dakika sonra güneşli ama serin bir hava başladı. yükseklerde sürerken bulutların altında, sabah uyanışının mahmurluğunu yaşayan köylerin içinden geçtik. sobalardan tüten duman sisin içinde dağılırken tek tük yaşlı insanlar sokaklarda bir evden diğerine yürüyor, herkes kendi halinde güne başlıyordu.



bir saat kadar sürüş yaptıktan sonra yağmurun kesilip güneşin açtığı bir köy bulduk ve sabah kahvaltısı için durduk. fırından çıkmış taze ekmekle çantamızdaki kahvaltılık malzemeyi sofraya yaydık.



her yerde olduğu gibi burada da çocukların yakın, yetişkinlerin uzak alakası ile karşılaştık. çocuklar ne kadar içten ve girişkense büyükler o kadar uzak ve mesafeli. aralarında hoş geldin diyen de oluyor ama genelde uzak duruyorlar. bu uzaklık ve mesafeli duruş o bölge insanın yabaniliğinden değil, onların "büyük şehir insanına" dair yargılarından kaynaklanıyor. mahçup edilmekten korkuyorlar. küçük görülmekten...



neden böyle düşünüyorum. çünkü sandalyesinde kaykılmış bir köylüye "hocam sendeki keyif sultan süleymanda yok" diye laf attığımda "e o buralı değil ondandır" diye gayet güzel ve sohbete davet eden bir cevap alıyorum. sohbet derinleşmese de aramızda karşılıklı sempatimizi onaylayan bir sıcaklıkta kısa mesafe koşusu olarak yaşanıyor.



programımız beyşehir ve eğridir göllerinin artık kullanılmayan eski yollarından geçerek pamukkaleye ulaşmak. yeni yollar beyşehir ve eğridir göllerinin kısa kenarlarından geçiyor. eski yollar ise artık köy yolu kıvamına gelmiş biraz bakımsız oldukça virajlı ve tam bizlik.
özellikle beyşehir gölü muhteşem bir manzara ve yol kalitesi ile gezinin en zevkli parkurlarından biri oluyor.





eğridir'de ise yolu kaçırdığımız çok sonra fark ettiğimiz için uzun kenardan değil maalesef kısa kenardan gidiyoruz. yol kenarına dökülmüş öbek öbek elmalar var. meyve suyu olmak üzere bekliyorlar. erhan döküntülere yüz vermeyip elma satan bir tezgahtan dört elma kapıyor eğridir gölünde verdiğimiz molada elmaları dişliyoruz. bu arada havadaki bulutlar birazdan çıkacağımız yolda bizi bekleyen yağmuru müjdeliyor. ali morali bozmayalım durmak yola devam diyor.



devam etmeyip ne yapacağız. denizliye varmamıza epey süre var. yağış o kadar dert değil. karanlıkta aşılabilir bir mesele fakat ip gibi dümdüz yol can sıkıcı. denizliye girdiğimizde hava tamamen kararmış durumda. denizlide benzin ikmali yaptıktan sonra bir telefon konuşması ile denizlide yaşayan arkadaş bulunuyor ve pamukkalede buluşalım diye sözleşiliyor. ali'nin arkadaşı bize kalacak yer ayarlayacak. uzun gezilerde en önemli stres kaynağı konaklamada belirsizlik konusundan çıkıyor. yaklaşık bir saat boyunca otel otel geziyoruz. hava kararmış, ıslak ve yorgunuz. sonunda pamukkalenin dibinde makul fiyata bir otel (?) buluyoruz. çantaları sökerken iki adam iki kadın otele doğru yürüyor. kadınlar şarap fıçısı genişliğinde, birbuçuk metreden hallice ve mini etekli... anladınız siz onu. öyle bir otel yani. kısmet de bu da varmış diyerek odaya geçiyoruz. akşam yemeği iki satır sohbet derken uyku vakti geliyor... ama ne ben ne de odadaki sivrisinekleri uyku tutmuyor... sabahın üçüne kadar odada sivrisinek safarisi yapıyorum. pamukkalede fotoğraf çekmek içimden gelmiyor sabah kahvaltı ettikten sonra hemen motorlara atlayıp izmire doğru yol alıyoruz... yolu uzatıp özellikle kuşadasından geçiyoruz. maksat ankaradakilere nispet yapmak sırf bu tabelanın önünde fotoğraf çekmek bile yaktığımız benzine değer...



geçen yıl mordoğan'a gitmiştim yolu çok güzeldi, bu sene biraz daha ileri gidip karaburunu görmek istiyorum. izmire kadar olan yol orta karar ama çeşme otobanından mordoğan yoluna saptıktan sonra macera başlıyor. yata kalka sağ tarafımızda egenin dingin maviliği ile karaburuna kadar sürüyoruz.



karaburun izmir'in bittiği yer; belki daha doğrusu izmir'in başladığı yer. gerek iklimi gerek coğrafyası burada yaşanır dedirtiyor. insan yaşlanacaksa izmir'de yaşlanmalı. çünkü burada yaşamın üzerine zeytinyağı dökülmüş gibi. yaşamın kendi zeytin kokuyor... mutfağı insanı çok farklı.





karaburunda konaklayacak yer ararken çok eski bir arkadaşıma rastlıyorum noyan canku. vaktiyle bodrumda barmenlik yapıp bir yandan da kösele çanta yapıp sattığım gençlik yıllarımdan bir arkadaşım. birlikte bodrum pazarından "topladığımız" sebzelerle şaraplı çorba pişirip sızdığımız geceleri yad ediyoruz. noyan pansiyon alternatiflerini göstermek üzere ali'yi atv'sinin terkisine atıp ona karaburun turu yaptırıyor.



sonunda deniz kenarında şirin bir pansiyon buluyoruz. Yan yana odalarda bir kaç yabancı turist var. denize karşı lapotop'larını açmış bir şeyler yazıp çiziyorlar. odalarımıza yerleştikten sonra ali'nin ilk işi ne oluyor? motor yıkamak !



bu choppercı milleti böyle işte. ille motorları parlayacak. üşenmeden üç motoru da yıkıyor ali. o arada biz odalar yerleşiyoruz. güneşin batmasına daha epey var. sahilde bira içerken keyfimize diyecek yok. japonlardan sonra dünyada en çok fotoğraf çeken millet motorcu milleti. hemen karaburun anımızı sabitlemek üzere ekibin fotoğrafını çekmesi için orada oturan birinden yardım istiyoruz.




akşam yemeğini de aynı yerde yiyerek geceyi sonlandırıyoruz. sahil gazinolarının klasiği kediler burada son derece insan canlısı bir tanesi kucağıma çıkıyır. kucak kesmiyor üzerimde gezinirken omuzuma tırmanıyor... kan çekiyor besbelli.



ertesi gün bursaya gitmek üzere yola çıkıyoruz. mordoğana yaklaşırken kıyıda bir yerde kahvaltımız yapıp oradan izmire geçiyoruz. izmirde erhan yolu şaşırdığı için şehre giriyoruz. iyi ki de şaşırmışız alsancak'da sütiş'de bir kahve molası veriyoruz. biz kahveleri içerken genç bir çocuk geliyor faser kullanıyormuş; iş yerinin penceresinden bizi görüp merhaba demek istemiş. motorculuk böyle bir şeydir duramazsın yerinde. kendine benzer birini bulduğunda hemen dokunmak istersin. motorcuyu sıradan insandan ayıran pek çok şeyden biri de bu dokunma duygusudur. biz rahatça selamlaşabilir rahatça hal hatır sorabiliriz... en azından önemli bir çoğunluğumuz.

izmirden susurluka susurluktan bursaya geçiyoruz. bursada çocukluk arkadaşım, bursa enduro üyesi, bülent var. birbirimizi "40 yıl sonra" bulduk. bülent'in babası orhan amcam da motorcu, annesi sevim teyzem benim ilk "apartman teyzelerimden"... bülent'le bursada buluşuyoruz.



konaklama için bize mudanya'yı tavsiye ediyor. dehşet bir trafikte zaman zaman birbirimizi kaybederek mudanyaya geçiyoruz.imralı trafiği sebebiyle mudanya'nın ve mudanyalının tadı kaçmış. orada kalacak yer bulamayıp bursaya dönüyoruz. bursada bize bursa enduro kulüpten erhan da katılıyor. bir otel buluyoruz iki da var sadece. yeşim bir odaya geçiyor, biz üç kazma tek odada... akşama kesin flarmoni orkestrası var.

bülent ve erhan bize çok güzel bir akşam yemeği ısmarlıyorlar. gezinin benim için en unutulmaz hatıralarından biri hayatımdaki en eski insanlardan birini bulmuş olmak. kısa pantolonla yerde misket yuvarladığımız günleri anmak çok hoş bir duygu. karşılaşmış gibi değil kavuşmuş gibiyiz... o da mutlu oluyor hissediyorum.

bu arada bursa enduro bence türkiye'nin en kaliteli gezi guruplarından biri. hatta belki en iyisi. gerek üye profili, gerek yol performansı ve interenet sitelerinin içeriği ile örnek bir gurup. yemekten sonra otele geçip birlikte çay içiyoruz.

ertesi sabah artık dönüş yolu... hafif bir hüzün basmış herkesi. hazır dönerken az abartsak ne lazım gelir derken, kendimizi iznik yolunda buluyoruz. iznik gölünün kıyılarında sürerken yol kenarında böğürtlenlerden nasibimizi alıyoruz... ama asıl nasip kazasız belasız ve hem sürüşü hem arkadaşlığı uyumlu bir yolu tamamlamış olmak.
 

Ynt: Toroslar Ve Biraz Fazlası

Bu gezi raporunu da okumak,bu sitede nasip oldu...Gene beni güldürdünüz,düşündürdünüz,gittiğiniz yerlere götürdünüz teşekkür ederim....

Selda Üder
 

Ynt: Toroslar Ve Biraz Fazlası

burda ne yazdığını kısaca özetliyen varmı ben bu sayfayık akşama kadar anca okurum : =)
 




Ynt: Toroslar Ve Biraz Fazlası

Sn.muratşahin, bir motorsiklet sever olarak gezilerinizi, yazılarınızı zevkle okuyorum, her seferinde sizinle birlikte virajlarda yatıp düzlükte gaz açıyorum, ağzınıza sağlık, paylaşımınız için teşekkürler...
 

Ynt: Toroslar Ve Biraz Fazlası

Sayın muratsahin,

Yazınız ve fotoğraflarınız, bizleri de peşinizden sürükleyerek, o geziye katılmamızı sağladı. Teşekkürler.

Bu rotayı bir kez daha kullanırsanız, iki öneride bulunacağım.
1. Beyşehir Gölünün kuzeyinde, Isparta'nın Şarkikaraağaç İlçe merkezi yakınında(5km) Kızıldağ Milli Parkı var; konaklama olanağı da olan.
http://www.gezenbilir.com/index.php?topic=5021.msg168582#msg168582
2.Karaburun'dan sanırım geriye döndünüz. Eğer batı yönünde devam ederseniz, Sarpıncık, Parlak, Salman, Küçükbahçe, Ildırı, Ilıca ve Çeşme olarak, kısa ama beğeneceğiniz bir rota ortaya çıkacaktır. Bu köylerde Rum evlerini de görebilirsiniz.

Kuşkusuz sizin rotanıza onlarca, yüzlerce ek yapılabilir. Ben, yazınızı okuduğumda, aklıma hemen geliveren ikisini yazdım.

Unutmadan ekleyeyim, Anadolu'da konaklamak için, "öğretmenevleri" de dikkate alınması gereken bir seçenektir. Standartları önemli ayrılıklar gösterebilmesine karşın, birçok sürprizle!? karşılaşmaktan iyidir. Birçoğumuz, öğretmenevlerinin sivile açık olduğunu bilmemekte, bu nedenle bu seçenekten yararlanamamaktadır. (Ücret olarak, üye öğretmene göre %50 daha yüksek ödersiniz. Ekonomik midir bilemem? Kişiye göre değişir.) Ayrıca önemli bir bölümünde kahvaltı, öğle tabldot ve akşam alakart olanağı da vardır.
http://www.meb.gov.tr/iletisim/ogretmen_evleri/ogretmen_evleri.asp
http://www.ogretmenevleri.net/alt.asp

Cavid Sezen
 

Ynt: Toroslar Ve Biraz Fazlası

Çok keyifli bir yazı ve bir o kadar güzel fotoğraflar. Nazarım değmesin, ama çok özendim size.
 




Ynt: Toroslar Ve Biraz Fazlası

tolki' Alıntı:
bir gün mutlaka...

Volkan Bey, motosiklete meraklıysanız Bursa'da Bursa Enduro Türkiye'nin en kaliteli motosiklet guruplarından biridir. Başkanı eski basketçilerimizden Efe Aydan. Hem sportif faaliyetleri hem arkadaşlık ortamı olarak zengin bir kulüptür. Tavsiye ederim. www.bursaenduro.com
 

Ynt: Toroslar Ve Biraz Fazlası

murat bey ,,,,ilginiz ve tavsiyeniz için çok teşekkür ederim... önerdiğiniz web sayfasına üyelik başvurusu yaptım ve bir iş çıkmazsa yapacakları 24 ocaktaki seminerlerine katılmayı planlıyorum... çok teşekkür ederim... saygılar üstad...