Moğolistan,sibirya Ve Moskova Gezi Notları(03-16.temmuz.2017)

  • Konuyu Başlatan: Konuyu başlatan vata Tarih:
  • Başlangıç tarihi Yazılan Cevaplar:
  • Cevaplar 343
  • Okunma Sayısı: Görüntüleme 66,329
Hustain Nuruu Tabiat Parkı'ndan sonra Harhorin İlçesi'ne varmak için daha 250 kilometre yolumuz vardı.Moğolistan'ı önceki yıllarda ziyaret edenlerin yazdığı gezi yazılarında yolların genellikle çok kötü durumda olduğunu ve asfalt yolun çok az olduğunu okumuştum.Moğolistan resmi kaynaklarına göre 2016 yılında,ülkede mevcut yaklaşık 11.000 kilometre devlet karayolunun sadece %20'sine karşılık gelen 2.200 kilometre yol asfalt kaplı olup geri kalan kısım nisbeten stabilize toprak yoldur.Bunun dışında resmi kaynaklarda 39.000 kilometre olduğu belirtilen ve yabancıların washboard olarak tanımladıkları bölgesel ham yollar vardır ki bunlar tamamen daha önce geçen araçların,tekerlek izinin oluşturduğu tırtıklı ve araç ve içindekileri zıplatan yollardır.Otoyolun hiç bulunmadığı ülkede asfalt yolda şoförümüz,bazı yerleşim birimlerinin girişinde 2-3.000 Tögrög paralar ödedi ancak bunu neden verdiğini anlayamadım.

Toprak yollara bakım yapılmadığı için,yolun önemli bir bölümü bozulduğunda,o yol bırakılıp hemen yanında başka bir yerden devam edilerek yeni bir yol oluşturulmaktadır.Dolayısıyla aynı bölgede aynı hedefe giden bir çok paralel yol ortaya çıkmakta ve bu durum özellikle bölgeye yabancı olanların kafasını iyice karıştırmaktadır.Hal böyle olunca "her moğol kendi yolunda ilerler" sözünün anlamı da açıklık kazanmaktadır.
İlaveten şehirlerarası yollarda uyarı levhası ve ışıklandırma bulunmadığı için gece yolculukları oldukça risklidir.Her yerleşim yerinde bir akaryakıt istasyonu ve basit bir lokanta bulmak mümkün olsa da özellikle nüfusun iyice seyreldiği Gobi Çölü bölgesi ve ülkenin doğusunda sürekli tedarikli olmak gerekmektedir.

Bizde olduğu gibi trafiğin sağdan ilerlediği Moğolistan'da buna mukabil araçların çoğunun sağdan direksiyonlu olma nedenini doğrusu çözemedik.Akaryakıt fiyatları bizdekinin yarısı kadar olmasına karşın otomobil ve 4x4 araçların önemli bir bölümü hibrid ve genellikle Japon ya da Güney Kore yapımıydı.



36524058232 60e75d592c c



Ülkenin her yerinde rastlayacağınız otomobil;Toyota Prius hibrid
 

Etiketler
36543860711 0177739448 c




36682528895 7abf5a82ce c




Bazı minik(!!??) çukurlar olsa da,Ulan Batur-Harhorin yolunun tamamı asfalttır.





36511560022 92f63bbb2a c





Bol tozlu ham yol





36513403382 a7810f10b6 c




Tırtıklı ham yol(=washboard)





36556000051 afc1cb0644 c





Böbrek taşı düşürtmek için dizayn edilmiş bol taşlı yol





35846063064 895c822a5c c





Her moğol kendi yolunda ilerler sözünün kanıtı olan yol
 


Yolculuğun bitmesine yüz kilometre kala Ulanşivet(=Улааншивээт) Köyü’ne geldiğimizde saat 23 olmuştu.Burada küçük bir lokantanın önünde durup karnımızı doyurmak istedik.Gerek Moğolistan yolları gerekse başkent Ulan Batur’da guanz(=Гуанз=kafeterya) veya zoogin gazar(=зоогийн газар=lokanta) levhalı basit mekanlarda yerel yemekler ile ucuz fiyata karnınızı doyurmanız mümkündür.Ancak bu tür yerler hijyen konusunda sıkıntılı olduğundan gezinizin kötü gitmesine yol açabilecek ishal ya da besin zehirlenmesinden korunmak için yiyecek seçiminde dikkatli olmanızı öneririm.

Bu küçük lokantada yemek için fazla bir seçenek yoktu.Zaten listede yazanların içinde ancak birkaç tanesini anlamayı başarmıştım.Şoförümüz de yes,no,good gibi birkaç kelime dışında İngilizce bilmediğinden mutfağa girip et,patates,biber ve pirinci gösterip yemek yapmalarını istedim.Sonuçta bu yemek çıktı.




35848246324 17601ea794 c





36301405480 c48ce47619 c



Yol üzerindeki küçük lokanta ve şoförümüz Tuyvan





26490662959 8a5bb0470b






Bu listeden bir şey anlamak çok zor :(





35873581673 6fc15e75f0 c





Ve mutlu son;yemeğimiz masaya geldi.




Yemeğin üzerine gazlı içecek yerine bir bardak yak sütlü ve tuzlu Moğol çayı(=сүүтэй цай=Suutei say) istedim.Aslında bu içeceğe bence "çaylı süt" demek daha doğru olacaktır.Çünkü yapımında bir ölçek su+üç ölçek yak sütü üzerine bir tutam çay yaprağı ve tuz ekleyip kaynayıncaya kadar karıştırıyorlar.Sonra da süzgeçten geçirip çay yapraklarını alıyorlar.Bundan sonra uygun bir kaba boşaltmak kalıyor.Moğollar, bu çayın içine şeker yerine tereyağı ya da byaslag peyniri koyarak içmeyi seviyorlar.İçeceğin tadı ummadığım kadar iyiydi. Hesap derseniz üç kişi için 18.000 Tögrög(~27 TL) ödedim.
 
Son düzenleme:

Bundan sonra yolumuza devam edip sonunda saat 02 sularında dört gece konaklayacağımız Gaya's Guesthouse adlı hostel-otel karışımı yere ulaştık.Bu yeri internet vasıtasıyla bulup,iyi derecede İngilizce konuşan sahibesi ve yardımsever bir ev hanımı olan Gaya ile epeyce yazıştıktan sonra hem programımızı istediğimiz gibi ayrıntılandırdık hem de ekonomik bir şekilde konaklama imkanı bulduk.Burada iki kişi,oda+kahvaltı+ öğlen yemeği+akşam yemeği dahil iki yataklı odada dört gece konaklama karşılığında 128$ ödedik.

Bu arada,Harhorin’de isteyenler için bol yıldızlı bir otel mevcut ve yenileri de yapılıyor.Ancak yıldızlı oteller pahalı olmalarının yanı sıra bu otellerde hostelde olduğu gibi,farklı ülkelerden gelen kişilerle kolayca kaynaşma ve karşılıklı fikir alışverişinde bulunma keyfini yakalamak zordur.



36284466460 ce05df9fed c



Harhorin otobüs terminalinin yanında yer alan dört yıldızlı İh Horum(=Их Хорум) Hotel’de iki kişi oda+kahvaltı konaklama ücreti gecelik 130$'dı.




36544616841 f1848824bd c




Konakladığımız hostel binası ve bahçedeki ger(=çadır)ler




36542959571 1522fdf2e0 c



Bu da Moğolistan taşrası için oldukça iyi sayılabilecek odamız.
 



Binanın içinde değil de gerde konaklamayı tercih etseydik aşağıdaki fotoğrafta görülen beş yataklı çadırda kişi başına 8$ ödeyecektik.Aslında her iki konaklama şeklinde de yataklar ve yemek servisi aynı olup aradaki fark kilitlenebilen bir kapı,bir pencere ve yerde halınızın olması,gece soğuğu hissetmemeniz,tuvalet ve banyonun yakınınızdaki odada bulunması ve bir de gece başkaları ile aynı odada yatmak durumunda kalmamanızdan ibarettir.

Biz ilaveten küçük bir fark da vererek Gaya’nın bize her akşam Moğolistan’a özgü yemekler pişirmesini sağladık.



36683187025 de3d7f8f0f c



Hosteldeki gerlerden bir tanesinin içi




36301395580 8f4d686ebc c




35861659334 91d1f9cd72 c




Hostelin ortak yemek alanından görüntüler




36522799542 37b14eccd8 c





36556004351 b488ac94f9 c




Ortak banyo ve tuvaletler bence Moğolistan ortalamasının üzerindeydi.
 

Ülke kırsalında hayvanlarının peşinde göçebe bir hayat sürdüren Moğol halkının portatif evleri ger(=Монголын гер=Mongolin ger) olarak adlandırılmaktadır.Orta Asya'da yaşayan Türk kökenli halkların yurt adını verdikleri bu evler,ahşap konstrüksiyon ile toprak üzerine sabitlenmiş, kapısı olan,dışı kalın kumaş ile kaplanmış ve içinde geniş yataklar ile minimum oturma üniteleri olan çadırlardır.Gerin büyüklüğü sahibinin gelir durumu ile orantılı olup,ortalama yedi-sekiz metre çapında ve üç metre yüksekliğinde olur.Köşeli evlerle kıyaslanınca,gerlerin rüzgara karşı daha korunaklı ve içindeki sıcaklığı daha fazla muhafaza ettikleri söylenebilir.




36285170010 e9789dcacc c




Kurulmaya hazır bir ger iskeleti




35873186913 d264b5f7d0 c




Bu da tamamlanmış hali
 

Gerin iskeletini oluşturan ahşap parçalar üstte tekerlek biçimli bir parçanın etrafında birleşerek gök tengri inanışına göre göğü temsil eden çatıyı oluşturur ve bunun arasından da sobanın bacası dışarıya doğru çıkarılır.Bu bölümün özelliği yazın isteğe bağlı olarak açılabilmesidir.Moğol dünya görüşü kuzeyden güneye doğru baktığından,güney ön taraf olarak kabul edilir ve tüm gerlerin kapısı güneyi işaret eder.

Gerin içindeki soba arkasında yer alan ve genellikle dini motifler içeren kuzey kısmı ailenin saygın bireylerine ve misafirlere ve güney tarafı çocuk ve gençlere ayrılır. Çadır girişinin sağ tarafı yanı batısında erkekler oturur ve bu bölümde onlara ait ok,yay,tüfek,semer,kamçı gibi eşyalar saklanırken sol taraf yani doğusu kadınların oturduğu yer olup mutfak eşyaları ve beşikler burada yer alır.Sobanın bulunduğu yerin ise,gerin en kutsal ve merkezi kısmı olduğu ve Gök Tengri'nin kızı Golomt'a ait olduğu kabul edilir.

Bir Moğol ailesinin gerine misafir olunca uyulması gereken kurallara dikkat etmek gerekir.Bunların başında içeriye sağ ayakla girdikten sonra saat yönünde yani güneşe doğru ilerlemek ve çıkarken sırtınızı kapıya dönmemek,ayakları kapının karşısına yani genelde dini motiflerin bulunduğu tarafa uzatmamak, çatıda bulunan ve aileyi simgelediği kabul edilen tekerleği tutan iki tahtanın arasından geçmemek-karı koca arasına girmek olarak algılanıyor-gelmektedir.

Ayrıca bu çadırlara gidildiğinde genellikle,ılık yak sütü,ekşi ve sert peynir ile tatlı hamur işi bazen de ayragdan oluşan bir hoşgeldin ikramı yapılır. Bunu geri çevirmemek, ikramları sağ elle almak ve mutlaka bitirmek gerekir.

Ayrag,kısrak sütünün fermente edilmesiyle elde edilen hafif alkollü ve ekşi bir içecektir.Susuzluğu giderme ve serinletme açısından mükemmel bir içecek olan ayrag,Orta Asya ülkelerindeki kımız(=kumis)a çok benzemekle beraber yağ oranı daha yüksektir.



36680135015 f821f9977b c



Gerin çatı kısmı yaz nedeniyle açık tutuluyordu.
 

Göçebe Moğollar,hayvanlarının otlak ihtiyacına paralel olarak yılda iki ile dört kez arasında çadırlarının yerini değiştiriyorlarmış.Kışın,ülkede hüküm süren çetin kış şartları altında ihtiyaçlarını daha kolay gidermek ve çocukların da okula gidebilmesi amacıyla şehirlere yakın yerlere taşınıyorlarmış. Genellikle vadilerde ve geniş aralıklarla kurulan bu geleneksel çadırlar günümüzde turizmin de hizmetindedir.

Moğolistan kırsalında otel az bulunduğundan ger öbeklerinden oluşan kamplar bu bölgelerde dolaşan turistlerin yegane konaklama yerleridir. İçinde genellikle dört ile sekiz arasında yatak bulunan ger çadırının ısınması odun sobası aracılığıyla sağlanmaktadır.

Ger kamplarında tuvalet ve banyo ortak bir alanda bulunur ve elektrik de genellikle güneş ya da rüzgardan faydalanılarak elde edilmekte ya da günün belli saatlerinde jeneratör aracılığı ile sağlanmaktadır.Dolayısıyla geceleyin çadırı aydınlatacak bir ışık bulunmakta ancak internet,cep telefonu,bilgisayar gibi teknolojik imkanlardan yararlanmak zor hale gelmektedir.



36510756752 36cd77078f c




36633720566 9415b8ac8b c




36284563050 1bab866271 c




Ger çadırının dini motifler ve erkeklere ayrılmış kuzey bölümü





36633709886 cd5d88c9f2 c




Ger çadırının kadın ve çocuklara ayrılmış sol tarafının girişinde hemen her zaman içinde ayrag hazırlanan bezden yapılmış bir yayık bulunur.
 

Konaklayacağımız yere gecenin ilerlemiş bir saatinde varmamıza rağmen Perşembe sabahı erkenden kalkıp kahvaltıya oturduk.Kahvaltı dediğiniz çay,kurabiye,tereyağ,reçel ve domuz pastırmasından ibaretti.Neyse ki gerekli uyarıyı yapınca yumurta ve kaşar peynirine kavuştuk. Kahvaltı sonrasında günlük 100$ karşılığında ayarladığımız aracımızla yola çıktık.




36544742061 97acb10f57 c



Moğolistan’da kullandığımız Ssang Yong Rexton marka aracımız



Programda Moğolistan'ın orta bölümünde mutlaka görülmesi tavsiye edilen dört yer vardı.İlk durağımız,tarihte üçüncü Türk devletini kuran ve göçebe yaşamdan yerleşik yaşama geçen Uygurlar'ın başkenti oldu.Çin kaynaklarına göre Hun soyundan geldikleri belirtilen ve kelime anlamı akraba ya da müttefik olarak kabul edilen Uygurlar,Orhun Yazıtları’nda geçen Dokuz Oğuz kelimesinin karşılığı olan Türklerdir.Basmil ve Karluk Türkleri ile birleşerek Göktürk Devleti'ni yıkan Uygurlar, M.S.751 yılında bu iki boyu egemenlikleri altına alarak Orhun Nehri'nin batı kıyısında, Talal hayn dala(=талал хайн дала) adlı ovada ve İpek Yolu güzergahı üzerinde,Ordu-Balık(=Орду-балык),Karabalgasun(=Хар Балгас= Har Balgas) ya da Mubalik adı verilen başkentlerini kurmuşlardır.

Tarihi Karakurum şehrinin 25 kilometre kuzeydoğusunda yer alan ve Uygur Devleti'ne 89 yıl süreyle başkentlik yapmış bu kentin adı ordu şehri ,kara şehir ya da mahkeme şehri anlamına gelmektedir.Karabalgasun şehrinin merkezi;kraliyet sarayı,bakanlıklar,mabetler ve çeşitli sanatkar gruplarına ait blokların yer aldığı bölümler ile bunların çevresindeki gözlem kuleleri,412x492 metre uzunluğundaki dış duvarlar ve askerlere ait barakalardan oluşuyormuş.
 



Şehirde,yüksekliği on metreyi bulan saray,on iki metreyi bulan kale ve on dört metreyi bulan dini yapılar,Karabalgasun'un o devir için varlıklı bir merkez olduğunu ortaya koymaktadır.Arkeolojik bulgulara göre,bazı kısımları el sanatları ve ticaret borsalarına ayrılmış olan ve elli kilometrekarelik bir alana yayılmış olduğu hesaplanan şehrin günümüze dek ulaşan yıkıntılarının bulunduğu yer,2002 yılında Dünya Kültür Mirası alanı olarak koruma altına alınmıştır.Bu yıkıntılar arasında kaleye ait gözetleme kuleleri, ahırlar, askeri,ticari ve idari binalar ile bir su tahliye sisteminin kalıntıları bulunmaktadır.



36683126895 e3cfa8288c c




Kalenin duvarlarının üzerinden Talal hayn dala Ovası’nın görünümü




36636779646 9bdeea3c32 c





35848120634 d87c823a67 c





Kalenin dış gözetleme kuleleri




35848057074 18393940da c





35873467143 73b538aedd c





36636727016 303a6990ed c




Fotoğraflarda kalesinin dış duvarları ile şehir merkezi görülen Karabalgasun şehri halen gün ışığına çıkarılmayı beklemektedir.
 

Karabalgasun şehri,840 yılında,yüz bin süvarilik güçlü bir orduyla gelen Yenisey Kırgızlarının saldırısı sonrasında yıkılarak tarih sahnesinden çekilmiştir.Bu olaydan sonra Uygurlar,daha güneye doğru yedi yıl süren bir göçe başlamışlar ve bir bölümü teşkil eden Sarı Uygurlar,Çin'in Kansu bölgesinde yerleşerek Kan Çou Uygur Devleti'ni kurmuşlardır.

Diğer bölümü oluşturan Turfan Uygurları ise Turfan-Karaşar-Beşbalıg bölgesine yani bugün Doğu Türkistan dediğimiz coğrafyaya yerleşerek,bu bölgede Doğu Türkistan Uygur Devleti'ni kurmuşlardır.

Bögü Kağan zamanında daha çok şehirlerde yaşayan tüccarlar arasında yayılmış Manihaizm dinini seçmeleri,Uygurların savaşçı ruhlarını gevşetmiş ve onların ilim,sanat ve edebiyatta ilerlemelerini sağlamıştır. Manihaizm dini;et yemeyi,ne sebeple olursa olsun insan öldürmeyi yasaklayan,Hıristiyanlık,Zerdüştlük ve Budizm inanışlarının bir karışımıdır. Bu dinin etkisiyle,Uygurların sonradan kurdukları her iki devlet de bozkır Türk devletlerinde görmeye alıştığımız ülkeyi büyütme ideali yerine komşuları ile iyi geçinerek topraklarını koruma politikası temelli olmuş ancak bu politika da Uygur toplumunu önce Moğol sonra da Çin boyunduruğundan kurtaramamıştır.



36650739476 5d9b0c645d c



Karakurum Müzesi'ndeki Uygur Devleti hükümranlık haritası



36497701863 f0a1da1ef0 z



Kadın erkek eşitliğini sembolize eden Uygur Devleti bayrağı
 

Tarihte Türk adının ilk kez kullanıldığı Türk kökenli edebi eserler olarak kabul edilen ve en bilinenleri Bilge Tonyukuk,Köl Tigin ve Bilge Kağan’a ait yazıtlardan oluşan Orhun Yazıtları'ndan,Bayantsogt bölgesinde yer alan ilkini bir gün önce görmüştük.Karabalgasundan sonraki hedefimiz, Moğol dilinde heykelin karanlığı anlamına gelen ve Orhun Yazıtları'nın iki tanesini barındıran Höşö Saydam(=Хөшөө цайдам) bölgesi oldu.

Türk adı,uygur metinlerinde güçlü,kuvvetli,Çin kaynaklarında miğfer -Türklerin köken bulduğu Altay Dağları miğfere benzediği için - ve Kaşgarlı Mahmut’un Divanü Lugati't-Türk adlı eserinde olgunluk çağı anlamlarında kullanılmıştır.Ziya Gökalp ise,Türk adının türeli(=töreli),kanun nizam sahibi anlamına geldiğini belirtmiştir.Yabancı kaynaklarda Türk adı ilk kez, M.S.420'de Sasani(=İran) ve 542'de Çin kaynaklarında Seyhun Irmağı (=Siri Derya)doğusunda boylar halinde yaşayanların adı olarak görülür.

Kadim Türklerin kültürünü inceleyen bilim adamları;cinsiyet ayrımının olmaması,en güçlü ruhsal lider olan şamanların başlangıçta kadın olması, devlet yönetiminde kağanın kararının geçerli sayılması için eşinin de bu karara katılmasının gerekmesi,toplumun önem verdiği hakların ana hakkı olarak tanımlanması ve bunun da Tanrı hakkı ile eşit tutulması,kadınların destanlara konu olması gibi ayrıntıların anaerkil bir yapının varlığına işaret ettiği sonucuna varmışlardır.Kadının doğurganlık özelliğine duyulan saygı ve kadının düşmana esir düşmesinin büyük uğursuzluk olarak kabul edilmesi nedeniyle Türkler, kadın ve çocuklarını güvenli bir bölgeye almadan düşmanla savaşa tutuşmamışlardır.

Türk toplumunda kadınlara çok değer veriliyor olması,kurnaz Çinlilerin gözünden kaçmamış ve bu detayı çok iyi değerlendirmişlerdir.Bilge Kağan'ın da yazıtta bahsettiği gibi bir çok hediyeler sunmalarına ve vergi ödemelerine rağmen kendilerini özellikle hasat zamanı yaptıkları saldırılarla perişan eden Türk hükümdarlarını çinli prensesler ile evlendirerek,bu sayede her zaman kendilerinden birisinin devlet yönetiminde olmasını sağlamışlardır.



36558672131 58904d402a c



Türk kelimesinin Orhun alfabesi ile taşa kazınmış şekli
 

Tarih sahnesinde yer alan pek çok Türk devleti,devleti kuran kişi ya da hanedanın adıyla anılmaktadır.Tarihte resmi devlet adı olarak Türk ismi ilk kez Göktürk Devleti'nde kullanılmıştır.Göktürk Devleti dönemi, Türklerin bozkır göçebe uygarlığından yerleşik tarım uygarlığına geçiş dönemidir. Bu dönemde hayvancılığın yanı sıra tarım da yapılmış, etrafı duvarlarla çevrili kentler meydana getirilmiştir.




36266896404 5d100c8412 b




İnternetten indirdiğim Göktürk Devleti bayrağı



Kuzey Hun Devleti’nin yıkılmasından sonra Altay dağlarının doğusuna çekilen Türkler,demircilikle uğraşıyor ve bağlı bulundukları Avarlara (=Juan Juan Devleti) silah yapıyorlarmış.M.S. 535 yılında Aşina boyunun başına geçen Bumin döneminde Türkler güç kazanmaya başlarlar. 546 yılında Avar hakimiyeti altında yaşayan Tölesler büyük bir isyan başlatırlar ve Avar hakanı isyanı bastıramayınca bu görevi Bumin’e verir.Bu ayaklanmayı bastıran Bumin, Avar hakanına,ödül olarak kızıyla evlenmek istediğini bildirir.Ancak isteği Avar hakanı tarafından “Benim emrimdeki basit bir demirci benim kızımı istemeye nasıl cüret eder?” sözleriyle reddedilir.Bu hakarete içerleyen Bumin,bunun üzerine Avarlara savaş açar ve onları ağır bir yenilgiye uğratıp,552 yılında başkenti Ötüken olan Göktürk Devleti’ni kurunca kendisine İl Kağan ünvanı verilir.

Göktürk Devleti,kuruluşundan hemen sonra,Türk töresi gereğince doğu ve batı olmak üzere iki idari birime ayrılmış ve Bumin,doğudaki büyük kağan olurken kardeşi İstemi de batı kanadının yabguluğuna getirilmiştir Ne var ki Bumin bu bölünmeden kısa süre sonra ölür.

Yerine gelenler ise yeterince güçlü bir devlet yapısı oluşturamazlar.Buna çinlilerin entrikaları da eklenince bağımsızlığını uzun süre koruyamayan bu iki devletten Doğu Göktürk Devleti 632,Batı Göktürk Devleti ise 659 yılında Çin egemenliği altına girmiştir.
 

Türkler,bağımsızlıklarına aşırı derecede düşkün bir bir millettir.M.S.682 yılında Kutluk Kağan ve yardımcısı Bilge Tonyukuk önderliğinde Çinlilere karşı başlatılan isyan başarılı olur ve başkenti Ötüken olan II. Göktürk Devleti kurulur.Kutluk Kağan'a,devleti(=il)toparlayan anlamına gelen İlteriş adı verilirken Bilge Tonyukuk da onun veziri olur.Kutluk Kağan 692 yılında öldüğünde oğulları Bilge,dokuz ve Köl Tigin ise sekiz yaşında olduğundan töre gereği yönetim,Kutluk Kağan'ın kardeşi Kapgan(=Fatih) Kağan'a geçer.Onun devrinde de,fetihler devam etmiş ve aşırı şiddet kullanılarak da olsa bir Türk birliği kurulmuştur.Ancak Kapgan Kağan,bir Oğuz boyu olan Bayırkular tarafından 716 yılında pusuya düşürülerek öldürülür.Onun yerine oğlu İnel(=Ünal) kısa süreliğine başa geçse de Bilge Kağan ve Köl Tigin,buna imkan tanımazlar.

Yönetimi ele geçiren iki kardeş birbirleriyle taht kavgası etmek yerine farklı bir yol izleyerek devlet yönetimini bölüşmeyi tercih ederler.Göktürk Devleti'nde hükümdar olmanın iki şartı vardır;bilgelik ve alplik.Tam bir savaşçı olan Köl Tigin(684-731)ordu yönetimini,amcasının zamanında devlet yönetimini iyi öğrenmiş olan ağabeyi Bilge Kağan(683-734) ise devlet yönetimini üstlenirken tecrübeli Bilge Tonyukuk da vezirlik görevine devam eder ve bu uyumlu yönetim şekli kısa sürede Göktürk Devleti'ni Orta Asya'ya egemen kılar.

Bilge Kağan,II.Göktürk Devleti'nin kendi döneminde ulaştığı sınırları aşağıda Türkçe çevirisini verdiğim Köl Tigin Yazıtı güney yüzü birinci satırında tanımlamıştır."Türk hakanı Ötüken dağlarında oturur ise ülkede hiçbir sıkıntı olmaz. Doğuda Şantung Ovası(=günümüzde Çin'in kuzeyindeki Hebei eyaleti)'na kadar ordu sevk ettim denize pek az kala durdum; güneyde Dokuz Ersin (=günümüzde Çin'in kuzeybatısındaki Sincan eyaleti)'e kadar ordu sevk ettim, Tibet'e pek az kala durdum; batıda İnci Irmağı(=Seyhun Nehri)'nı geçerek Demir Kapı(Orhun Yazıtları'nda tam on bir kez geçen "Temir Kapıg",günümüzde Özbekistan'ın Buhara kenti yakınlarında,tehlikeli dorukları olan ve demir filizi içeren kayalıkların bulunduğu yerde inşa edilmiş olup üzerinde demirden yapılmış bir çok zil takılıdır)'ya kadar ordu sevk ettim;kuzeyde Yir Bayırku topraklarına(=Tula Irmağı'nın kuzeyi) kadar ordu sevk ettim; bunca diyara kadar orduları yürüttüm ve anladım ki Ötüken dağlarından daha iyi bir yer asla yok imiş."




36289518963 33fdd4b255 c




İnternetten indirdiğim II.Göktürk Devleti egemenlik haritası



Ne var ki Köl Tigin,27.Şubat.731 tarihinde,47 yaşında iken vefat eder. Bunun üzerine Bilge Kağan kardeşi için 732 yılında Köl Tigin Yazıtı'nı diktirir.Bilge Kağan da 25.Kasım.734 tarihinde veziri Buyruk Çor tarafından zehirletilerek öldürülür.Bundan sonra yönetime Yiran Kağan geçer ve babasının anısına 735 yılında Bilge Kağan Yazıtı'nı diktirir.Ancak o da 740 yılında ölünce bu kez küçük yaştaki kardeşi Tengri Kağan,Göktürk Devleti'nin yeni kağanı olur.

Kısa aralıklarla gelen bu ölümler II.Göktürk Devleti'ni zayıflatır ve Bilge Kağan'ın yazıtlarda verdiği öğütleri dinlemeyen Uygur başbuğu Kutlug Bilge Kül liderliğinde isyan bayrağını açan Basmil,Uygur ve Karluklar 744 yılında II.Göktürk Devleti'ni sona erdirirler.Uygurlar,Karakurum şehrinin 25 kilometre kadar kuzeydoğusunda Karabalgasun şehrini kurup başkent yaparlar ve böylece Ötüken'de Uygur Devleti hüküm sürmeye başlarken Uygurlar da Orta Asya'daki Türk iktidarının yeni temsilcisi olurlar.
 



Bilimadamlarına göre Türk ırkı,tarih sahnesine milattan önceki çağlarda çıkmış olup kadim Türklere ait bilgilere geride bıraktıkları bengü taşlar ve Çin İmparatorluğu arşivleri üzerinden erişilmektedirler.O devirlerde mısırlılar papirüse,çinliler bambu ve ipeğe,Mezopotamya halkları pişmiş kilden yaptıkları tabletlere yazabiliyorlardı.Göçebe hayatı yaşayan kadim Türkler ise en zoru-bir kere yazınca silme imkanı olmadığından-seçerek anlatmak istediklerini Bengü(=Sonsuz)Taş adını verdikleri anıtsal taşların üzerine yazmışlar ve bu işi yapan sanatkarlara da hakak adını vermişlerdir.

Türklerin tarihine ışık tutan bengü taşlara günümüzde özellikle Rusya'da Hakasya ve Tuva Cumhuriyetlerinin bulunduğu Yenisey Vadisi, Kırgızistan ile Moğolistan'daki Orhun Vadisi'nde rastlanmıştır.İnternette okuduğum kadarıyla dünya üzerinde bilinen yedi yüze yakın bengü taşın büyük kısmının Moğolistan’da bulunduğu belirtilmektedir.

Fars kökenli bir Moğol tarihçisi olan Alaeddin Ata Melik Cüveyni, 13.yüzyılda yazdığı Tarih-i Cihan Guşa(=Dünyayı fetheden tarih) adlı eserinde bu anıt taşlardan ilk kez söz etmiştir.Ancak bilim dünyasının bu taşlara ilgi duyması,İsveçli esir subay Johann von Strahlenberg'in Sibirya'da sürgünde iken yaptığı gözlemleri içeren "Asya'nın kuzey ve güney bölgeleri" adlı gezi notlarının 1722 yılında yayınlanması sonrasında olmuştur.Daha sonra Rus tarihçi Nikolay Yadrintsev,1889 yılında Orhun Yazıtları'nı bulmuştur.Bu durum son Rus Çarı II.Nikolay'ın da ilgisini çekmiş ve bu yazıtların Rus tarihi ile ilgili olabileceği düşüncesiyle büyük maddi destek sağlamıştır.Ancak ne 1890'da inceleme yapan Fin heyeti ne de 1891'de inceleme yapan Rus heyeti,çentme-oyma ya da esrarlı anlamına gelen ve eski İskandinav yazıtlarında kullanılmış runik alfabe ile yazılmış olduğunu iddia ettikleri bu yazıtları çözememişlerdir.

1893 yılına gelindiğinde yazıtların arkasında yer alan çince yazıları çeviren,ve önce Tenri kelimesini sonra da Türk ve Köl Tigin kelimelerini anlamayı başaran Danimarkalı Türkolog Vilhelm Thomsen yazıtların Orhun Alfabesi adını verdiği tamamen farklı bir alfabe ile yazıldığını bularak bu durumu 15.Aralık.1893 tarihinde yazdığı makale ile bilim dünyasına duyurmuştur.Bundan hemen sonra Rus meslektaşı Vasili Radloff da yazıtları çözmüş ve 1894 ve 1895 tarihinde üç fasikül halinde yayımlamıştır.Bu tarihten sonra,o güne dek Türkçe'nin en eski alfabesinin Uygur Alfabesi olduğu yönündeki bilgi de değişime uğrayarak yerini Orhun Alfabesi'ne bırakmıştır.

Aslında bilim adamlarının çalışmaları sonrasında,Orhun Yazıtları'nın dikilmesinden yaklaşık iki yüz yıl kadar önce aynı alfabenin Yenisey Yazıtları'nda kullanıldığı ortaya çıkarılmıştır.Buna rağmen alfabenin neden Yenisey Alfabesi adıyla literatüre girmediği sorusu akla gelmektedir.İşte bu sorunun nedeni adı geçen alfabenin son ve mükemmel biçimini Orhun Yazıtları'nda almış olmasından kaynaklanmaktadır.
Dördü sesli,sekizi bitişken yazılı çift sesli ve yirmi altısı sessiz toplam otuz sekiz harften oluşan Orhun Alfabesi'nde yazım yönü sağdan sola ve yukarıdan aşağıya doğrudur.Harflerin birleştirilmeden ve kelimelerin birbirlerinden boşluk bırakmak yerine iki nokta üst üste konularak ayrıldığı bu alfabedeki tek noktalama işareti üst üste iki nokta imidir.Bu alfabenin zor tarafı ise içinde o,ö,u,ü gibi yuvarlak ünlüleri içeren sözcükleri doğru okumak için o sözleri önceden bilmek veya kestirmenin gerekli olmasıdır.

Orhun Alfabesi,Türkçe'nin tarih boyunca hiç değişmeyen büyük ünlü (=sesli) uyumu dikkate alınarak düzenlenmiş bir alfabedir.Ayrıca bu alfabedeki harflerin,Türklerin günlük hayatta kullandığı nesneler ile büyük benzerlik gösterdiği anlaşılmıştır.Örneğin → işareti;-ok,-uk şeklinde ve yay şeklindeki D harfi de -ay ve -ya şeklinde okunmaktadır.Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür.İşte bu duruma bağlı olarak dil bilimi çevrelerinde Orhun Alfabesi'nin kökenini,Türklerin günlük hayatta kullandıkları nesnelerden alan eski Türk damga ve işaretlerinden çıktığı yani bir resim yazısı(=hiyeroglif)nın devamı olduğu kabul edilmektedir.

Gerek Orhun gerekse Yenisey Yazıtları'nı inceleyen uzmanlar sekiz yüz civarında sözcük kullanıldığını saptadıkları bu dilin,o devir için son derece gelişmiş olduğu ve kökeninin çok daha eskilere ulaşması gerektiği kanaatine varmışlardır.Bu bulgular,bizlere ileride Türk dili hakkında daha eski tarihli kanıtların da bulunacağını müjdelemektedir.



36372615343 9fcbc060fe b




İnternetten indirdiğim Orhun Alfabesi
 

Gezenbilir bilgi kaynağını daha iyi bir dizin haline getirebilmek için birkaç rica;
- Arandığında bilgiye kolay ulaşabilmek için farklı bir çok konuyu tek bir başlık altında tartışmak yerine veya konu başlığıyla alakalı olmayan sorularınızla ilgili yeni konu başlıkları açınız.
- Yeni bir konu açarken başlığın konu içeriğiyle ilgili açık ve net bilgi vermesine dikkat ediniz. "Acil Yardım", "Lütfen Bakar mısınız" gibi konu içeriğiyle ilgili bilgi vermeyen başlıklar geç cevap almanıza neden olacağı gibi bilgiye ulaşmayı da zorlaştıracaktır.
- Sorularınızı ve cevaplarınızı, kısaca bildiklerinizi özel mesajla değil tüm forumla paylaşınız. Bildiklerinizi özel mesajla paylaşmak forum genelinde paylaşımda bulunan diğer üyelere haksızlık olduğu gibi forum kültürünün kolektif yapısına da aykırıdır.
- Sadece video veya blog bağlantısı verilerek açılan konuların can sıkıcı olduğunu ve üyeler tarafından hoş karşılanmadığını belirtelim. Lütfen paylaştığınız video veya blogun bağlantısının altına kısa da olsa konu başlığıyla alakalı bilgiler veriniz.

Hep birlikte keyifli forumlar dileriz.


GEZENBİLİR TV

GEZENBİLİR'İ TAKİP EDİN

Forum istatistikleri

Konular
103,468
Mesajlar
1,518,341
Kayıtlı Üye Sayımız
172,121
Kaydolan Son Üyemiz
tto

SON KONULAR



Geri
Üst