Ynt: Romantik Yol ( Romantischen Straße )
Rotanın 27. Kasabası olan Schwangau ile 28. ve son kasabası olan Füssen’i bir birinden ayırmak pek mümkün değil. Bu iki kasaba Almanya’nın en çok turist çeken noktası olan “Königswinkel” (Kraliyet Köşesi) bölgesini oluşturuyorlar. Araları 4 km. olan bu iki kasabada görülecek en güzel iki şato Schwangau’da olmasına karşın kalınacak yer ve kasaba ortamı açısından Füssen daha zengindir. Füssen’i merkez alıp şatoları gezmek daha doğru olacaktır. Hatta imkanınız varsa burada kalma sürenizi uzatmalı, Alpler’in kapısında bu doğal ve tarihi zenginlikten daha çok faydalanmalısınız..
Füssen’in eski kentinin içinde atılacak bir turunun sonrasında yaya olarak yapacağınız küçük bir tırmanışın ardından varacağınız Augsburg piskoposlarının yazlık ikametgahı olan Hohe Schloss’un avlusundaki boyamalar size oyun oynayacaktır. 15. Yüzyıla ait gotik mimari özelliklerine sahip şatonun avlusunda göreceğiniz cumbalar, pencerelerin etrafındaki süslemeler ve köşe taşlarının tamamı aslında duvar boyamalarıdır. Öyle ustaca boyanmışlardır ki siz onları ilk bakışta üç boyutlu olarak algılarsınız. Bu şatonun hemen altındaki St. Mang Manastırı ve Füssen Müzesi vakit kalırsa dikkate alınacak yerler arasına alınabilir. Ama yolunuzun üstündeki Füssen Müzesi’nin avlusuna birkaç dakika ayırıp üç boyutlu boyamalara bir göz atarsanız pişman olmazsınız.
Alplerin eteklerinde göllerle çevrili Kral II. Maximilian’ın şatosu Hohenschwangau 1833 – 1837 yılları arasında inşa edildi. Maximilian 18 yaşında genç bir prensken bu bölgede yaptığı bir yürüyüş sırasında 12. yüzyıldan kalma Schwanstein kalesinin kalıntılarının konumu ve manzarasını beğenerek buraya kendi şatosunu yaptırmaya karar vermiş. Binanın yapımını kendisinin sanat öğretmeni olan Domenico Quaglio’ya (1787 – 1837) emanet etmişti. Domenico Quaglio’nun ani ölümünün ardından işi Joseph Daniel Ohlmüller üstlenmiştir. Maximilian şatoyu yazlık ve av köşkü olarak kullanıyordu. Kendisinden sonra kral olacak Ludwig II (1845 – 1886) ve ondan sonra tahta geçecek olan Otto I (1848 – 1916) çocukluk, ergenlik ve gençlik yıllarının bir kısmını burada geçirmişlerdi. Ludwig daha sonra buradaki yatak odasından manzarasını seyrettiği tepeye türünün en iyi örneği olan Neuschwanstein Şatosu’nu inşa ettirecekti. Hohenschwangau Ludwig’in annesi Kraliçe Marie’nin erkek kardeşi Bavyera Prensi Luitpold’un 1912’de 91 yaşında ölmesinin ardından müzeye çevrildi. Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarını hasarsız atlatmayı başaran Hohenschwangau, 1923 yılında Bavyera Eyalet Parlementosu’nun izni ile kraliyet ailesinin kullanımına geri verilmiştir. 1933 – 1939 yılları arasında Veliaht Prens Rupprecht ve ailesine yazlık saray olarak hizmet eden saraya Mayıs 1941’de Prens Adalbert’in Hitler tarafından ordudan tasfiye edilerek gönderildiği ve savaş sonuna kadar yaşadığı yer olmuştur.
Şatoda yapılan turlarda Kraliçe’ye tahsis edilmiş odaları, ziyafet salonunu, bazı yatak odalarını ve ailenin yaşamını geçirdiği birkaç odayı dolaşabilirsiniz. Bu odalardaki mobilyalar, tavan süslemeleri ve duvar resimleri tek kelimeyle büyüleyicidir. Bu büyüleyici odalardan biri ise bizi gönülden fethediyor. “Oryantal Oda” olarak adlandırılan Kraliçe’nin yatak odasında bulunan duvar resimlerinde İstanbul’u tasvir eden manzaralar görebilirsiniz. Maximilian 1832 – 1833 yılları arasında Yunan Kralı olan kardeşi Otto’yu ziyareti sırasında Osmanlı topraklarını da ziyaret etmiş ve gördüklerinden etkilenerek bu odayı o gezisine ithafen dekore etmiştir. Odadaki masa örtüsü, zengin işlemeli döşemelik kumaş ve odanın ortasındaki küçük sehpanın üzerinde duran Türk kahvesi seti Sultan 2.Mahmut’un hediyeleridir.
Her yıl 1.300.000 ‘den fazla ziyaretçinin dolaştığı saray, yıl içerisinde sadece Noel zamanı kapalı bulunuyor. Turu bir rehber eşliğinde yapabiliyorsunuz. Kalabalığa yakalanmamak ve sıra beklememek için randevulu tur yapmanız her iki şatoda da zaman kazanmanızı sağlayacaktır.
Neuschwanstein Şatosu inanılmaz bir yapı olmasına karşın Ludwig’in sonunu hazırlaması açısından da trajik bir anıttır. Ludwig 1864 yılında henüz 18 yaşında kral olmuştu. 1871 yılında yetkileri alınıp göstermelik kral olan Ludwig kendisine bağlanan yüksek maaşı şatolara (Neuschwanstei 1869-1886, Linderhof 1869-1878, Herrenchiemsee 1878-1886), bale ve tiyatro gösterileri ile operalara harcamış, bunun doğal sonucu olarak çok yüksek borçların altına girmişti. 1886’nın Ocak ayında düzenlenen bir rapor ile ruhi durumunun yönetime zarar vereceği tespit edilmiş ve kendisi aynı yılın Haziran ayıda, kıyısında doktoru ile birlikte ölü bulunacağı Starnberg Gölü’nün kenarındaki Berg şatosuna sürgüne gönderilmiş. Ölümünden sadece yedi hafta sonra Ludwig’in borçlarını ödemek için ziyarete açılan şatoyu günümüzde bahar ve yaz aylarında günde 6000 e varan ziyaretçi gezmektedir.
İlk kez 16 yaşında Münih’te dinlediği ve tanıştığı besteci Richard Wagner, ileriki yıllarda Ludwig’in en büyük tutkusu ve saplantısı olmuştur. Ludwig Neuschwanstein Şatosu’nu da hayranı olduğu dostu Richard Wagner onuruna yaptırdı. Ne yazıktır ki ne Wagner ne de Ludwig bu şatonun tamamen bitmiş halini hiç göremediler. Halende Ludwig’in sürüldüğü günkü bitirilmemiş haliyle ziyarete açık olan bu şatoda Ludwig ise sadece 172 gün geçirebilmişti.
Ludwig şatoyu Eduard Riedel’in planları ve saray ressamı Christian Jank’ın çizimleri ile tasarladı. Temeli 5 Eylül 1869’da atılan şato 1886 yılında içinde oturulabilecek duruma gelebilmişti. Şatonun içinde bir iç mimar ile değil de sahne tasarımcısı ile çalışmasının sebebi de; şatonun Wagner’in operalarındaki sahneler ile süslenmesini istemesidir.
Tavan boyamaları, kemer süslemeleri ve duvar boyamaları ile inanılmaz bir karşılama ile “Antre” olarak adlandırılan giriş ile tur başlıyor. Taht salonuna girdiğinizde böyle bir yeri insanoğlunun yapmasının mümkün olmadığı fikri aklınızdan geçiyor. Bizans sitiline uygun olarak inşa edilen salondaki resimler, süslemeler, 96 mumlu avize, sütunlar ve en önemlisi 2 milyondan fazla parça kullanılarak yapılan tüm dünyadan hayvan ve bitkileri tasvir eden mozaik görsel bir şölen olarak karşınıza çıkıyor. Ludwig, altın ve fildişinden yaptırmayı planladığı tahtı için hazırlattığı dokuz basamaklı mermer bölmeye ise hiçbir zaman taht konulamamış. Yemek odasında bordo döşeme ağırlıkta. Duvarlar, resimler ve ahşap oymalar ile kaplı. Ludwig yatak odasına ayrı bir özen göstermiş. Mavi döşemenin kullanıldığı mobilya ve yatağın yanı sıra odadaki ahşap işçiliği inanılır gibi değil. Ondört ahşap oymacısı sadece bu oda için 4,5 yıl çalışmışlar. Yine mavinin kullanıldığı oturma odası, yeşilin ağırlıklı olduğu çalışma odası, ahşap ağırlıklı giyinme odası, küçük şapel, Wagner’in Tannhauser efsanesinden esinlenerek yazdığı operadan ilham alınarak şato içine yapılan küçük mağara rehberli turunuzun güzergahı dahilinde. Şarkıcılar salonu yapının en büyük salonudur. Duvarlarda ve tavanlardaki süslemeler ve salonun tamamının havasından etkilenmemek mümkün değil. Ne yazıktır ki Ludwig burada hiç konser dinleyemedi. Turun sonunda bitirilmemiş olan alt katlardaki kafeteryada bir şeyler atıştırıp turu sindirebilir ve buradaki balkondan Hohenschwangau’nun ve çevre göllerin doyumsuz manzarasını seyredebilirsiniz. Çıkış yolu üzerindeki şatonun mutfağı da ilginizi çekecektir.
Şatoyu ziyaret edecek turistleri tepeye çıkaran otobüsün son durağının bulunduğu yerden yukarı çıkan yol takip edildiğinde Ludwig’in annesi için yaptırdığı ve şatonun bir bütün olarak görülebileceği en iyi yer olan Marien Köprüsü’ne (Marienbrücke) ulaşılır. Bu köprüden ovanın, göllerin ve şatonun manzarası görülmeye değerdir.
Buralara kadar gelmişken 45 km mesafede bulunan Ludwig’in bir başka şatosu Linderhof’a da mutlaka uğrayın, pişman olmazsınız. Romantik yolu bitirmeniz için ideal bir ortamdır.1869 – 1878 yılları arasında Yeni Barok ve Rokoko tarzında inşa edilen, mimarı Georg Dolman olan şatoda Ludwig sekiz yılını geçirmiş.
Sadece ana bina değil bu şatonun bahçesinde bulunan, havuzları, küçük köşkleri, şapeli, basamaklı şelalesi, heykelleri, Venüs Tapınağı ve insan yapımı içinde suni gölü, bir sanat eseri olan sandalı ve duvarında August Heckel’in çizdiği Wagner’in Tannhaeuser operasından fantastik bir sahnesinin bulunduğu Venüs Mağarası ile dillere destan bir yapıdır. Ludwig bahçede bulunan iki köşkten biri olan oryantal tarzda döşenmiş Moorish Kiosk’ta bazı geceler oryantal tarzda giyinerek Türk nargilesi içermiş. Ludwig Türkleri seviyor olmalı ki Alplerdeki Schachen av köşkünün üst katını İstanbul’daki saraylardan esinlenerek dekore ettirmiş ve adını “Turkish Holl” koymuştur. Kendisi ve hizmetlileri Türk kıyafetleri giyer, halı ve yastıklarda otururlarmış.
Hayalleri süsleyen böyle bir rota için en ideal zaman Mayıs ile Eylül dönemidir. Uçak ile Frankfurt’a giderek buradan Würzburg’a tren ile geçebilir, bu rota üzerinde turlar düzenleyen Eurolines Germany (Deutsche Touring) firması ile (http://www.touring.de/ ) bu rotayı baştanbaşa dolaşabilirsiniz. Daha özgürce dolaşmak için ise Frankfurt ya da Nürnberg’e uçup buradan kiralayacağınız bir araç ile tüm güzergahı tamamlayıp Füssen’den Münih’e geçip buradan Türkiye’ye dönebilirsiniz.
Rota üzerinde her türlü konaklama yapılabilir. Bütçenize göre çok lüks bir otelde de kalabileceğiniz gibi, küçük aile işletmeleri olarak hizmet veren, bizdeki karşılığı pansiyona denk gelen 4 – 5 kişilik ailelerin rahatça kalabileceği iki üç odalı, kahvaltılı, mutfaklı Gästehaus’larda da kalabilirsiniz.
Yemek konusunda bir sıkıntı çekilmesi mümkün değil. Alplerde yetişmiş büyük baş hayvanların etleri buraları ziyaret edenler için mutlaka denenmesi gereken lezzetler arasındadır. Bunun yanında rota üzerinde hemen hemen her yerleşimde bizden bir kebapçıyı görme ihtimaliniz çok yüksek. Böyle bir kebapçıda hem karnınızı doyurabilir, hem de yöre hakkında ilk ağızdan bilgiler alabilirsiniz.
Önümüzdeki yaz ile ilgili hala hazırda bir program yapmadıysanız ve hayalinizde de yurt dışına yapılacak tematik bir gezi var ise bu rota sizi fazlasıyla tatmin edecektir. Büyük şehirlerin trafiğinden, gürültüsünden uzak, ortaçağın maddi ve görsel zenginliğinin doruklara çıktığı şatolar ile saraylar; insanı yüzlerce yıl geriye götüren kasabalar, bir de bunlara ilaveten Alpler’in doğası ile havası eklenince size doyumsuz bir gezi, bolca fotoğraf ve anı kalacaktır.
Lütfü Uzsoylu
Şatoların altındaki turistik alan
Şatoların altındaki turistik alan
St. Mang Manastırı (Füssen)
Neuschwanstein Şatosu içindeki kafeterya
Neuschwanstein Şatosu balkonundan Hohenschwangau