Ynt: Avrupa'ya Bir...İki..
Sevgili Yusuf...
İnsanın ülkesini sevmesi, bağlılığı, aidiyet duygusu ayrı bir konu ancak şunları dikkatine sunmak isterim.
Herşeyden önce sen bir kameramansın, yani ışıktan görüntüye pek çok ayrıntıya dikkat eden bir gözlemci ve yansıtıcısın. Bu işi yaparken insanlara görmediklerini, göremediklerini ya da belki de hayal bile edemediklerini aktararak onların zihinsel sınırlarını genişletmiş oluyor ve belki de o ana kadar sahip oldukları düşüncelerin değişmesine neden oluyorsun.
Buradan hareketle...
Yurt dışına ( Avrupa ) ilk olarak 1971 senesinde, on sekiz yaşımda çıktım ve sınırı geçer geçmez ülkemle aradaki fark beni şaşkınlığa düşürdü. Avrupa'nın ortasına doğru ilerledikçe şaşkınlığım kat be kat arttığı gibi, gördüklerim ve oralarda sürüp giden yaşamın varlığı, benim kendi ülkemde nelerden mahrum yaşadığımı ve bir insanın aslında nasıl yaşaması gerektiği ve yaşayabileceği konularında uyardı ve düşünmeye sevketti.
Ülkemde aidiyetini taşıdığım yerel kültürel değerleri ve bu değerler çerçevesinde oluşmakta olan kimliğimi, kişiliğimi tekrar gözden geçirmem gerektiği gibi bir ufuk açıklığı getirdi.
İnsanların özgürlüğünden refahına, binaların estetiğinden, dakikasında hareket eden otobüsüne kadar insana gösterilen saygının ve verilen değerin ne kadar da farklı olduğunu görmüş oldum.
İnsanın kendini geliştirmesinin, algı sınırlarının genişlemesiye çok bağlantılı olduğunu düşünürüm.
İnsanoğlu yaşamı algıladığı kadar kabul eder ve yaşar. Yaşamın algılanışı ise çoğu zaman yerel değerler toplamanın çizdiği sınırlar kadardır ve bir insanın gerçek kendisi olabilmesi yolunda mesafe katedebilmesi, yaşamın içindeki kendi yerini belirleyebilmesi için bu değerlerin muhakkak sarsılması ve sorgulanması gerekir. Bunun için de sınırların ötesine geçmek, yaşamın o anına kadar bilinmeyen boyutlarıyla tanışmak çok yararlıdır.
Sınırlar bazen coğrafi, bazen hissi, bazen fikridir ve sınırları zorlamak...
Sarsıcıdır, yorucudur, yıpratıcıdır !
Ve... Yararlıdır !
Avrupa'ya defalarca yolculuk yapmış bir insan olarak vitrinlere değil de, kaldırımların yüksekliğine bakıp bakıp, insanlara verilen değerin neden benim ülkemde hala olmadığını sorgular dururum.
Demokrasiden, insan haklarından filan değil sadece kaldırım yüksekliğinden söz ediyorum.
Avrupa'ya gitmeni şiddetle tavsiye ederim.
Sevgilerimle...