Ynt: İstikamet Macera; Yunanistan - Makedonya - Kosova - Karadağ - İtalya
Sonunda Floransa'dayız,Binnaz sayesinde çok kolay şehir merkezine ve oradan kalacağımız kampa ulaştık. İşlemlerimizi yapıp çadırımıza gidiyorduk ama memleket yanıyordu iklim resmen çöl iklimine dönmüştü. Çadırın içi öyle sıcak ki cinnet geçirebilirsin. Motor çantalarımızdan havlularımız alıp duşlara.
Floransa, her türlü güzelliği içinde barındıran bir sehir. Toskana'nın yuvarlak tepelerinin ortasında yer alan ve Arno Irmağı tarafından ikiye bölünen şehir, coğrafi bakımdan İtalya'nın hemen hemen tam merkezinde bulunuyor.
Yüzyıllar boyu Rönesansın Merkezi olarak bilinen Floransa, her alanda kültüre ve güzel sanatlara eşi ve benzeri görülmemiş değerler katmış Tarihi saraylarında ev sahipliği yaptığı paha biçilmez değerlerdeki mücevherleri bugün bile bütün dünyada ün kazanmıştır. Ponte Vecchio; Arno nehri üzerinde bulunan bu köprü Floransa'nın en meşhur köprüsü. Nehrin en dar kısmında yer alan Ponte Vecchio 14. yüzyılda tamamlanmış. Bu köprü üzerinden görünen güzel Floransa manzarası dışında, 16. yüzyıldan bu yana köprünün kapalı bölümümde bulunan muhteşem mücevherlerin bulunduğu kuyumcularla dikkatimi çekiyor Hatta kuyumcu çarşısını gezerken balık figüründe bir yüzüğü daha yakından görmek için vitrine yapışmışım hayranlıkla izliyorum. Taner sana bir armağan alayım diyor ama ne parası var nede söylendiği bankamın kredi kartında limiti.
Museo Nazionale del Bargello bu üzede Michelangelo'nun ve ünlü sanatçıların eserleri bulunmakta büyüleyici.
Rehber eşliğinde gezen bir arkadaşım anlattı Dünyada ilk çatalı bulanlar burada yaşayan Medici ailesiymiş. El ile yenen yemeklere çatal icad etmişler. Önce kendileri ailelece kullanmış daha sonra tüm halk. Doktorların çoğunlukta olduğu bu ailenin isimi Medici Medicina = Tıp , Medicine = Doktor terimleri hep bu kökten gelmiş.
Floransanın en büyük kilisesi “Cattedrale di Santa Maria del Fiore ” Çiçeklerin Aziz Meryem’i manasını taşıyan kilise “ Duomo” da diyorlar. Aslında “Duomo” “kubbe” demekmiş Ve İtalya’nın bir çok şehrinde büyük katedrallere Duomo adı verilmekteymiş.
Duomo’ nun dışı oldukça süslü oymalarla dolu. Yanındaki çan kulesi “Campinello” nunda ondan farkı yok muhteşem. Çan kulesini Giotto isimli bir mimar–ressam yapmış.
Zaten tarihte düz fotoğraf basımı gibi kabartmalardan üç boyutlu resim gibi kabartmalara geçen ilk sanatkar Giotto’ ve kuleye onun adı verilmiş.
1966 'da meydana gelen sel felaketi sırasında çoğu anıtların ve sanat eserleri zarar görmesine rağmen, şehrin artistik mirasında önemli kayıplar meydana gelmemiş. Felaketin hemen ardından gerçekleştirilen restorasyon çalışmalarının o denli detaylı ve dikkatli oluşu bütün dünyaya örnek olması gerekir en çokta bize
şehir merkezinde dolaşırken meydanda çocuklar için bir atlı karınca vardı. iç mekan duvarları siyah beyaz fotograflarla dolu bir restoranın açık alanına oturduk.
Lazanya yada spagetti ve pizza söyleyelim hep beraber yiyelim kararı aldık. Aslında kendi dilimizde spagetti desende garson siparişimizi anlardı fakat menüden musti siparişlerimizi verdi ve masaya gelen tek doğru şey pizza idi.
Tanere kızarmış 4 dilim ekmek üzerinde küp küp kesilmiş domates, kenarında birkaç zeytin.
Mustide domuzun etinin elli versiyonu. Yok salamı yok sosisi yok pastırması.
Hepsinin tadına baktık ve güldük. Taner sigaramız olmadığı için 30 dakika civarı büfe aradı ve elinde samson tütün ile döndü mustinin kafası sandalyenin arkasına düşmüş hırıltıda çıkararak uyuyor. 1 şişe kırmızı şarap ve bir bira ile kalktık.
İtalyan bayrağı renklerinde spor çantalar satan bir mağazadan kendimize birer seyahat çantası, başladık Mustinin takıcısı ve dövmecisini aramaya. Dolaş dolaş ya sokakları hatırlayamadı yada kapanmıştı mekanlar. Hvarda sakızla yapıştırdığım 40 numara “Çin” terliğim tamamen benden ayrılmıştı içinde her numaradan terliğin bulunduğu bir mağazaya girip 2 euroya kırmızı beyaz puanlı bir flip flop aldım tek şikayetim topuğuma pat pat vurması.
Sokak aralarındaki yol kenarı parklarda hem park yapılmaz hem park işaretinin yan yana olmasıydı. Bıraktığımız yerde çekilmemiş motorlarımızı görünce sevindik ben koca valizi motorda Türk taşıma tipi ile Tanerle aramıza sıkıştırdık ve kamptayız. Market açık şanslıyız 1 şişe şarap ve bira yukarıda barın bahçesine oturduk şahane bir manzaraya karşı içtik. Yemek istediği şeyler olmadığından sanırım hep açtı doyurmak mümkün değil ve hiçte lezzetli olmayan 2 dilim pizzayı götürdü.
ve sohbet şu ;
Musti: Nasıl buldunuz Floransayı?
Özlem : Michelangelo şahaneEEEE daha uzun vakit ayırmak gerek italyaya
Taner:Kadınlar beş para etmez….

Biraz bilgi vermem gerek Davut heykeli Michelangelo Buonarroti tarafından 1501 de başlanmış ve 1504 tarihinde tamamlanmıştır Michelangelo’nun (Pietà ile birlikte) en iyi iki heykelinden biri ve Rönesans heykel sanatının bir başyapıtı kabul edilmektedir. Eser, Davut’un Golyat’a saldırmaya karar verdiği anı simgelemektedir. 5,17 metre yüksekliğindeki mermer heykel Floransa’nın bir sembolü niteliğindedir. Heykelin tamamı 8 Eylül 1504 tarihinde ortaya çıkarılmıştır.
Bu kadar çok hayranı olan heykelin elbette ki düşmanı da olacaktı. Ve heykel 1991 yılında nihayet vandalizmden nasibini aldı. Heykele çekiçle saldıran bir kişi sol ayak parmaklarına zarar vermişti.
Roma'daki Struttuda Della Materia Enstitüsü'nde Donato Attanasio yönetiminde çalışan araştırmacılar şimdi heykelin sol ayağındaki ikinci parmağındaki üç küçük örneği incelediler.
Heykelin yontulmuş olduğu mermerin en önemli özelliği ince taneli ve gözenekli oluşu. Yani mermer orta kalitede. Michelangelo'nun ifadesiyle, heykel zaten mermer bloğun içindeydi, o sadece fazlalıkları attı. Ayrıca bu eser o dönemde leonardo da vinci'yi baya kıskandırmış.
Taner: “Italian women ugly” iş böyle olunca adamlar kendini sanata vermişler.
Şarap kesmemişti yolun karşındaki büfeden alıp gelecekti Musti sonra telefon açtı hadi Davut heykelinin oraya gelin manzara şahane dedi. Biz önce yıkama işlemi sona ermiş çamaşır makinesinden çamaşırlarımızı migros poşetlerine doldurup sonra çadıra bırakıp Mustinin yanına gittik. Musti yine duvar tepesinde gözleri gökyüzüne kapalı. Romantik gitarıyla parçalar çalanan bir İtalyan. Sırayla parçalar diledik benimki oldukça hareketli tanere şiirsel bir parça çıktı. Biz yerde düğüm şarabı yudumlarken uçurum kenarında musti hırıltılara karışmış Taner “abi ne horluyorsun’a” inat kayda alıyor Mustinin uyku halini Kampa döndük odamız bir ranza ve tek yataktan oluşuyor çadırda aydınlatma bile var. Kendi aleminde uykuda herkes. Sabah erkenden uyanıp çıkış işlemlerimizi yapıyoruz 56 euro ödeyip çıkacağız hatun 6 euro daha istedi depozit olarak ortasından bantla yapıştırılmış 10 euroyu verince geri çevirdi oysa bu parayı kendi barlarında vermişlerdi.
Taner kendi anadilinde fırlattı 10 euroyu hatuna.
Kapıda Binnazı ayarladık istikamet Ancona.Uzun,yoğun trafik nedeniyle yorucu ama görsel anlamda bir o kadarda güzel olan Forli üzerinden Ankona’ya vardık.Taner motorları beklerken biz Türkçe “Koltuk” diye bir amcadan aldık biletlerimizi amcadan birde “iyi yolculuklar”
Toplam 289 euro . kişi başı 77 euro motor başınada 29 euro ödedik
Musti motorun benzini yok siz gidip gemi için içecek ve yiyecek alın dedi. Başımıza geleceklerden habersiz Tanerle çıkıştaki benzinciden benzin aldık tanerin kredi kartı negatif mesajı verdi rehin kalmadan ödeme apıp merkeze indik . tüm kent uyuyor Tatil saatleriymiş 14:00 ten geminin kalkacağı saat 16:00 ya kadar yarım saat içinde neredeyse tüm kentin ara sokaklarıda dahil açık biryer bulamadık saat daralmıştı Taner bilinmeyen yollara daldıkça bende Centro yazan tabelaları takip edelim diyordum “don’t help me shut up!” diye bir çemkiriş I wish to forget me in a place convenient