guide08
twitter.com/serdaruzun
Kommagene Krallığı
Yunanca "Genler Topluluğu" anlamına gelen Kommagene, ismiyle bağdaşırcasına, Grek ve Pers uygarlıklarının inanç, kültür ve geleneklerinin bütünleştiği güçlü bir krallık. Toros Dağlarındaki çeşitli yolların birleştiği noktada bulunan antik Kommagene Krallığı, Suriye'nin Kuzeyi, Hatay, Pınarbaşı, Kuzey Toroslar ve doğuda Fırat Nehri'nin çevrelediği verimli topraklarda yer almış. Tarıma ve hayvancılığa elverişli ve ekonomik değeri yüksek sedir ağacı ormanlarını barındıran Kommagene topraklarının, ilk çağlardan beri yerleşim alanı olarak kullanıldığı civardaki mağara ve arkeolojik buluntulardan anlaşılmakta.
Antik dünyanın küçük ancak güçlü ülkesi Kommagene, baba tarafı Pers krallarından "Krallar Kralı olarak anılan Darius'a ile, anne tarafı Makedonya Hükümdarı Büyük İskender ile akraba olan bir prensin oğlu Mithradates Kallinikos tarafından, M.Ö. 109 yılında bağımsız bir krallık olarak kurulmuş. Farklı topluluklardan meydana gelen ve ayrı inanç ve kültürlere sahip Kommageneliler arasındaki birliği sağlamak konusunda büyük başarı sağlayan Mithradates Kallinikos, tanrılarla olan bağını kuvvetlendireceği ve böylece ulusunu barış içerisinde yaşatacağı inancıyla ülkesinin çeşitli yerlerinde tapınaklar yaptırmış.
Nemrut Dağı
Adıyaman, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin batısında yer alan, tarih sahnesindeki yeri ilk insanlara dek uzanan, pek çok değişik medeniyete merkezlik etmiş bir kültür ve turizm kenti.
Dünyanın en eski yerleşim yerlerinden biri olan Adıyaman toprakları üzerinde, insanlık tarihinin bütün evrelerine dair bulgular ele geçirilmiş. Bölge, dünyanın 8. harikası olarak anılan Nemrut Dağı eserleri, Kommagene uygarlığının kalıntılarına ev sahipliği yapıyor. Adıyaman’da mutlaka yapmanız gereken şeylerden biri Nemrut’ta gündoğumunu izlemek. Ayrıca vakit bulabilirseniz Adıyaman’ın tarihi çarşılarını gezmenizi öneririz. Tarihi çarşı Oturakçı Pazarı'nda yöreye özgü halı, kilim, cicim, heybe gibi el sanatları ürünleri ile turistik eşyalar satılıyor.
Dünyanın Sekizinci Harikası
Doğu ve Batı Medeniyetleri’nin, 2150 m. yükseklikte muhteşem bir piramitteki kesişme noktası, dünyanın sekizinci harikası Nemrut, yüksekliği on metreyi bulan büyüleyici heykelleri, metrelerce uzunluktaki kitabeleriyle, UNESCO Dünya Kültür Mirasında yer alıyor.
Tanrıların Dağı Nemrut
Nemrut Dağı, üzerinde barındırdığı dev heykellerin ve anıt mezarın yanı sıra, dünyanın en muhteşem gündoğumu ve gün batışının seyredilebildiği yer olmasıyla da ilgi çekici. Her yıl binlerce insan gündoğumu ve gün batışını seyretmek için Nemrut Dağı’na tırmanıyor. UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası olarak ilan edilen Nemrut Dağı, çevresindeki Kommagene Uygarlığı eserleri ile birlikte ülkenin önemli Milli Parklarından biri. Nemrut Dağındaki dev heykeller ve tümülüs, Arsameia (Eski Kale), Yeni Kale, Karakuş Tepesi ve Cendere Köprüsü Milli Park sınırları içerisinde yer alıyor.
M.Ö. 1. yüzyıl başlarında kurulan Kommagene Krallığı, Partlarla İskitler’in soyundan geliyor. Kral Antiochos’un tümülüsü ilk göze çarpan yer. Kralın kemiklerinin ya da küllerinin kayaya oyulmuş bir yere konulduğu ve 50 metre yüksekliğinde ve 150 metre çapındaki tümülüs ile örtüldüğü anlaşılmakta. Tümülüs girişi kuzey yönünde, burayı koruyan kartal heykelleri iki yanda yer alıyor. Tepenin dört tarafındaki kayalar oyularak teraslar oluşturulmuş. Güney terası kaydığı için bugün görülmüyor. Heykeller tümülüse arkalarını dönmüş durumda sıralanıyor. Gövdeler 10 metre kadar yüksekte ve koltukta oturur durumda.
Soldan sağa doğru Apollon, Mithra, Helios, Hermes, Kommagene’nin bereket tanrıçası Tyche-Fortuna, baş tanrı Zeus, Oromasdes, Kral Antiochos, Herakles, Ares heykelleri görülüyor.
Kommagene Krallığı’nın başkenti Arsameia bugünkü adı Kocahisar olan eski Kahta Köyü’nde. Arsameia’da bulunan Grekçe bir yazıt, I. Antiokhos’a hitaben yazılmış ve babasının burada gömülü olduğu, kendisine ve atalarına nasıl törenler yapılması gerektiğini bildiriyor.
Arsameia’nın 2-3 km. ötesinde Cendere Çayı üzerinde halen kullanılan tarihi köprü 4 Kommagene kenti tarafından imparator ve karısının onuruna yapılmış. Köprünün 10 km. ötesindeki Karakuş Tepesi’nde Nemrut Dağı’ndaki tümülüs gibi Kommagene Krallığı’ndan kalma, kraliyet kadınlarının mezarlarının bulunduğu sanılıyor. Tümülüsün etrafında sütunlarda boğa, kartal ve aslan heykelleri bulunuyor. Her yıl Haziran ayında Kommegene Festivali yapılıyor. Nemrut’taki dev heykellerin yüksekliği on metreyi buluyor.
Doğu Teras
Kommagene ülkesinde güneşin doğuşunu ilk gören yer olan doğu terasına sert kayalardan oyulmuş merdivenli yollardan çıkılıyor. Doğu terası; tanrılar galerisi, atalar galerisi ve sunaktan oluşuyor. Tanrılar galerisindeki devasa tanrı heykelleri anıt mezara sırtını dönmüş biçimde sıralanmış.
Tanrılar galerisinin beş heykelinden biri olan Antiochos, güney uçta ilk sırada yer almakta. Kendisini tanrılarla aynı kategoride gören Antiochos heykelini bu sıralamaya dahil etmiş. 2. Heykel Kommagene-Fortuna Latince'de şans, uğur, bereket anlamını taşır. Heykeller arasında en uzun olan 3. Heykel Zeus-Oromasdes, Tanrılar tanrısı Kronos'un oğlu, baş tanrı ve gökler hakimi. Heykel Apollon-Mithras, Anadolu mitolojisinde baş tanrı Zeus'un oğlu olup ışık ve güneş tanrısı. Kuvvet ve kudretin sembolü olan Herakles Anadolu'da Herkül adıyla anılır.
Nemrut’ta iki bin yıldır güneşin doğuşunu ve batışını 2150 metre yükseklikten izleyen dev heykellerin ihşitaşamı büyüleyici...
Arsemia
Kral I. Antiochos kitabelerinde söz edildiğine göre, Arsameia M.Ö. 2. yüzyılın başlarında Kommageneler’in atası Arsemez tarafından, Eski kahta kalesinin karşısında kurulmuş krallığın yazlık başkenti ve idare merkezi. Güneydeki tören yolunda Mitras'ın kabartma steli, ayin platformu üzerinde Antiochos-Herakles tokalaşma steli ve bunun önünde Anadolu'nun bilinen en büyük Grekçe yazıtı, yazıtın bulunduğu yerden başlayan 158 m. derine inen bir tünel ile yazıtın batısında benzer bir kaya dehlizi bulunuyor. Tepe üzerindeki platformda Mithridathes Callinichos'un mezar tapınağı ve sarayı yer alıyor. Antiochos-Herakles tokalaşma steli, Kommagene Krallığı’nın doğu ve batıyı (Grek ve Pers) birleştirme idealinin sembolü olarak kabul ediliyor.
Batı Teras-Kuzey Teras
Muhteşem bir gün batımının izlenebildiği, doğu terasına benzer şekilde yapılmış batı terasında, tanrılar galerisindeki heykel sıralaması ve heykellerin arkasındaki kült yazısı bazı detaylar hariç aynı. Doğu terasından farklı olarak, tanrılar galerisinin kuzey ucunda, dördünde Kral Antiochos'un tanrılarla selamlaşması, diğerinde aslan figürü bulunan, kumtaşından yapılmış beş kabartma (rölyef) bulunuyor. Aslan horoskop olarak bilinen kabartma, 25.000 yılda bir meydana gelen astrolojik bir olayın sembolize edilmiş hali.
Doğu ve Batı terasın her ikisinde de tanrı heykellerinin tahtlarını oluşturan taş blokların arkasında Grek harfleriyle yazılmış 237 satırlık uzun bir kült yazıtı Nomos bulunuyor.
Batı ve doğu teraslarını birbirine bağlayan 100 metre uzunluğunda bir tören yolu. 80 metre uzunluğunda tamamlanmamış stel kaideleri bulunuyor.
Nemrut Dağı tepesindeki tanrı heykellerinin arasında yer alan Kommagene kralı Antiochos’un heykeli, kralın kendine tanrısal özellikler atfettiğinin göstergesi olarak kabul ediliyor.
Cendere Köprüsü
Kahta Çayı'nın bir kolu olan Cendere Çayı'nın daraldığı yerde iki ana kaya üzerinde tek kemerli olarak yapılan Cendere Köprüsü yer alıyor. Köprü sütunları üzerindeki kitabeye göre Kommagene şehirleri tarafından Roma İmparatoru Septimus Severus (MS 193-211) ile karısı ve oğulları onuruna yaptırılmış.
Yeni Kale
Adıyaman'a 60 km. uzaklıkta Kocahisar köyü yakınında yer alıyor. Kommageneler tarafından inşa edilen Yeni Kale, karşısındaki Arsameia ile birlikte kullanılmış. Romalılar ve ardından Memluklular tarafından restore edilen Kale, en son 1970'lerde kısmen onarılmış. Kale içinde çarşı, cami, zindan, su yolları, güvercinlik kalıntıları ve kitabeler bulunuyor. Kale'den Nymphois'e inen su yolu bir tünelle Arsameia'ya bağlanmış. 80 metreyi bulan bu yolla halen suya ulaşmak mümkün.
Perre Antik Kenti
Kuyucak yolu üzerindeki Pirin Köyü’ndeki kalıntılar 200 civarındaki kaya mezarı ve yerleşim yerine sahip. Antik çağdan kalan bu nekropol ve çevresi Kommageneliler döneminde önemli bir yerleşim merkezi olmakla birlikte, asıl Romalılar döneminde gelişmiş bir kent. Kaya mezarlarının girişleri kabartmalarla süslü ve birbirine geçiş mümkün.
Gerger Kalesi
Kahta’ya 85 km. uzaklıkta bulunan, tarihi Geç Hitit dönemine dayanan kale, Fırat nehrinin batı yakasında yer alıyor. M.Ö. 2. yüzyılda Kommageneliler'in atası olan Arsamez tarafından kurulmuş. Sarp kayalar üzerine, Aşağı ve Yukarı Kale olmak üzere iki bölümde inşa edilen Gerger Kalesi'nin batı surlarında Kral Samos'a ait bir kabartma bulunuyor. İslami dönemde de kullanılan kale içerisinde cami, dükkanlar ve su sarnıçları yer alıyor.
Karakus Tümülüsü
Taç olarak Ankar Dağları doruğunu parlatan konik Antiochos Tümülüsü güneş ışınlarını çevreye yansıtırken, onun cazibesi ile masif dağ yamaçlarına tırmanmadan önce havzanın girişine hakim noktaya kadınlar anıt Tümülüs’ü tesis edilmiştir. (Karakuş)Tesis edilmiştir, çünkü bu çevresel anıtları ile kompleks olan yerleşkenin çevresinde zamanın sosyo-ekonomik tesisleri olması gerekmektedir. Bu mevki gerek ulaşım güzergahı üstünde olması, gerekse Nymphea (Kahta çayı) ve Chabinas çayı (Cendere deresi) havzalarının görüntüsünü kapsamı içinde tutan gözetleme noktasıdır.
Bu önemli ulaşım güzergâhının kadınların anıtsal kült merkezi durumuna getirilmesi, kadınlara verilen önem veya sevgi ve saygıdan kaynaklanmaktadır. Yeşil çayırların solduğu yaz sıcakları başlangıcıyla yaban orkidelerinin süslediği bu aşınmış sırtların çevresi vadilere doğru ormanlarla kaplı olduğu bugünkü kalıntılarından anlaşılmaktadır.
Bu nokta aynı zamanda genel coğrafya üzerinde ki ışıklı (ateş) ve sesli haberleşmenin o günlerin santral noktası, postacıların uğrak yeri olduğu anlaşılmaktadır. Nemrut dağı keşfine 1882 de giden Humann ekibiyle çadırlarını bu Tümülüs eteklerine kurdu. Güney tarafta ki sütun üzerinde duran 2.54 cm yüksekliğinde ki kartal iki bin yıllık gözetlemesini sürdürmesi, korumanın devamının sağlanması gerektiğini anımsatır. Tümülüs’e de adını nu kartal vermiştir.
Ama Humann’a buranın inceleme cazibesini de hatırlatır. Konaklamanın ertesi sabahı Tümülüs’ü inceleme çalışmalarına başlarlar. Von Luschan fotoğraflarını çekerken, Puchstein doğu taraftaki sütün üst kasnağında ki sütun başının altında keşfettiği kitabeyi çözmeye çalışmış. Basmakalıp metoduyla yazıları örnekleyerek tesisin anlamını çözüyordu.
Kitabede Kommagene Kralı Mithradates, “annesi İsias’ın kızkardeşi Antiochis ile onun kızının beraberce gömülü olduğunu bildirmektedir.” (1) Antiochos’da kendisini tanımlarken kız kardeşini seven ve (Kallinikos) hep güzel yenen (zaferler kazanan) Kral olarak tanıtmaktadır. Bura da ki söylem iki yorumla anlatılabilir. Birincisi kız kardeşinin de kendine rakip olarak gördüğünden taht varisi olarak onu hoşnut etmesi ve de kardeş olarak sevmesi. Diğer ikinci değerlendirme ise o çağlarda töresel olarak aile içi evlenmeler ve sevişmelerdir. Ancak genetik biyoloji kanunları gereği sakat doğumlar olması muhtemel olduğundan ve de belge kitabelerden de böylesi durumlara rastlanmadığından birinci olasılık daha doğru olduğu anlaşılmaktadır.
Tümülüs’ün güney yamacında ki oyuntu çukurluğu önceden de bulunduğu ve mezar odasına girildiği düşüncesi 1938 li yıllarda ki keşifle Tümülüs merkezinin korunmuş olmadığını gösteriyordu. Bu merak 1967 yılında ki sondaj keşfiyle, Tümülüs’e tahrip edici ve dağıtıcı hafriyat yapmadan inceleme imkânı vermiştir. “1967 Ağustosunda nihayet mezar odasının yerinin tespitine girişildi.” Sondaj aleti “her türlü arazide hareket edebilen, önden ve arkadan çekişli 16 ton ağırlığında bir delme arabasına monte edilmişti. Tecrübeli sondaj ustası Heinrich Ölmann birkaç deneme yapıp başarısız kaldıktan sonra, nihayet geri vitesle dik güney yamacından tümülüse çıktı ve delme aletini tepeye yerleştirdi.”(1)
“Su zarar vermesin diye tazyikli hava ile delmeye karar verdik. Sondaj kulesi en kısa zamanda çalışmaya başladı. Sonuçlar alındıkça Tümülüs’ün daha dayanıklı olması için katlar halinde inşa edildiği anlaşılıyordu. 50-100 cm lik kesme taş katlarının peşinden mil tabakaları geliyor ve böylece muntazaman değişerek gidiyordu. Kesme taş kütlelerinin granit, porfir, bazalt ayrıca kuarsit ve kireç taşından olduğu anlaşıldı.” Biraz saptırmayla yeniden başlanan sondaj da “ 13 metre derinlikte alışılmış profil birdenbire değişti: Çıkarılan malzeme şimdi sert dolomit kireciydi.” “Bu malzeme sütunların yapımında da kullanılmıştı.” (1) 13.50 metre de kireç geçilmiş basınç düşmüş yumuşak kumlu zemine varılmış, 20 metre derinliğe kadar inilmiş, daha altta yine kesme taş başladığı tespit edilmiştir. Ancak bu çalışmalarda 22 adet açıklanan sondaj işlemiyle görülmeyen bir iç tahribat yapıldığı anlaşılmaktadır.
Bu keşifler sırasında tespit edilebilen kitabelerden bu Tümülüs’ü kimin yaptırmış olduğu sorusuna cevap: Kitabede bu Tümülüs’ü yaptıran şahıs, kendisini Büyük Kral Mithradates (mitras tarafından armağan edilen)(2) olarak adlandırmaktadır. Bu Antiochos’un babası ve kendinden sonra gelen oğlunun adıdır. Bu adlandırma ile I. Ve II. Mithradates arasında kalınmaktadır.
Ancak, Puchstein doğu taraftaki sütun kasnağı kitabesinden I.Mithradates’in yaptırdığı sonucuna varsa da, 1938 de ki ziyarette “Tümülüs’ü yaptıranın II. Mithradates olduğunun kanıtı, batı yönde ki sütun abukasında (sütun başlığı tablası) olduğu tespit edilmiş. Dürbünle görülemiyecek yerde olması nedeniyle de Humann ve Puchtein bunun farkına varamamışlar, kesin çözüm 1979 yılında Jörg Wagner tarafından ispat edilmiştir.” Kral Antiochos kız kardeşini seven kral olarak kız kardeşinin ve annesinin mezarının kendinden sonra gelen oğlu tarafından yaptırılması da en uygun düşüncedir.
Bu Tümülüs’e benzer diğer bir Tümülüs’te Besni Dikilitaş köyü güney batısında ki Kızıldağ üstünde ki Sesönk Tümülüs’üdür. Bu Tümülüs Kommagene Krallarının üçüncü anıtmezar alanı olarak önemli sırlar saklamaktadır.
Bayanlar Tümülüsü
Bayanlar tümülüsü ismi Tümülüsün bayanlar için inşa edildiğidir. Adıyaman - Kahta ilçesine 12 kilometre mesafe yer alan bu Tümülüs, 35 metre yüksekliğinde, Yakınında bulunan Kahta Çayı taşlarından inşa edilmiştir.
İster Osman Hamdi Efendi isterse Prof. Karl Dörner tarafından yapılan kazı Tümülüslün güney cephesinden yer almaktadır. Kazılarda ne tür sonuç alındığına dair net bir bilgi yoktur. Açılmış bir mezarın varlığından söz edilir ki bana göre; bölgenin zemini çok kolay işlenen pur taşıdır. Büyük ihtimalle diğer bahsi geçen mezarlarında pur içinde yer alabileceğidir.
Çünkü ister nemrut Tümülüsü isterse Karakuş tümülüsü mimari ve çevre düzenlemeleri (terasları) ile Anadolu'daki diğer Tümülüslerden ayrılmıştır. Aynı şekilde Nemrut Tümülüsüne vurulan bir kaç tüne sisteminden de sonuç alınamamış, yapılan araştırmaya göre mezar odasının zemin ana kaya içinde olacağı hesaplanmıştır. Medeniyetlerin aynı olması, Mezarların saklanma mantığının da aynı olacağı görüşünü güçlendirmektedir. Kommagene Kralllığının soylu kadınlarının gömülü olduğu bu tümülüsten Nemrut Dağı çok rahat görünmekte ve sanki kadınlar buradan Nemrut'a bakarcasına yatmaktadırlar. Kommagene Kralı 2. Mithridates tarafından annesi İsas adına yaptırılan bu anıt mezar, sütün üzerindeki "kartal"dan dolayı Karakuş Tümülüsü olarak halk arasında anılagelmiştir. Antiokhos'tan sonra tahta oğlu 2. Mithridates geçti. Kommagene Roma İmparatorluğu'na yenilmiş ve 2.Mithridates'in yönetimindeki Kommagene Suriye'nin önce uydusu sonrada eyaleti haline gelir.
Bu arada Romalılara karşı verilen savaşta oğlunu kaybeden Part Kralı'nın acısı o kadar derindir ki kendi arzusuyla tahtından feragat eder. Velihat prensin dedesi Antiokhos'un Kommagene'yi riske atarak krallığına sığınan Part askerlerini koruması da babanın üzüntüsünü hafifletmemiştir. Part Kralının yerine oğullarından biri geçer. Bu acımasız bir hükümdardı ve tahtını tehlikeye atacağına inandığı, Laodike ve onun çocukları dahil, kimseyi öldürtmekten kaçınmaz. 2.Mithridates kız kardeşini Kommagene topraklarındaki Karakuş mezar tepesine gömer. Laodike'nin kabrine üzerinde 'o tüm kadınların en güzeliydi' yazan çok güzel bir taş yazıt koyar.
Mithridates Karakuş'u Kahta Çayı'nın kıyısında yaptırmıştır. Annesi İsias, diğer bir kızkardeşi Antiochis ve onun kızı Aka da orada yatmaktadırlar. Mithridates yazlık malikanesinin terasından derin çaya inen baş döndürücü vadiyi ve Karakuş'un seyreder böylelikle ölümlerinden sonra da sevdiklerini yanında hissedebilirdi. Kıskanç kardeş 2. Antiokhos 2. Mithridates'i tahttan indirmek istiyordu. Bu nedenle Roma senatosu 2. Antiokhos'u ölüm cezasına çarptırdı.
Doğu, batı ve güney yönlerde dörder sütun varken günümüze doğuda iki batıda ve güneyde birer sütun kalmıştır.
Doğu sütunlarının üstünde birinde yıkık aslan heykeli, diğerinde ise üstündeki figür tamamıyla yıkılmış bir sütun durmaktadır; Bu iki Batıdaki tek sütunun üstünde ise hala yok olmamış bir kabarma vardır. Bu tokalaşma stelinin hemen yanında yerde olan ve tahrif edilmiş bir Aslan heykeli parçası vardır. Sütun yan yana dikilmiştir ve hala ayakta durmaktadır. En güzeli ve göze batanı ise "Karakuş" isminin buraya verilmesine sebep olan güneydeki sütundur. Karakuşa gidenler araba ile bu sütunun önüne kadar giderler. İşte bu sütun üzerindeki Kartal heykeli hala sağlam durmaktadır.
Cendere Köprüsü
Adıyaman'da Cendere çayı üzerinde yer alan ve dünyanın hâlen kullanılmakta olan en eski köprülerinden biri olarak anılan tarihi köprü. Adıyaman’a 55 km mesafede, bugün Eskikale olarak bilinen bir antik yerleşim bölgesinde bulunmaktadır. Kahta ve Sincik’i birbirine bağlar. Romalıarın yaptığı 2. en geniş kemerli köprüdür. 120 m uzunluğunda ve 7 m genişliğindedir. Herbiri 10 ton ağırlığında 92 kayadan meydana gelir.
Köprünün üstündeki Latince bir yazıttan anlaşıldığına göre Roma İmparatoru Septimius Severus (193-211), karısı ve oğulları adına yaptırılmıştır. Orijinalinde 4 korint sütun bulunduğu Kahta tarafındaki ikisinin Septimius Severus ve eşine, Sincik tarafındaki ikisinin ise oğullarına adandığı biliniyor. Ancak oğullardan Geta’ya ait olan sütun, onu öldüren ve kardeşine ait her şeyi yok etmek isteyen Caracalla adlı kardeş tarafından yıktırılmış.
Köprü 1997’de bakımdan geçmiş ve üzerinden 5 ton ağırlığa kadar olan taşıtların geçmesine izin veriliyordu. Yeni köprü yapıldığından araç geçişi tamamen yasaktır. 500 metre doğusuna yeni bir köprü daha yapılmıştır.
NEMRUT DAĞI VE KOMMAGENE
Tuluyhan Uğurlu, 6 Eylül 2003 yılında Mezopotamya'nın zirve noktası Nemrut Dağı tümülüsünde tüm dünyanın barış ve kardeşliği için çaldı. Uğurlu'nun piyanosu büyük güçlükle dağın zirvesine çıkarıldı. Tuluyhan Uğurlu için konserin tek bir amacı vardı: Doğu ve Batı’nın kardeşliğini vurgulamak ve 21. Yüzyılda hala süren inanç kavgalarına 2000 yıl öncesinden önemli bir mesajla karşılık vermek…
Günümüzden 2000 yıl önce, Anadolu'nun eşsiz bir köşesinde, en kutsal yer olarak Nemrut Dağı'nı seçmiş bir krallık hüküm sürdü. Kommagene adındaki bu krallık, uzun yıllar Asur egemenliğinde kaldıktan sonra zorlu savaşlar vererek bağımsızlığını kazandı. Kommagene’nin sınırları Malatya, Adıyaman’dan dönemin efsanevi kentlerinden Zeugma’ya kadar uzanıyordu.
Kommagene’nin önemi Roma ordusunun Anadolu’ya girmesinden sonra unutulmuş, bu büyük uygarlık zamana yenik düşüp, tarih sahnesinden çekilmişti. Keşif öyküsü Osmanlı’nın Almanlarla ortak olarak inşa ettiği Anadolu-Bağdat Demiryolu yapımı sırasında Alman Mühendis Karl Sester’in Malatyalı köylülerden duyup, onlarla birlikte tırmandığı Nemrut Dağı zirvesindeki dev heykelleri görmesiyle başlamıştı. Sester, Berlin’deki Prusya Kraliyet Bilimler Akademisi'ne yazdığı mektupta heyecanla gördüklerini anlatınca Profesör Otto Puchstein, buraya gelmiş ve Kommagene Uygarlığı bilim dünyasının araştırmalarıyla gün ışığına çıkmıştı.
Kommagene Krallığı, Toros Dağları'ndaki çeşitli yolların birleştiği noktada bulunan, Suriye'nin kuzeyi, Hatay, Pınarbaşı, Kuzey Toroslar ve doğuda Fırat Nehri'nin çevrelediği, Adıyaman, Kahramanmaraş ve Gaziantep illerini kapsayan bir coğrafyaya yayılıyordu. M.Ö. 1. Yüzyılda kurulan Kommagene M.S.72 yılına kadar bu bölgede yaşamını sürdürdü.
1. Mithradates, Kommagene'nin en önemli kralıydı. Onu bu kadar önemli yapan şey, büyük hedefleriydi. 1. Mithradates’in amacı Batılıların, yani Yunanlıların dini ile Doğulu Perslerin dinini birleştirmekti. Böylece bir dünya dini yaratacak, Nemrut Dağı'nı onun merkezi yapacak ve bu dinin buradan tüm dünyaya yayılmasını sağlayacaktı.
2. Kral Mithradates’in oğlu Antiochos ailesinden Yunan ve Pers kültürün karışımı bir eğitim aldı. Annesi Kraliçe Laodike Büyük İskender’in soyundandı, babası ise Perslerin ‘kralların kralı’ dedikleri 1. Darius idi. Anthiochos çok genç yaştayken babası onu bir Seleukos prensesi olan İsias Philostorgos, ile evlendirdi. Bu evlilik tamamen politik bir amaç uğruna planlanmıştı ve aşkla pek ilgisi yoktu.
Mithradates tahtını oğluna bıraktıktan sonra onu gözetmeye devam etti. Nemrud Dağı’ndaki tapınağı birlikte tasarladılar. Tapınak Mithradates'in temellerini attığı tanrılarla yapılan sözleşmenin merkezi olacaktı. Antiochos babasına çok derin bir saygı duyar ancak annesi Laodike’yi her şeyin üstünde severdi. Birçok yazıtta kendisini ‘annesini seven kişi’ olarak kaydettirmiştir. Annesine tanrıça anlamına gelen Thea ismini verdi.
Nemrud Dağı tanrılarının heykelleri arasında annesini kendisiyle birlikte ölümsüzleştirdi. Tanrı Zeus’un soluna Kommagene Kralı, Theos olarak kendisini, Zeus’un sağına da Kommagene’nin Anası, Thea, olarak annesi Laodike’yi yerleştirdi.
KOMMAGENE’DE SANAT
Kommagene’nin tamamen kendine özgü bir sanat geleneği vardı. Bu gelenek Yunan ve Pers sanatlarının eşsiz bir senteziydi. Antiochos sanata destek verdi. Meclisinde sanatçıları ve bilginleri toplardı. Bunlara ‘aralın arkadaşları’ anlamına gelen philoi denirdi.
Kral Mithradates zamanında sanatta doğu etkisi ağır basmaktayken Kral Antiochos dönemi sanatı daha doğalcı (naturalist) ve daha az stilize (geleneğe uygun) bir uslup kazandı. Antiochos Yunan kültürünü tercih etmiş ve kendine ‘Yunanlıların ve Romalıların dostu’ adını vermişti. Dağın zirvesindeki heykeller Kommagene sanatının ihtişamını belgeler. Orada doğu ve batı tam bir uyumla kaynaşır.
Batı Terası’ndaki Antiochos başında formu bozabilecek tüm ayrıntılardan arındırılmış çok güzel bir örnektir. Heykelde süslü bir sakal, takı ya da başka bezemeler yoktur. Sade ve dinamik bu eser bugün bile ebedi güzelliğiyle görenleri heyecanlandırır.
ROMA SAVAŞLARI
Romalılar batı Anadoluya ilk adımlarını atar atmaz Bythinia, Pisidia, Galatia ve Cappadocia gibi Küçük Asya krallıklarını birer birer ele geçirmeye başladılar. Pergamum’dan sonra İ.Ö. 80 dolaylarında Bythinia ve Pisidia’yı egemenlikleri altına aldılar. Aynı sıralarda Partlar da Kommagene sınırlarına varmışlardı. İ.Ö. 69’da Kommagene’nin başkenti Samosata (Samosata) kuşatıldı. Ancak hiç umulmayan bir şey oldu. Romalı askerler daha önce hiç görmedikleri bir maddeyle bombalanıyorlardı. Romalı tarihçi Plinius “Onun vurduğu asker silahıyla beraber yanıyordu” diye yazmıştı. Anlaşılan Kommagene dışında bilinmeyen bu gizli silahın sebep olduğu korku çok büyük olmuştu.
Samosata düşmedi, Roma ordusu geri çekildi. Ancak Kommagene için durum gerginliğini korumaya devam ediyordu zira bir yanlarında sömürgeci savaş tutkunu Romalılar, diğer tarafta güçlü Part ülkesi vardı. İ.Ö. 64’de Romalılar istilalarına devam ettiler. Bu devirde Roma’nın Kommagene Krallığı dışında Küçük Asya’da egemenliği altına almadığı devlet kalmamıştı.
Kommagene’nin stratejik konumu Roma’nın doğuya doğru genişlemesinde hayati önem taşımaktaydı. Ya burası da istila edilecek ya da genişlemekten vazgeçilecekti. Antiochos Partlarla ilişkisini güçlendirmesi gerektiğini biliyordu. Bu amaçla kızı Laodike’yi Part kralına eş olarak verdi. Bu evlilikten bir erkek çocuk dünyaya geldi, Pakoros. O babasının gözdesi ve tahtının tek varisiydi.
Küçük Asya’da savaşlar sürürerken, Roma da hayli karışıktı. Sezar’ın öldürülmesiyle Roma İmparatorluğu bölündü. Markus Antonius doğuyu Oktavianus batıyı aldı. İ.Ö. 38’de Markus Antonius Part ordusunu yendi ve veliaht prens Pakoros’u öldürdü. Annesi Laodike ve Part Kralı olan babası derin bir acıya düştüler. Antiochos kızı ve damadının acısını paylaştı ve onlara yardım etmek istedi.
Antiochos savaştan kaçarak Kommagene’ye sığınanları himayesini altına aldı ve onları Marcus Antonius’a teslim etmeyi reddetti. Savaş istemeyen Antiochos esirlere karşılık, 25 bin ton gümüşe eşit olan 1000 talens teklif etti. Zenginliğiyle ünlü Kommagene’nin tüm altın ve gümüş varlığına göz koyan Markus Antonius sığınmacılara karşılık olarak Kommagene’nin tüm servetini istedi. Antiochos’un bu teklifi kabul etmesi söz konusu olamazdı.
Markus Antonius küçücük bir krallıktan gelen bu cevabı büyük bir hakaret olarak görerek askerlerine derhal Kommagene’yi kuşatmalarını emretti. Ancak beklenenin aksine, Samosata kuşatması istenildigi gibi gitmiyordu. Markus Antonius, yanında Judea Kralı Herod da olduğu halde ordusunun başına geçti. Zaferin yakın olduğuna emindi. Ancak beklenen olmadı ve az sayıda olmalarına rağmen kendileri ve atları zırhlarla kuşanmış Kommagene savaşçıları Roma ordusunu geri püskürttüler.
Ancak 1. Anthiochos’un tüm bu sıkıntılı yıllar sonunda sağlığı bozulmuştu. Savaştın kısa bir süre sonra öldü ve babasının yanına Nemrut Dağı zirvesindeki tümülüsün içine gömüldü. Yerine oğlu 1. Mithradates geçti ama o babasının zekasına sahip bir imparator olamadı. Kommagene zaman içinde eriyip, gidecekti.
Kommagene devrinin kapanışıyla Nemrud sadece dağ rüzgarlarının ve yolunu kaybeden çobanların ziyaretleriyle irkileceği uzun uykusuna daldı. Ta ki, Osmanlı’nın son döneminde devasa heykellerin bulunuşuna kadar…
DOĞU İLE BATIYI BİRLİKTE YAŞAMAK
1. Anthiochos, babası 1. Mithradates gibi Doğu ve Batı kültürlerini birleştirmeyi hayal etmişti. Bu hayaline ulaşmak için elinden gelen her şeyi yaptı. Nemrut Dağı'nın 2.150 metre yükseklikteki zirvesinde yapımına başladığı görkemli kutsal alan ve mezar anıtı ne yazık ki ölümünden önce bitirilemedi. Oğlu Kral I. Antiochos da devam etmedi çalışmalara, mezar anıtı yarım kaldı. Kutsal alanın doğu ve batı yamaçlarında teraslar üzerinde yaptırdığı heykeller ise Nemrut'un sert hava koşullarıyla boğuşarak yüzyıllarca ayakta kalmayı başardı. Antiochos'un ölümünden sonra fikirleri de unutuldu, yaratmayı düşündüğü din kendisiyle birlikte öldü. Ama yine de yaptırdığı heykellerle kendinden yüzyıllar boyu bahsettirdi. Kommagene'de tanrılar ve krallar adına yaptırılmış heykeller dışında kraliyet mensubu kadınlar için yaptırılmış bir anıt mezar bulunur.
Antiochos bu kutsal alanı teraslar halinde tasarlamıştı. Kutsal kabul edilen teraslarda yer alan heykellerin sırası aynıydı. Bu tanrılardan her biri hem Doğu hem Batı tanrılarını temsil ediyor ve bu nedenle iki ayrı isimle anılıyorlardı. Yüzleri doğuya ve batıya çevrili Pers ve Yunan tanrıları Kral Antiochos'un bu iki kültürü birleştirme amacını da simgeliyordu.
Antiochos yaptırdığı heykellerin arka yüzüne 200 satırdan oluşan vasiyetini yazdırdı. Yazıtta kendinden sonra gelecek kralları tapınağı güzelleştirmeleri için görevlendiriyor, ibadet için gelenleri övdüğü gibi, kötü niyetle gelenlere beddua ediyordu. Antiochos, kutsal alanı ziyarete gelenlerin en iyi şekilde ağırlanmasını istedi ve bu amaçla rahipleri en iyi şaraplarını sunmalarını emretti. Hatta törenlerin çok renkli geçmesi için müzisyenleri bile görevlendirdi. Ama Antiochos'un bütün bu titizliğine rağmen vasiyette yazılanlar yerine getirilmedi.
Kral 1. Anthiochos burada yer alan yazıtlarda özetle şunları söylüyordu:
"Ata hükümdarlığını devraldığım zaman, dindarlığımın bir sonucu olarak, tahtıma bağlı krallığı tüm tanrıların ortak yurdu yaptım. “Zamanın akışı içinde her kim, bu kanunu ve bize ibadeti korur ve sürdürürse, benim hayır dualarımla anılacaktır. Tüm rahmetli atalar ve tanrılar ondan razı olsun. Her kim ki, bu düzenin kutsal geçerliliğini bozar ya da zarar verir, ya da gerçek anlamını değiştirmeye yeltenirse, yalnız kendisi değil, aynı zamanda tüm soyu sopu rahmetli atalarımın ve tüm tanrıların hışmına uğrasın”
KRAL ANTHİOCHOS'UN NEMRUT DAĞI ZİRVESİNDE YAZDIĞI VASİYETİ
Kral Mithradates Kallinikos'un ve Anasever Kral Antiochos Epiphanes Kallinikos kızı Tanrıça, Kraliçe, Kardeşseler Laodike'nin oğlu Tanrı, Adil ve Epiphanes, Roma ve Helen Dostu, Muzaffer Büyük Kral Antiochos, kutsanmış taht kaidelerine dokunulmaz harflerle kendi lütufkârlığından kaynaklanan eseri, ebediyete intikali için yazdırdı.
Ben, Dindarlığın biz insanlar için bütün iyilikler içinde sadece en güvenilir dost olduğuna değil, aynı zamanda en tatlı haz olduğuna da inandım ve bu inanca hem talihli iktidarımın, hem de bu iktidarın takdis edilmiş icraatının kaynağı olarak sahip oldum. Tüm hayatım boyunca Kraliyetimdeki bütün insanlar karşısında, dindarca davranışı en güvenilir savunma aracı ve eşi bulunmaz bir haz kaynağı olarak gören bir insan sıfatıyla durdum. Bu nedenle, beklenenin tersine, büyük tehlikeleri savıp, ümitsiz durumların üstesinden geldim ve uzun yıllar mutlu bir yaşam sürdüm.
Ata hükümdarlığını devraldığım zaman, dindarlığımın bir sonucu olarak, tahtıma bağlı Krallığı tüm tanrıların ortak yurdu yaptım. Onları, şekli temsillerini kendi soyumun talihli köklerinin geldiği Pers ve Helenlerin eski usullerine göre çeşitli biçimlerde yapmak suretiyle, kurbanlar keserek ve şölenler düzenleyerek, eskiden beri insanlar arasında ortak bir adet olduğu üzere, onurlandırdım. Onursal duyguları somut ifadeye dönüştürmek ise benim hak bilir düşüncemin bir buluşudur.
Zamanın tahribine dirençli bu tapınaksal mezarın temellerini göksel tahtların yakınında atmaya karar verdiğimde, bu kutsal mekan, sadece ileri yaşıma rağmen hâlâ sıhhat ve selamet içinde olan bedenimi saran kılıfa, tanrının sevdiği ruhum Zeus Oromasdes'in göksel tahtlarına yolcu olduktan sonra, ebedi bir istirahat gah olsun istemedim; buranın aynı zamanda bütün tanrıların ortak tahtları olmasını da kararlaştırdım. Çünkü benim çabalarım sonucunda orada sadece kahraman atalarımın şu gördüğün resim dizeleri bulunsun istemedim; daha çok da, bu kutsal tepe üzerinde tanrıları temsil için kutsanarak dikilen ilahi bir figür, artık ıssız kalmayacak bu mekanı tanrılar karşısında ifa ettiğim dindarlığın bir kanıtı olarak görsün istedim.
İşte, gördüğün gibi, tanrılara gerçekten lâyık oldukları bu heykelleri diktirdim: Zeus Oromasdes'in, Apollon Mithras Helios Hermes'in, Artagnes Herakles Ares'in ve her şeyi besleyen vatanım Kommagene'nin heykelleri. Aynı taştan ve aynı tahtlar üzerinde duaları işiten tanrıların yanına kendi heykelimi de koydurttum. Böylece ulu tanrıların ezeli saygınlığını kendi genç bahtıma çağdaş kıldım. Ve böylece onların kraliyete ilişkin olarak giriştiğim işlerde sık sık ve somut olarak, alicenap bir yardım olarak bana tevcih ettikleri sonsuz ihtimam ve himayelerinin hakkaniyetli bir taklitçisi oldum.
Kurban törenlerinin çeşitli biçimlerde yapılmasını sağlamak amacıyla kâfi derecede arazi ayırdım ve onlardan sağlanacak gelirlere el sürülmemesini buyurdum. Sürekli bir kurban hizmeti kurdum ve seçkin rahipler tayin ettim; onları Pers giysileriyle donattım; tören ve tüm onursal hizmetleri benim sanıma ve tanrıların yüceliğine yaraşır biçimde düzenledim.
Kurban hizmetlerinin sürekliliği için, eskiden beri var olan ve müşterek bir hukuka dayanan kurban törenlerinin yanı sıra, Krallığımda yaşayan tüm insanların, hem tanrılara karşı vecibelerini yerine getirmeleri hem de bizi onurlandırmaları maksadıyla yeni ihdas edilen bayramları kutlamalarını kural olarak koydum. Böylece bedenimin doğum günü olan Audnaios ayının 16. gününü ve taç giydiğim Loos ayının 10. gününü yüce tanrıların yeryüzüne zuhur edişlerine vakfediyorum; çünkü bunları ben talihli hükümranlığımın menşei ve tüm Krallığımdaki genel saadet ve refahın sebebi olarak telakki ettim. Bunlardan başka kurbanların daha zengin ve şölenlerin daha mükemmel olması için ve yılda bir kutlanmak üzere iki günü daha bayram olarak tahsis ettim. Ülke halkını toplantı, yani şölenlere katılım amacıyla, köy ve kentlere göre gruplara ayırdım ve bayramları herkesin en kolay erişeceği en yakın kült yerlerinde kutlanmak üzere düzenledim. Geri kalan zamanı, yani doğum günüme tekabül eden 16. ve Diademi takdığım güne tekabül eden 10. günü, her ay tekerrür etmek ve rahipler tarBu düzenlemelerin daimi olması için, tanrıların buyrukları doğrultusunda kutsal bir kanun vakfettim ve bunu dokunulmaz kıldığım steller üzerine yazdırdım; çünkü bunların sürekli korunması aklıselim sahibi kişiler için dindarca bir iştir; sadece bizim onurumuz için değil, aynı zamanda her ferdin kendi talihi uğruna bel bağladığı en aziz beklentiler için de bu böyledir. Sonsuz zaman kaderin bir cilvesiyle tüm insanlar arasından hangi soyu bu ülkenin mirasına oturtursa, o insan soyu için bu kanunu korumak bir vecibe olmalıdır; Şunu bilerek ki, kraliyetin rahmete kavuşmuş soyunun intikamı ağırdır, ihmal ve cürümden gelen din düşmanlığını eşit derecede cezalandırır ve takipçisi olur; kutsanmış atalarımın kanunu hakarete uğramışsa, merhamet tanımaz cezalar verir. Zira dindarca yapılan her iş kolaydır; ama dinsizliğin sonu zorunlu olarak sefalettir. Bu kanun benim sesimi duyurdu, tanrıların vahyi ise ona geçerlik kazandırdı.
Tarafımdan hem tanrılar ve hem de resimlerini Toros uçurumlarının zirvesine, bedenimi saran bu kutsal mezarın yanı başına çepeçevre kutsayarak dizdiğim rahmete kavuşmuş atalarım için tayin edilen hâlihazırdaki rahip ve gelecekte bu görevi devralacak olan rahip, bütün diğer görevlerinden azad olunmalı, engel olunmadan ve bahane bulunmadan bu kutsal tapınak mezardaki görevini kült törenlerine ve kutsal heykellerin uyarınca süslenmelerine vakfederek ifa etmelidir. Her ay ve her yıl tüm yıl boyunca sürekli kutlanmalarını emir buyurduğum tanrıların ve benim doğum günlerimizde bu rahip, ata geleneği icabı takdir edilmiş olan Pers giysisini giyerek, tanrıların dindar onurlarına vakfettiğim bütün heykelleri altın çelenklerle süslemelidir. Rahmetli soyumun aziz menfaatlerine adadığım köylerden sağlayacağı gelirle bu sunaklar üzerinde bol bol tütsü ve kokulu otlar sunmalı ve besili kurbanlıkları tanrıların ve bizlerin onuruna yaraşır biçimde kurban etmeli, kutsal masaları uyarınca bol ziyafet malzemesiyle donatmalı ve testileri suyla karıştırılmış bol miktarda şarapla doldurmalıdır. Buraya gelen yerli ve yabancı bütün ahaliyi büyük bir ihtimamla karşılamalı ve bir araya gelen cemaate herkesin eşit derecede keyif alacağı bir şölen hazırlamalıdır. Kendisi için de, adet olduğu üzere, rahiplik makamının onursal hakkı olarak pay ayırmalıdır; bunu yaparken geri kalanların da l&#ucirc;tfumdan serbestçe yararlanmalarını sağlamalıdır, öyle ki, her bir kimse, kutsal günlerde kafi miktarda yiyecek içecek alabilmek için, gözetildiği hissine kapılmaksızın şölenin keyfini çıkarsın ve dilediği köşede, istediği kadar yiyip içsin. Tapınak hizmetine sunmuş olduğum içki kupalarını ise, ancak kutsal alanda birlikte bulundukları sürece kullanabilirler.
Tanrılar için ve kendi onuruma tanrısal istem doğrultusunda vakfettiğim bu tapınak kölelerini ve onların çocuklarını ve bu soyun tüm zaman içinde gelecek nesillerini hiç kimse, ister kral olsun ister hükümdar, ister rahip olsun ister yönetici, ne kendine köle yapmaya ne de bir başkasına herhangi bir şekilde satmaya, ne de onlardan birine bir kötülük yapmaya ve görevlerini yerine getirmekten menetmeye izinlidir; tam tersine rahipler onlara ihtimam göstermeli, krallar ve yöneticiler ve özel bütün kişiler onlara yardım etmelidirler. Böyle davrananlar tanrılar ve rahmetli atalarım nezdinde dindarlığın sonucuna nail olacaklardır.
Aynı şekilde, şurdaki tanrılara adadığım köyleri kendi mülkiyetine geçirmek, satmak ya da bir başka kurala bağlamak, ya da bu köylere veya bunların tanrıların dokunulmaz mülkü olarak vakfettiğim gelirlerine herhangi bir şekilde zarar vermek, kimsenin hakkı ve haddi olmayacaktır. O halde, cürümün bir başka türüne ya da bir hakarete veya kendi vakfettiğim kurban şölenlerinin ve toplantılarının şan ve şöhretimiz aleyhine bertaraf edilmesine vesile olacak uygulamalarda bulunmak, hiç kimsenin yanına kâr kalmayacaktır.
Her kim ki ama, bu düzenin kutsal geçerliğini ya da ölümsüz iradenin teyit ettiği rahmet abidesini bozar ya da zarar verir ya da gerçek anlamını değiştirmeye yeltenirse, yalnız kendisi değil, aynı zamanda tüm soyu sopu rahmetli atalarımın ve tüm tanrıların hışmına uğrasın, ta ki cezasını tamamıyla çekinceye kadar.
Tanrılara ve atalara karşı gösterilmesi kutsal bir görev olan dindarlığın bir örneğini ben, birçok diğer vesilelerle olduğu gibi, buradaki eserlerimle de çocuklarımın ve torunlarımın gözleri önüne sermiş bulunuyorum ve inanıyorum ki, onlar bu güzel örneklere özenip, soyumuzun geleneksel onurlarını sürekli artıracak ve bana benzer biçimde kendi yaşamlarının doruk noktasında soyumuzun ününe ün katacaklardır.
Pers ve Makedonya ve Kommagene ülkesindeki bütün tanrıların ilgi ve rahmetinin böyle hareket edenlerin üzerinde olmasını niyaz ediyorum. Zamanın akışı içinde her kim, bu ister bir kral ister bir hükümdar olsun, bu ülkenin yönetimini devraldığında, bu kanunu ve bize ibadeti korur ve sürdürürse, benim hayır dualarımla, tüm rahmetli atalar ve tanrılar ondan razı olsun; bu kanuna karşı gelen ve tanrılara saygısızlıkta direnenin ise her türlü felaket başına gelsin.
NEMRUD
1. Nemrud: Tanrıların Tahtı
2,206 metre yüksekliğinde, bölgeye tamamen hakim bir konumda olan Nemrud Toros sıradağları arasında bir dağdır. Hangi yönden bakılırsa bakılsın dağın zirvesini görmek mümkündür. Dağ, sadece yaz aylarında ulaşıma açıktır ve yılın geri kalan süresi boyunca kar ve buzla kaplıdır.
Kommagene'nin son rahibinin, Kral 4. Antiochos'un Romalılara yenilmesinden sonra, tahminen İ.S. 72 yılında, Nemrud Tapınağı'nı terk ettiği sanılmaktadır. Takip eden iki bin yıl boyunca burada yatmakta olan kralları sadece rüzgarların uğultusu rahatsız edecektir.
Sonradan bölgeye yerleşen Hırıstiyan ahali tapınağın başlangıcı hakkında tamamen bilgisizdiler ve onun Eski Ahit'te adı geçen efsanevi Nimrod'un eseri olduğuna inanıyorlardı. Bu nedenle ona dünyanın ilk büyük hükümdarı olan Nemrud adını verdiler.
Nemrud Dağı 19. yüzyılda Alman bilgin Karl Sester tarafından keşfedildi. Sester'in bu muhteşem tapınak karşısında duyduğu şaşkınlık tapınağın o güne dek çizilen hiç bir Küçük Asya haritasında gösterilmemiş olmasından duyduğu şaşkınlıktan tahminen daha az olmuştur.
Keşfi takiben Türk arkeolog Osman Hamdi Bey dağdaki ilk kazıyı başlattı. Çalışmalar zaman içersinde Türk, Alman ve Amerikalı arkeologlar tarafından sürdürülerek bugüne getirildi. Bu çalışmalar arasında Profesör Derner ve Profesör Goell ve Profesör Şahin'inkiler en kayda değer olanlarıdır.
Kurucusu Antiochos tapınağın sadece kendi hierothesion'u (tapınaksal anıtmezar) değil yeni bir dinin de merkezi olmasını istemişti. Bu yeni dinin Pers Part dünyasını Grek Roma dünyasıyla barış içinde kaynaştırması amaçlanıyordu ve Nemrud Dağı'nın zirvesinden tüm dünyaya yayılacağına inanılıyordu.
Dağda üç teras vardır: Doğu, Batı ve Kuzey. Bu terasların yeterince geniş olabilmesi için Kommagene inşaatçıları dağın tepesini neredeyse tamamen kesmişlerdi. O kadar ki sadece Doğu Terası için 1,500 metre küp masif kaya traşlanmıştı. Batı Teras'ında, zirvenin solunda, yer alan 10 metre yüksekliğindeki yontulmuş kaya yapılan işin büyüklüğü hakkında bize bilgi vermektedir.
Nemrud Dağı'nın tepesindeki tumulus 50 metre yüksekliğinde ve 150 metre çapında olmaktadır. Antik tören yolu tümülüsün çevresini dolanmaktadır.
2. Doğu Terası
Yıpranmış bir taş merdiven sizi Doğu Terası'na ulaştırır. Meydana vardığınızda göreceğiniz ilk tablo yüksekte kurulmuş tahtlarında yanyana oturan beş devasa heykel ve hemen önlerinde yatan kopuk başları olacaktır.
Grek ve Pers isimleriyle anılan tanrılar soldan sağa şu şekilde sıralanmışdır:
Apollon / Mithras / Helios / Hermes
Tanrıça Kommagene
Zeus / Oromasdes
Tanrı-Kral Antiochos 1
Artagnes / Herakles / Ares
Tanrıların alışılmışın dışında ayakta değil de tahtlarında oturur halde anıtlaştırılmasının sebebi Nemrud Dağı'nın tanrıların evi olarak görülmesi olsa gerek. 'Burada göksel tahtlar kuruludur,' demektedir Kral Antiochos.
Heykel boylarının başlangıçta 8 - 10 metre olduğu sanılıyor. Şimdi donuklaşmış ve yıpranmış kireçtaşından bu dev cüsseli heykellerin güneş altında düz ve kaygan gövdelerinin çok uzaklardan etkileyici bir şekilde görüldükleri hayal etmek zor değil.
Heykeller kayadan kesilerek oluşturulmuş iki platform üzerinde yükselmektedir. Altta, dördünde kralın tanrıları buyur ettigi, ötekinde bir horoskopun tasvir edildiği, beş adet stel bulunur. Bu steller bugün oldukça kötü durumdadır. Ancak Batı Terası'ndaki stellerin iyi korunmuş olması sevindiricidir.
Meydan başlangıçta beyaz taş levhalarla döşenmişti. Bu levhalardan birkaçı kazılar sırasında bulunarak Batı Terası'nındaki Aslanlı Horoskop'un önüne yerleştirilmiştir.
Meydanın diğer tarafında, heykellerin karşısındaki alanda, basamaklı bir platform vardır bu restore edilmiş ateş sunağıdır.
Heykelleri arkanıza alarak durduğunuzda, solunuzda ve sağınızda stellerden geriye kalanların oluşturduğu uzun bir kaide sırası görürsünüz. Stellerin her birinde Antiochos'un atalarından biri tasvir edilmiştir. Soldaki sırada Krallar Kralı
Darius 1.'in lideri olduğu Pers atalara, sağdaysa Büyük İskender'in hükmettiği Yunan atalara yer verilmiştir.
3. Nomos: Antiochos'un Kutsal Kanunları
Zeus heykelinin arkasında N O M O [ (Nomos) Burada Antiochos'un Kutsal Kanunları başlar. Nemrud'un kült yazıtı Antiochos'un vasiyetnamesi olarak görülebilir. Antiochos insanları yönlendirmek amacıyla Nomos'u başlatmıştır.
(*) Antiochos, belki de eğitiminin bir parçası olarak, gençliğinde atalarından Büyük İskender'in İndus Irmağı'nın kıyısında kurduğu Buchepala ve Alexandra gibi bazı şehirlere uzun yolcuklar yapmıştı. Bu gezileri sırasında Buda felsefesini tanımış ve onun kutsal kanunlarından esinlenerek kendi kült yazısını (Nomos) geliştirmiş olabilir.
Sebebi ne olursa olsun, tüm Kommagene tapınaklarına Nomoslar kazınmıştır. Nemrud Dağı'nda da Nomoslar dev heykellerin arkasına yazılmıştır.
Antiochos Nomoslarda halkına nasıl ve ne zaman tanrıların onura sahip olduklarını söyler. "Bu Nomos benim tarafından ilan edildi ancak kanunları yapan tanrıların gücüdür" demektedir. "Kommageneliler ve yabancılar, krallar, hükümdarlar, özgür insanlar, köleler ve insanlığı oluşturan tüm insanlar sadece doğumları ya da kaderleriyle farklılaşırlar" derken yaptığı kanunların amacını belli etmiştir.
Antiochos herkesin bu kanunlara göre davranmasının ve gelecek nesillerin de bunu devam ettirmeleri gerektiğini "sonsuz zamanlarda bu toprakların sahibi olacak gelecek nesiller de bu kutsal kanunlara uysunlar" sözleriyle belirtmiştir.
Antiochos'un gelecek nesillere seslenmesi dikkate değerdir zira o kendinden ve halkından sonra aynı topraklarda başka insanların yaşayacağının bilincindedir. Ne kadar mütevazı ve ne kadar bilgece!
Nemrud'taki Nomosta yaşamının sonu için hazırladığı vasiyetnameyi okuyabiliyoruz: "Saf ve adil olmanın sadece en hakiki mülkümüz olmakla kalmayıp aynı zamanda duyabileceğimiz en derin sevinç olduğu kanaatine vardım."
"Bu kanaat beni başarı kazanmamı ve onu hayırlı yönde kullanmamı sağladı. Yaşamım boyunca beni tebamın önünde tanrılara olan saygısı en güçlü silahı olan bir insan kıldı...İşte bunun sayesinde, beklentilerin tersine, ve tüm tehlikelere rağmen, tahmin edilemeyeni başardım ve nice senelerimi mutluluk içinde geçirdim."
Tarihsel gerçekler de Antiochos'un sözlerini doğrular. Kommagene batıda Roma, doğuda da Part tehlikesine açık bir bölgede kurulmuş küçük bir krallıktı. Antiochos'un hükümdarlığı altında Kommagene bu iki gücün amansız saldırılarına rağmen yıllarca bağımsızlığını koruduğu gibi en bayındır dönemini de ulaşmayı başarmıştır.
4. Kuzey Terası
Nemrud Dağı'ndaki tapınağı ziyarete gelen hacılar dağın eteklerindeki vadilerde toplandıkları zaman rahibin hizmetkarları onlara su ve yiyecek getirirlerdi. Dağın eteklerinden tapınağa çıkan iki alay merdiveni vardı. Her iki merdivenin sonlarına doğru tapınağa yakın bir yere yerleştirilmiş stellerde Antiochos hacılara kutsal toprağa ayak basmakta olduklarını hatırlatmış ve davranışlarına dikkat etmelerini söylemişti.
Güneydeki alay yolu Kommagene soyluları içindi ve Batı Terası'nda son bulurdu. Kuzeydeki patika halk içindi ve Kuzey Terası'na ulaşırdı.
Kuzey Terası'nda, tapınağın önündeki meydanda, halk tanrıların huzuruna çıkmadan önceki son hazırlıklarını yapardı. Dikkatli bakarsanınız, güçlükle de olsa, hacıların Kuzey Terası'na giriş yaptıkları bu yıpranmış yokuşu bulabilirsiniz.
Ziyaretçiler, Batı Terası'nı tapınaktan ayıran 85 metre uzunluğundaki steller dizisi boyunca kortej halinde ilerleyerek Doğu Terası'na ulaşırlardı. Bu stellerde yazıt yoktur zira Antiochos onları varisleri için hazırlatmıştı.
5. Batı Terası
Tümülüsün çevresinde ilerlemeye devam ettiğinizde Nemrud Dağı'nın en kutsal yeri kabul edilen Batı Terası'na ulaşırsınız. Bu terastan medeniyetimizin beşiği Mezopotamya ovasını gözalabildiğince seyretme şansına sahipsiniz. Güneş, ay ve zodyakın tüm yıldızları solunuzdan doğup tam karşınızda zirveye varacak ve sağınızdan batacaklardır.
Söylediğimiz gibi, Batı Terası halka açık değildi. Soyluları bu terasa ulaştıran kortej yolu terasın kuzeyindeki açık alanda son bulurdu. Burası terasın girişiydi.
Girişi üç başlı dev bir aslan heykeli gözlerdi. Aşağıya doğru yürüdüğünüzde onu şimdi yüzü toprağa gömülü yatar görürsünüz.
Batı Terası'ndaki heykeller Doğu Terası'ndakilerle aynı karakterleri temsil ederler ancak işçilikleri çok daha güzeldir. Konum olarak Doğu Terası'nda insanlara tepeden bakıyorlarmış izlenimini veren yüksek kaidelerdeki heykellere göre daha alçaktadırlar.
Heykellerin kopmuş başları gövdelerinin önüne bırakılmıştır. Antiochos ve tanrı Apollon - Mithras başları arasındaki benzerlik dikkat çekicidir. Apollon - Mithras kral Antiochos'un rahibine ayinlerini yapmasına izin verdiği yegane tanrıydı. Peki bu tanrıyı böyle özel kılan neydi?
Apollon - Mithras Yunan güneş tanrısı Apollon ile Pers tanrısı Mithras'ın bir bileşimiydi. Tanrı Mithras adına ilk defa İ.Ö. 1400 civarına ait bir Hitit antlaşmasında rastlanıyor ve daha sonra Hint Vedas'ında insanların bir dostu olarak nitelendiriliyor. O insanlarla tanrılar arasında bir aracıydı. Vedas'da "Mithras! Ölümlü. Bu onurlu ve dost Mithras bilge bir hükümdar olarak doğmuştu," yazmaktadır. Mithras 'bağlaşık' anlamına gelmektedir.
Her bir tanrı Kommagenelilere başka bir nimet sunardı. Bugün bölgede çıkarılan petrolün de Mithras'ın hediyelerinden biri olduğuna inanılmaktaydı.
Romalı askerler Mithras'dan o denli etkilenmişlerdi ki onu en gözde tanrı olarak kabul etmişlerdi. Bu hayranlıklarını gittikleri her yere taşımışlardı. Hatta İngiltere'de bile bazı yeraltı tapınaklarında Mithras'a tapınanlar olmuştu. Belki de İsa peygember gelmeseydi, insanlar bugün hala Mithras'a tapıyor olacaklardı.
Heykellerin karşında, üzerinde Antiochos'un Yunan atalarının stellerinin durduğu, uzun bir sıra kaide görürsünüz. Bu sıranın sağ köşesinden başlayan bir başka sıradaysa Pers ataların tasvir edildiği steller yeralır. Stellerden Darius ve Xerxes'e ait olanlar iyi durumdadır. Her stelin önünde küçük bir sunak vardır. Bu sunaklardan ikisinde yazıt bulunur. Daha erken dönemlere ait bu yazılar büyük ölçüde yıpranmış durumdadır.
Aşağıdaki şema stellerde tasvir edilen Yunan ve Pers ataların listesini gösteriyor. Stellerin epeyce yıpranmış olmaları nedeniyle, şartlar altında, oluşturulabilen en sağlıklı listedir. Stellerin önünde durduğunuzda soldan sağa sıralama şöyledir:
KAİDE Pers Atalar
1 Krallar Kralı Darius 1 İ.Ö. 522-486
2 Xerxes I İ.Ö. 486-464
3 Artaxerxes I İ.Ö. 464-425
4 Darius II Ochos İ.Ö. 425-404
5 Artaxerxes II Mnemon İ.Ö. 404-359
6 Orontes I (Aroandes) İ.Ö. 401
7 Prenses Rhodogune, Orontes'in karısı
8 adı bilinmiyor ?
9 adı bilinmiyor ?
10 Samos I İ.Ö. 250
11 Arsames İ.Ö. 230
12 adı bilinmiyor İ.Ö. 223-187
13 Ptolemaios İ.Ö. 163-130
14 Samos II İ.Ö. 130-109
15 Mithradates I Kallinikos İ.Ö. 109- 86
Antiochos, Prenses Rhodogune'nin Orontes'le evliliği sayesinde, Krallar Kralı Darius 1'in soyuna dahil olduğunun herkes tarafından bilinmesine önem vermiştir. Pers kralı Artaxerxes İ.Ö. 401'de tahtına göz diken kardeşini yenmesinde yardımcı olan subaylarından Orontes'e kızı Rhodogune'i vererek teşekkür etmiştir.
KAİDE Yunan Atalar
1 Büyük İskender İ.Ö. 356-323
2 Seleukos I Nikator İ.Ö. 304-279
3 Antiochos I Soter İ.Ö. 279-262
4 Antiochos II Theos İ.Ö. 261-246
5 Seleukos II Kallinikos İ.Ö. 246-225
6 Seleukos III Soter İ.Ö. 225-223
7 Büyük Antiochos 3 İ.Ö. 223-187
8 Seleukos IV Philopator İ.Ö. 187-176
9 Antiochos IV Epiphanes İ.Ö. 176-164
10 Demitrios I Soter İ.Ö. 162-150
11 Demitrios II Nikator İ.Ö. 145-125
12 Prenses Kleopatra Thea, Demitrios 2'nin karısı
13 Antiochos VIII Grypos İ.Ö. 125- 96
14 Prenses Tryphaina, Antiochos 8'in karısı
15 Prenses Laodike Thea Philadelphos, Mithridates 1'in karısı
16 Prenses İsias Philostorgos, Antiochos 1 Theos'un karısı
17 Antiochos I Theos İ.Ö. 86- 38
Aynı atalar aynı sıralamayla Doğu Terası'nda da tasvir edilmişlerdir. Kabartmalarda kullanılan kumtaşı dağın eteklerindeki iki taş ocağından taşınmıştır.
Kabartmalar devasa kompleksin tamamıyla zıtlık oluşturmaktalar. Ne yazık ki yumuşak kumtaşı Antiochos'un yazıtlarda dediği gibi 'yokolmaz' olmanın çok dışındaydı. Bu malzeme belki Samosata şehri için uygun olabilirdi ancak dağın tepesinde hüküm süren sert mevsimlere karşı asla.
Heykellerin yanında beş adet büyük stel durur bunlar Doğu Terası'ndaki aşağı kaidelerle aynıdır. Kabartmaların dördünde Kral Mithridates 1 Kallinikos tanrıları buyur eder. Soldan sağa: Kommagene Tanrıçası, Apollon, Zeus ve Herakles. Tanrıların isimlerin kabartmaların arkasına yazılmıştır. Arkeologlar bu isimlerin eski bir metnin üzerine kazındığını ortaya çıkarmışlardır.
Selamladığı tanrıları onore etmek için, kral o tanrıya adanmış bitkinin stilize edilmiş yapraklarını tiarasına takmış olarak tasvir edilmiştir. Kommagene Tanrıçası için nar, Apollon için defne, Zeus için çınar ve Herakles için asma yaprakları takmıştır. Herakles kabartmasının yanındaki beşinci stel Aslanlı Horoskop olarak bilinir.
Aynı Antiochos'un beş tanriheykellerinde olduğu gibi, Mithridates'inde beş stelli dizisinin her iki ucuna bir kartal ve bir aslan heykeli yerleştirilmiştir.
6. Üç Kral Mezarı
Nemrud tümülüsünün altında gizli bir mezar odası bulunduğu bilinmektedir. Mezar odasını bulmak için Romalılardan günümüze defalarca tümülüste tüneller açılmıştır ancak bugüne kadar hiç bir girişim Kommagene krallarını son uykularından kaldırmayı başaramamıştır. Bunun nedeni mezar odasının tümülüsün içinde değil tümülüsün altında kalan masif kayanın içine oyulmuş olmasıdır.
(*) Bir teoriye göre, bir kaç basamakla başlayan ve dağın içine doğru bir eğimle devam eden kayaya oyulmuş bir tünel mezar odasına açılmaktadır.
Mezar hücresinde yanyana üç mermer lahit vardır. Bir yanında babası Mithridates, diğer yanında başka bir kral olmak üzere ortadaki mezarda kral Antiochos yatmaktadır. Naaşların iyi durumda olduğu sanılmaktadır. Mezar odası 5 x 9 metre, 2.4 metre yüksekliğindedir.
Yazıtlara göre mezar odasına girenleri büyük tehlikeler beklemektedir: "Bir şeytanın sureti burayı bekler, buraya giren ne onu yenebilir ne de ondan kaçabilir."
7. Yüce Tanrıların Görünmesi
Kommagene’de her yıl iki önemli kutlama yapılırdı. 16 Audnasios (Aralık / Ocak) kral Antiochos’un doğumgünü, 10 Loss, yani 14 Temmuz, Antiochos’un taç giydiği gün ve aynı zamanda “Yüce Tanrılarının Görünmesi” günü olarak kutlanırdı.
Kutlamalar boyunca, iki gün süreyle, Kommagene’de günlük hayat durur halk Nemrud Dağı’ndaki ya da kral Mithridates 1’in bölgede yaptırdığı diğer tapınaklardaki şölenlere katılırdı. Şenlikler kral Antiochos’un Doğu ve Batı Terasları’nda yaptırttığı Nomos’ta (Büyük Kült Yazıt) ayrıntılı olarak kaydedilmiştir.
(*) Vakit gece yarısına geliyor. Kommageneliler ellerinde meşaleleriyle dağa tırmanmaktalar. Işıktan bir kurdela dağa dolanmakta. Yüzlercesi Kuzey Terası’nda toplanmışlar. Ve sıra halinde Doğu Terası’na yürüyorlar. Alanın iki yanında yerlerini alıyorlar.
Meydanı dolunayın yumuşak ışığı aydınlatmış. Ay usul usul tümülüs ardında kaybolurken tanrılar yüksek tahtlarından insanlara bakmakta. Üçayak sehpalara oturtulmuş büyük metal çanaklarda ateşler yakılmış. Tanrıların ve insanların bedenlerinde gölgeler titreşiyor. Tam sessizlik. Kral ateş sunağında ayakta tanrıları bekliyor. Rüzgar saati işlemekte. Heyacan artıyor. Aniden açık ve güçlü bir trompet sesi. Dağ titriyor. Sanki tanrılar tahtlarından kalkmışlar da kütlesel bedenleri yıldızları gölgeliyor...Bir kaç saat sonra güneş heryeri altınla kalaylıyor. Tören bitiyor. Kommageneliler evlerine dönüyorlar. Mutlular. Tanrıların korumasına layık olduklarına bir kez daha tanık oldular.
8. Beyaz İnsanlar Efsanesi
Yüce Tanrıların Görünmesine benzeyen diğer bir gelenek de Kommagene halkının ‘Beyaz İnsanlar’ adını verdikleri varlıklara tapmalarıydı.
1987 Temmuz’unun sıcak bir gecesinde Eski Kahta kasabasından Fırat adında yaşlı bir kadın bana şunları anlattı:
“Eski devirlerde, Peygamber’den (İ.Ö. 600’den) önce, Malatya’ya doğru gitmekte olan bir grup asker varmış. Toros Dağları’nı geçerlerken gece bastırmış. Aç ve yorgun düşen askerler ileride gördükleri zayıf ışığa yaklaşmışlar. Işık yaşlı bir adamın kızı ve bir erkek çocukla yaşadığı eve aitmiş. Yaşlı adam askerleri konuk etmiş.
Yemeklerini bitiren askerler şaşkınlık içinde yedikleri yemekler kadar yemeğin arta kaldığını görmüşler. Neler olduğunu anlayamadan Malatya’ya doğru yola koyulmuşlar. Yol boyunca garip başka bir şey yaşamamışlar.
Aynı askerler Malatya’dan geri dönerlerken yaşlı adamın evini ziyaret etmeye karar vermişler. Evi bulmuşlar ve yine dostlukla karşılanmışlar. Komutan evin kızın beğenmiş ve yemek bittiğinde yaşlı adamdan kızını istemiş. Adam kızını vermek istemiyormuş ancak askerlerin kızı zorla alacağını düşündüğü için razı olmuş. Askerler kızı da yanlarına alarak ayrılmışlar.
Eski Kahta’ya geldiklerinde—şimdi kutsal evin olduğu yerde—kız biraz durmalarını istemiş. Kuru dere yatağına inen kız eliyle çorak toprağı okşamış ve hemen oracıktan bir pınar fışkırmış.
Pınar bugün hala oradadır. Kız sudan içmiş ve yıkanmış. Sonra toprağa açılmasını söylemiş ve açılan yarıktan girerek kaybolmuş. O zaman bu zaman orası kutsal bir yer olarak kabul edilmiş ve halk kıza mezar olan bu alana bir ev inşaa etmiş.
Kız, zaman zaman, bir kaç arkadaşı yanında olduğu halde, bu evde ve üç ayrı yerde daha, insanlara gözükürmüş. Baharda Eski Kahta’daki pınarbaşında, yazın Malatya yakınlarındaki bir dağda, sonbaharda Gerger’de ve kışın Toros Dağları’nda bir yerlerde. Eski Kahta’daki yıllık ‘görünme’ işte bu evde olurmuş ( Fırat Hanım’ın anlatımından bu kutsal evin Eski Kahta’nın hemen dışındaki eski mezarlık yakınlarınki yıkık küçük taş ev olduğu anlaşılıyor. 1987’deki ziyaretimde evin damının çökmüş olduğunu gördüm. Mezarı çeviren dört duvar Peygamber’in yeşil bayrağıyla örtülmüştü.).”
Yaşlı kadın çocukluğunun bahar aylarında her çarşamba ve cuma gün bitiminde yöre halkının bu kutsal evin önünde toplandıkları hatırladığını söyledi. Kutsal evde mumlar yakılır dualar okunurmuş. Güneş battıktan sonra herkes evine dönermiş. Akşam arkadaşlarıyla birlikte eve gelip dua edecek kızın rahatsız edilmemesine özen gösterilirmiş. Çok az kişinin gece evin civarında kalmasına izin verilirmiş. Fırat Hanım anne ve babasının kızı ve arkadaşlarını gördüklerini anlattı bana ve onların normal insanlardan daha küçük yapıda ve beyaz saçlı olduklarını söyledi.
Aslanlı Horoskop
Bati Terasi'ndaki Aslanli Horoskop bilinen en eski horoskoptur ve önümüzdeki 25,000 yil içinde bir daha görülmeyecek bir konstelasyonu tasvir eder. Bu canlandırma sizi İ.Ö. 109 yılının 14 temmuzuna Nemrud'un Batı Terası'na götürecek ve o geceye ait özel konstelasyonunu izleyeceksiniz. Aslanlı Horoskop 1.75 x 2.40 metre boyunda ve 0.47 kalınlığında bir taş kabartmadır. Sağa doğru yürümekte olan bir aslanı betimler. Aslanın gövdesinde 19 yıldız vardır. Her yıldız sivri uçlu sekiz ışından oluşur. Konumlarındaki küçük değişiklikler dışında, bu yıldızlar Eratostenes'in Ephemeris'inde tasvir ettiği Aslan Konstelasyonu'nu temsil eder. Aslanın boynunda, yeni ayın sembolü hilal vardır. Hilalin hemen üstünde Regulus (Kral) yıldızı parlar. İnsanlık tarihi boyunca Regulus yıldızı krallarla özdeşleştirilmiştir. Kopernik "Rex"e ithafen bu yıldıza Regulus adını vermiştir ki bu Ptolemeus'un "Basileos"u ile aynıdır. Aynı yıldız antik Akad'da Amil-gal-ur (Gökkubbenin Kralı); Babil'de Sharu (Kral) ve antik Pers'te dört kraliyet yıldızının lideri kabul edilmiş ve Miyan (Merkez) adını almıştır. Aslanın üstünde de her biri 16 ışından oluşan üç adet yıldız görülür. Bunlar yıldız değil gezegendir. Soldan sağa: Mars, Merkür ve Jüpiter. Her birinin üst kısmına Yunanca isimleri kazınmıştır:
Aslanlı Horoskop adı geçen göksel cisimlerin bir anlık konumlarını tasvir etmektedir. Peki ama hangi andır bu? Jüpiter'in yörüngesini tamamlası için 12, Mars'ın iki ve Merkür'ün bir yıla ihtiyacı olduğunu, Ay'ın ise yörüngesini bir ayda tamamladığını bildiğimize göre horoskoptaki yavaş gezegenlerin yani Jüpiter ve Mars'ın yılı, Merkür'ün ayı ve Ay'ın da günü gösterdiği ortaya çıkıyor.
Seçimde ilk olarak Jüpiter'in Aslan Konstelasyonu'nda yer aldığı yıllar belirlenmiş ve bunlar arasından Mars'ın da yörüngenin aynı tarafına doğru ilerlediği yıllar seçilmiş. Aynı hesaplar Merkür için de yapılmış... Kullanılan ikinci kriter gezegenlerin Aslanlı Horoskop'a göre Mars - Merkür - Jüpiter şeklinde dizilmiş olmalarıdır. Sonuç olarak İ.Ö. 109 yılının 14 temmuzundaki konstelasyon seçilmiştir. Normal şartlar altında Merkür'ü dünyadan çıplak gözle görmek mümkün değildir. Ancak bu özel günde Merkür güneşten en uzak konumuna ulaştığı için yeryüzünden kolaylıkla seçilebiliyordu. Güneşin doğuşuyla ayın batışı arasındaki zaman farkı yaklaşık 17 dakikaydı. Eğer Ay - Kral Yıldızı buluşması dağın tepesinden görülebildiyse bu ancak çok kısa bir süre için, Ay'ın gerçek yerel saatle 19:37'de batmasından hemen önce olmalıdır yani yıldız ve gezegenlerin Aslanlı Horoskop'da betimlenmiş konumlarını almalarından sadece bir kaç dakika önce. Bu özel ve istisnai fenomen sadece konstelasyonun oluştuğu tarihi değil aynı zamanda kesin saati de (19:37) hesaplamamıza imkan veriyor ki bu müthiş şaşırtıcıdır. "Böylesine bir kabartma göksel cisimlerinin konumlarını ancak çok kabaca tasvir edebilir,"diyen bilimadamı Puchstein bu son derece ayrıntılı hesapların Aslanlı Horoskop'da yer aldığını öğrenebilseydi herhalde çok şaşırırdı.
Ataürk Barajı
Atatürk Barajı, Adıyaman ve Şanlıurfa illeri arasında, Fırat Nehri üzerinde kurulu olup, enerji ve sulama amaçlıdır. 1983 yılında inşaatı başlamış olan baraj 1992 yılında işletmeye açıldı. 8 türbine sahip barajın yüksekliği 169 metredir. 2400 MW gücüyle yıllık 8900 GWh elektrik enerjisi üretim kapasitesine sahiptir.
Kaya dolgu tipinde bir barajdır. Gövde hacmi 84 500 000 (84,5 milyon) m³ tür. Dış yüzeyi kaya içi kil ve topraktır. Baraj gölünün baskısı ile ilk inşaasındaki yüksekliği 10 metre kısalmıştır.
GAP Projesi içinde, Karakaya Barajının 180 km mansabında, Şanlıurfa ilinin Bozova ilçesine 24 km uzaklıkta Fırat Nehri üzerinde kurulan baraj.
İnşaatına; 4 Kasım 1983 tarihinde başlandı. 1994 senesinde bitirilmesi planlanan baraj; sulama ve enerji elde etmek maksadıyla yapılmıştır. 2400 megavat, yılda 8.9 milyar kilowatt elektrik enerjisi üretecek kapasitededir. 84.4 milyon m3 kaya ve toprak dolgu ile dolgu hacmi bakımından bugüne kadar dünyada inşa edilen barajlar arasında beşinci sıradadır. Meydana gelen gölalanı 817 kilometrekaredir. Yıllık ortalama su akışı 26.654 milyar metreküptür. Toplam su depolama hacmi 48.7 milyar metreküptür.
Her bir grupta; gücü 300.000 kilovat olan ( yani herbiri 300 bin attan daha güçlü ) 8 adet türbün jeneratör bulunmaktadır. 25 Temmuz 1992'de bu 8 üniteden ikisi hizmete açılmıştır. Halen inşaatı devam eden Şanlıurfa Tünelinin de tamamlanması ile Şanlıurfa, Harran, Mardin, Ceylanpınar, Siverek-Hilvan ovaları ile beraber 1.43 milyon dönüm arazi sulanır hale gelecektir. Temelden yüksekliği 169 metredir. Nehir seviyesinden yükseklik bakımından minimum su kotu 513, ideal su kotu 526, maksimum su kotu ise 524 metreye ulaşır. Barajda elektrik üretimi için derinliğin en az 133 metre olması gerekir. Baraj duvarının boyu 1644, eni ise 15 metredir.
Atatürk Barajı, dolgu hacmi bakımından dünyanın en büyük 6. barajı durumundadır. Hidroelektrik Santralı da, dünyada halen yapımı sürenler arasında 3., inşa edilmiş olanlar arasında da 5. en büyük santraldır. Aynı zamanda Avrupa'nın ve Türkiye'nin en büyük barajıdır.
Diyarbekir Kalesi
Diyarbakır Surları ve çermik kalesi, Diyarbakır Surları hakkında bilgi, Diyarbakır Surları resimleri,Diyarbakır Surlarının tarihi,Diyarbakır Surları mimari yapısı
...............
METNIN DETAYLI KALAN KISMINI RESIMLERIYLE BIRLIKTE GOREBILMEK ICIN EKTEKI DOSYAYI INDIRMENIZI ONERIRIM UMARIM ISINIZE YARAR...
Yunanca "Genler Topluluğu" anlamına gelen Kommagene, ismiyle bağdaşırcasına, Grek ve Pers uygarlıklarının inanç, kültür ve geleneklerinin bütünleştiği güçlü bir krallık. Toros Dağlarındaki çeşitli yolların birleştiği noktada bulunan antik Kommagene Krallığı, Suriye'nin Kuzeyi, Hatay, Pınarbaşı, Kuzey Toroslar ve doğuda Fırat Nehri'nin çevrelediği verimli topraklarda yer almış. Tarıma ve hayvancılığa elverişli ve ekonomik değeri yüksek sedir ağacı ormanlarını barındıran Kommagene topraklarının, ilk çağlardan beri yerleşim alanı olarak kullanıldığı civardaki mağara ve arkeolojik buluntulardan anlaşılmakta.
Antik dünyanın küçük ancak güçlü ülkesi Kommagene, baba tarafı Pers krallarından "Krallar Kralı olarak anılan Darius'a ile, anne tarafı Makedonya Hükümdarı Büyük İskender ile akraba olan bir prensin oğlu Mithradates Kallinikos tarafından, M.Ö. 109 yılında bağımsız bir krallık olarak kurulmuş. Farklı topluluklardan meydana gelen ve ayrı inanç ve kültürlere sahip Kommageneliler arasındaki birliği sağlamak konusunda büyük başarı sağlayan Mithradates Kallinikos, tanrılarla olan bağını kuvvetlendireceği ve böylece ulusunu barış içerisinde yaşatacağı inancıyla ülkesinin çeşitli yerlerinde tapınaklar yaptırmış.
Nemrut Dağı
Adıyaman, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin batısında yer alan, tarih sahnesindeki yeri ilk insanlara dek uzanan, pek çok değişik medeniyete merkezlik etmiş bir kültür ve turizm kenti.
Dünyanın en eski yerleşim yerlerinden biri olan Adıyaman toprakları üzerinde, insanlık tarihinin bütün evrelerine dair bulgular ele geçirilmiş. Bölge, dünyanın 8. harikası olarak anılan Nemrut Dağı eserleri, Kommagene uygarlığının kalıntılarına ev sahipliği yapıyor. Adıyaman’da mutlaka yapmanız gereken şeylerden biri Nemrut’ta gündoğumunu izlemek. Ayrıca vakit bulabilirseniz Adıyaman’ın tarihi çarşılarını gezmenizi öneririz. Tarihi çarşı Oturakçı Pazarı'nda yöreye özgü halı, kilim, cicim, heybe gibi el sanatları ürünleri ile turistik eşyalar satılıyor.
Dünyanın Sekizinci Harikası
Doğu ve Batı Medeniyetleri’nin, 2150 m. yükseklikte muhteşem bir piramitteki kesişme noktası, dünyanın sekizinci harikası Nemrut, yüksekliği on metreyi bulan büyüleyici heykelleri, metrelerce uzunluktaki kitabeleriyle, UNESCO Dünya Kültür Mirasında yer alıyor.
Tanrıların Dağı Nemrut
Nemrut Dağı, üzerinde barındırdığı dev heykellerin ve anıt mezarın yanı sıra, dünyanın en muhteşem gündoğumu ve gün batışının seyredilebildiği yer olmasıyla da ilgi çekici. Her yıl binlerce insan gündoğumu ve gün batışını seyretmek için Nemrut Dağı’na tırmanıyor. UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası olarak ilan edilen Nemrut Dağı, çevresindeki Kommagene Uygarlığı eserleri ile birlikte ülkenin önemli Milli Parklarından biri. Nemrut Dağındaki dev heykeller ve tümülüs, Arsameia (Eski Kale), Yeni Kale, Karakuş Tepesi ve Cendere Köprüsü Milli Park sınırları içerisinde yer alıyor.
M.Ö. 1. yüzyıl başlarında kurulan Kommagene Krallığı, Partlarla İskitler’in soyundan geliyor. Kral Antiochos’un tümülüsü ilk göze çarpan yer. Kralın kemiklerinin ya da küllerinin kayaya oyulmuş bir yere konulduğu ve 50 metre yüksekliğinde ve 150 metre çapındaki tümülüs ile örtüldüğü anlaşılmakta. Tümülüs girişi kuzey yönünde, burayı koruyan kartal heykelleri iki yanda yer alıyor. Tepenin dört tarafındaki kayalar oyularak teraslar oluşturulmuş. Güney terası kaydığı için bugün görülmüyor. Heykeller tümülüse arkalarını dönmüş durumda sıralanıyor. Gövdeler 10 metre kadar yüksekte ve koltukta oturur durumda.
Soldan sağa doğru Apollon, Mithra, Helios, Hermes, Kommagene’nin bereket tanrıçası Tyche-Fortuna, baş tanrı Zeus, Oromasdes, Kral Antiochos, Herakles, Ares heykelleri görülüyor.
Kommagene Krallığı’nın başkenti Arsameia bugünkü adı Kocahisar olan eski Kahta Köyü’nde. Arsameia’da bulunan Grekçe bir yazıt, I. Antiokhos’a hitaben yazılmış ve babasının burada gömülü olduğu, kendisine ve atalarına nasıl törenler yapılması gerektiğini bildiriyor.
Arsameia’nın 2-3 km. ötesinde Cendere Çayı üzerinde halen kullanılan tarihi köprü 4 Kommagene kenti tarafından imparator ve karısının onuruna yapılmış. Köprünün 10 km. ötesindeki Karakuş Tepesi’nde Nemrut Dağı’ndaki tümülüs gibi Kommagene Krallığı’ndan kalma, kraliyet kadınlarının mezarlarının bulunduğu sanılıyor. Tümülüsün etrafında sütunlarda boğa, kartal ve aslan heykelleri bulunuyor. Her yıl Haziran ayında Kommegene Festivali yapılıyor. Nemrut’taki dev heykellerin yüksekliği on metreyi buluyor.
Doğu Teras
Kommagene ülkesinde güneşin doğuşunu ilk gören yer olan doğu terasına sert kayalardan oyulmuş merdivenli yollardan çıkılıyor. Doğu terası; tanrılar galerisi, atalar galerisi ve sunaktan oluşuyor. Tanrılar galerisindeki devasa tanrı heykelleri anıt mezara sırtını dönmüş biçimde sıralanmış.
Tanrılar galerisinin beş heykelinden biri olan Antiochos, güney uçta ilk sırada yer almakta. Kendisini tanrılarla aynı kategoride gören Antiochos heykelini bu sıralamaya dahil etmiş. 2. Heykel Kommagene-Fortuna Latince'de şans, uğur, bereket anlamını taşır. Heykeller arasında en uzun olan 3. Heykel Zeus-Oromasdes, Tanrılar tanrısı Kronos'un oğlu, baş tanrı ve gökler hakimi. Heykel Apollon-Mithras, Anadolu mitolojisinde baş tanrı Zeus'un oğlu olup ışık ve güneş tanrısı. Kuvvet ve kudretin sembolü olan Herakles Anadolu'da Herkül adıyla anılır.
Nemrut’ta iki bin yıldır güneşin doğuşunu ve batışını 2150 metre yükseklikten izleyen dev heykellerin ihşitaşamı büyüleyici...
Arsemia
Kral I. Antiochos kitabelerinde söz edildiğine göre, Arsameia M.Ö. 2. yüzyılın başlarında Kommageneler’in atası Arsemez tarafından, Eski kahta kalesinin karşısında kurulmuş krallığın yazlık başkenti ve idare merkezi. Güneydeki tören yolunda Mitras'ın kabartma steli, ayin platformu üzerinde Antiochos-Herakles tokalaşma steli ve bunun önünde Anadolu'nun bilinen en büyük Grekçe yazıtı, yazıtın bulunduğu yerden başlayan 158 m. derine inen bir tünel ile yazıtın batısında benzer bir kaya dehlizi bulunuyor. Tepe üzerindeki platformda Mithridathes Callinichos'un mezar tapınağı ve sarayı yer alıyor. Antiochos-Herakles tokalaşma steli, Kommagene Krallığı’nın doğu ve batıyı (Grek ve Pers) birleştirme idealinin sembolü olarak kabul ediliyor.
Batı Teras-Kuzey Teras
Muhteşem bir gün batımının izlenebildiği, doğu terasına benzer şekilde yapılmış batı terasında, tanrılar galerisindeki heykel sıralaması ve heykellerin arkasındaki kült yazısı bazı detaylar hariç aynı. Doğu terasından farklı olarak, tanrılar galerisinin kuzey ucunda, dördünde Kral Antiochos'un tanrılarla selamlaşması, diğerinde aslan figürü bulunan, kumtaşından yapılmış beş kabartma (rölyef) bulunuyor. Aslan horoskop olarak bilinen kabartma, 25.000 yılda bir meydana gelen astrolojik bir olayın sembolize edilmiş hali.
Doğu ve Batı terasın her ikisinde de tanrı heykellerinin tahtlarını oluşturan taş blokların arkasında Grek harfleriyle yazılmış 237 satırlık uzun bir kült yazıtı Nomos bulunuyor.
Batı ve doğu teraslarını birbirine bağlayan 100 metre uzunluğunda bir tören yolu. 80 metre uzunluğunda tamamlanmamış stel kaideleri bulunuyor.
Nemrut Dağı tepesindeki tanrı heykellerinin arasında yer alan Kommagene kralı Antiochos’un heykeli, kralın kendine tanrısal özellikler atfettiğinin göstergesi olarak kabul ediliyor.
Cendere Köprüsü
Kahta Çayı'nın bir kolu olan Cendere Çayı'nın daraldığı yerde iki ana kaya üzerinde tek kemerli olarak yapılan Cendere Köprüsü yer alıyor. Köprü sütunları üzerindeki kitabeye göre Kommagene şehirleri tarafından Roma İmparatoru Septimus Severus (MS 193-211) ile karısı ve oğulları onuruna yaptırılmış.
Yeni Kale
Adıyaman'a 60 km. uzaklıkta Kocahisar köyü yakınında yer alıyor. Kommageneler tarafından inşa edilen Yeni Kale, karşısındaki Arsameia ile birlikte kullanılmış. Romalılar ve ardından Memluklular tarafından restore edilen Kale, en son 1970'lerde kısmen onarılmış. Kale içinde çarşı, cami, zindan, su yolları, güvercinlik kalıntıları ve kitabeler bulunuyor. Kale'den Nymphois'e inen su yolu bir tünelle Arsameia'ya bağlanmış. 80 metreyi bulan bu yolla halen suya ulaşmak mümkün.
Perre Antik Kenti
Kuyucak yolu üzerindeki Pirin Köyü’ndeki kalıntılar 200 civarındaki kaya mezarı ve yerleşim yerine sahip. Antik çağdan kalan bu nekropol ve çevresi Kommageneliler döneminde önemli bir yerleşim merkezi olmakla birlikte, asıl Romalılar döneminde gelişmiş bir kent. Kaya mezarlarının girişleri kabartmalarla süslü ve birbirine geçiş mümkün.
Gerger Kalesi
Kahta’ya 85 km. uzaklıkta bulunan, tarihi Geç Hitit dönemine dayanan kale, Fırat nehrinin batı yakasında yer alıyor. M.Ö. 2. yüzyılda Kommageneliler'in atası olan Arsamez tarafından kurulmuş. Sarp kayalar üzerine, Aşağı ve Yukarı Kale olmak üzere iki bölümde inşa edilen Gerger Kalesi'nin batı surlarında Kral Samos'a ait bir kabartma bulunuyor. İslami dönemde de kullanılan kale içerisinde cami, dükkanlar ve su sarnıçları yer alıyor.
Karakus Tümülüsü
Taç olarak Ankar Dağları doruğunu parlatan konik Antiochos Tümülüsü güneş ışınlarını çevreye yansıtırken, onun cazibesi ile masif dağ yamaçlarına tırmanmadan önce havzanın girişine hakim noktaya kadınlar anıt Tümülüs’ü tesis edilmiştir. (Karakuş)Tesis edilmiştir, çünkü bu çevresel anıtları ile kompleks olan yerleşkenin çevresinde zamanın sosyo-ekonomik tesisleri olması gerekmektedir. Bu mevki gerek ulaşım güzergahı üstünde olması, gerekse Nymphea (Kahta çayı) ve Chabinas çayı (Cendere deresi) havzalarının görüntüsünü kapsamı içinde tutan gözetleme noktasıdır.
Bu önemli ulaşım güzergâhının kadınların anıtsal kült merkezi durumuna getirilmesi, kadınlara verilen önem veya sevgi ve saygıdan kaynaklanmaktadır. Yeşil çayırların solduğu yaz sıcakları başlangıcıyla yaban orkidelerinin süslediği bu aşınmış sırtların çevresi vadilere doğru ormanlarla kaplı olduğu bugünkü kalıntılarından anlaşılmaktadır.
Bu nokta aynı zamanda genel coğrafya üzerinde ki ışıklı (ateş) ve sesli haberleşmenin o günlerin santral noktası, postacıların uğrak yeri olduğu anlaşılmaktadır. Nemrut dağı keşfine 1882 de giden Humann ekibiyle çadırlarını bu Tümülüs eteklerine kurdu. Güney tarafta ki sütun üzerinde duran 2.54 cm yüksekliğinde ki kartal iki bin yıllık gözetlemesini sürdürmesi, korumanın devamının sağlanması gerektiğini anımsatır. Tümülüs’e de adını nu kartal vermiştir.
Ama Humann’a buranın inceleme cazibesini de hatırlatır. Konaklamanın ertesi sabahı Tümülüs’ü inceleme çalışmalarına başlarlar. Von Luschan fotoğraflarını çekerken, Puchstein doğu taraftaki sütün üst kasnağında ki sütun başının altında keşfettiği kitabeyi çözmeye çalışmış. Basmakalıp metoduyla yazıları örnekleyerek tesisin anlamını çözüyordu.
Kitabede Kommagene Kralı Mithradates, “annesi İsias’ın kızkardeşi Antiochis ile onun kızının beraberce gömülü olduğunu bildirmektedir.” (1) Antiochos’da kendisini tanımlarken kız kardeşini seven ve (Kallinikos) hep güzel yenen (zaferler kazanan) Kral olarak tanıtmaktadır. Bura da ki söylem iki yorumla anlatılabilir. Birincisi kız kardeşinin de kendine rakip olarak gördüğünden taht varisi olarak onu hoşnut etmesi ve de kardeş olarak sevmesi. Diğer ikinci değerlendirme ise o çağlarda töresel olarak aile içi evlenmeler ve sevişmelerdir. Ancak genetik biyoloji kanunları gereği sakat doğumlar olması muhtemel olduğundan ve de belge kitabelerden de böylesi durumlara rastlanmadığından birinci olasılık daha doğru olduğu anlaşılmaktadır.
Tümülüs’ün güney yamacında ki oyuntu çukurluğu önceden de bulunduğu ve mezar odasına girildiği düşüncesi 1938 li yıllarda ki keşifle Tümülüs merkezinin korunmuş olmadığını gösteriyordu. Bu merak 1967 yılında ki sondaj keşfiyle, Tümülüs’e tahrip edici ve dağıtıcı hafriyat yapmadan inceleme imkânı vermiştir. “1967 Ağustosunda nihayet mezar odasının yerinin tespitine girişildi.” Sondaj aleti “her türlü arazide hareket edebilen, önden ve arkadan çekişli 16 ton ağırlığında bir delme arabasına monte edilmişti. Tecrübeli sondaj ustası Heinrich Ölmann birkaç deneme yapıp başarısız kaldıktan sonra, nihayet geri vitesle dik güney yamacından tümülüse çıktı ve delme aletini tepeye yerleştirdi.”(1)
“Su zarar vermesin diye tazyikli hava ile delmeye karar verdik. Sondaj kulesi en kısa zamanda çalışmaya başladı. Sonuçlar alındıkça Tümülüs’ün daha dayanıklı olması için katlar halinde inşa edildiği anlaşılıyordu. 50-100 cm lik kesme taş katlarının peşinden mil tabakaları geliyor ve böylece muntazaman değişerek gidiyordu. Kesme taş kütlelerinin granit, porfir, bazalt ayrıca kuarsit ve kireç taşından olduğu anlaşıldı.” Biraz saptırmayla yeniden başlanan sondaj da “ 13 metre derinlikte alışılmış profil birdenbire değişti: Çıkarılan malzeme şimdi sert dolomit kireciydi.” “Bu malzeme sütunların yapımında da kullanılmıştı.” (1) 13.50 metre de kireç geçilmiş basınç düşmüş yumuşak kumlu zemine varılmış, 20 metre derinliğe kadar inilmiş, daha altta yine kesme taş başladığı tespit edilmiştir. Ancak bu çalışmalarda 22 adet açıklanan sondaj işlemiyle görülmeyen bir iç tahribat yapıldığı anlaşılmaktadır.
Bu keşifler sırasında tespit edilebilen kitabelerden bu Tümülüs’ü kimin yaptırmış olduğu sorusuna cevap: Kitabede bu Tümülüs’ü yaptıran şahıs, kendisini Büyük Kral Mithradates (mitras tarafından armağan edilen)(2) olarak adlandırmaktadır. Bu Antiochos’un babası ve kendinden sonra gelen oğlunun adıdır. Bu adlandırma ile I. Ve II. Mithradates arasında kalınmaktadır.
Ancak, Puchstein doğu taraftaki sütun kasnağı kitabesinden I.Mithradates’in yaptırdığı sonucuna varsa da, 1938 de ki ziyarette “Tümülüs’ü yaptıranın II. Mithradates olduğunun kanıtı, batı yönde ki sütun abukasında (sütun başlığı tablası) olduğu tespit edilmiş. Dürbünle görülemiyecek yerde olması nedeniyle de Humann ve Puchtein bunun farkına varamamışlar, kesin çözüm 1979 yılında Jörg Wagner tarafından ispat edilmiştir.” Kral Antiochos kız kardeşini seven kral olarak kız kardeşinin ve annesinin mezarının kendinden sonra gelen oğlu tarafından yaptırılması da en uygun düşüncedir.
Bu Tümülüs’e benzer diğer bir Tümülüs’te Besni Dikilitaş köyü güney batısında ki Kızıldağ üstünde ki Sesönk Tümülüs’üdür. Bu Tümülüs Kommagene Krallarının üçüncü anıtmezar alanı olarak önemli sırlar saklamaktadır.
Bayanlar Tümülüsü
Bayanlar tümülüsü ismi Tümülüsün bayanlar için inşa edildiğidir. Adıyaman - Kahta ilçesine 12 kilometre mesafe yer alan bu Tümülüs, 35 metre yüksekliğinde, Yakınında bulunan Kahta Çayı taşlarından inşa edilmiştir.
İster Osman Hamdi Efendi isterse Prof. Karl Dörner tarafından yapılan kazı Tümülüslün güney cephesinden yer almaktadır. Kazılarda ne tür sonuç alındığına dair net bir bilgi yoktur. Açılmış bir mezarın varlığından söz edilir ki bana göre; bölgenin zemini çok kolay işlenen pur taşıdır. Büyük ihtimalle diğer bahsi geçen mezarlarında pur içinde yer alabileceğidir.
Çünkü ister nemrut Tümülüsü isterse Karakuş tümülüsü mimari ve çevre düzenlemeleri (terasları) ile Anadolu'daki diğer Tümülüslerden ayrılmıştır. Aynı şekilde Nemrut Tümülüsüne vurulan bir kaç tüne sisteminden de sonuç alınamamış, yapılan araştırmaya göre mezar odasının zemin ana kaya içinde olacağı hesaplanmıştır. Medeniyetlerin aynı olması, Mezarların saklanma mantığının da aynı olacağı görüşünü güçlendirmektedir. Kommagene Kralllığının soylu kadınlarının gömülü olduğu bu tümülüsten Nemrut Dağı çok rahat görünmekte ve sanki kadınlar buradan Nemrut'a bakarcasına yatmaktadırlar. Kommagene Kralı 2. Mithridates tarafından annesi İsas adına yaptırılan bu anıt mezar, sütün üzerindeki "kartal"dan dolayı Karakuş Tümülüsü olarak halk arasında anılagelmiştir. Antiokhos'tan sonra tahta oğlu 2. Mithridates geçti. Kommagene Roma İmparatorluğu'na yenilmiş ve 2.Mithridates'in yönetimindeki Kommagene Suriye'nin önce uydusu sonrada eyaleti haline gelir.
Bu arada Romalılara karşı verilen savaşta oğlunu kaybeden Part Kralı'nın acısı o kadar derindir ki kendi arzusuyla tahtından feragat eder. Velihat prensin dedesi Antiokhos'un Kommagene'yi riske atarak krallığına sığınan Part askerlerini koruması da babanın üzüntüsünü hafifletmemiştir. Part Kralının yerine oğullarından biri geçer. Bu acımasız bir hükümdardı ve tahtını tehlikeye atacağına inandığı, Laodike ve onun çocukları dahil, kimseyi öldürtmekten kaçınmaz. 2.Mithridates kız kardeşini Kommagene topraklarındaki Karakuş mezar tepesine gömer. Laodike'nin kabrine üzerinde 'o tüm kadınların en güzeliydi' yazan çok güzel bir taş yazıt koyar.
Mithridates Karakuş'u Kahta Çayı'nın kıyısında yaptırmıştır. Annesi İsias, diğer bir kızkardeşi Antiochis ve onun kızı Aka da orada yatmaktadırlar. Mithridates yazlık malikanesinin terasından derin çaya inen baş döndürücü vadiyi ve Karakuş'un seyreder böylelikle ölümlerinden sonra da sevdiklerini yanında hissedebilirdi. Kıskanç kardeş 2. Antiokhos 2. Mithridates'i tahttan indirmek istiyordu. Bu nedenle Roma senatosu 2. Antiokhos'u ölüm cezasına çarptırdı.
Doğu, batı ve güney yönlerde dörder sütun varken günümüze doğuda iki batıda ve güneyde birer sütun kalmıştır.
Doğu sütunlarının üstünde birinde yıkık aslan heykeli, diğerinde ise üstündeki figür tamamıyla yıkılmış bir sütun durmaktadır; Bu iki Batıdaki tek sütunun üstünde ise hala yok olmamış bir kabarma vardır. Bu tokalaşma stelinin hemen yanında yerde olan ve tahrif edilmiş bir Aslan heykeli parçası vardır. Sütun yan yana dikilmiştir ve hala ayakta durmaktadır. En güzeli ve göze batanı ise "Karakuş" isminin buraya verilmesine sebep olan güneydeki sütundur. Karakuşa gidenler araba ile bu sütunun önüne kadar giderler. İşte bu sütun üzerindeki Kartal heykeli hala sağlam durmaktadır.
Cendere Köprüsü
Adıyaman'da Cendere çayı üzerinde yer alan ve dünyanın hâlen kullanılmakta olan en eski köprülerinden biri olarak anılan tarihi köprü. Adıyaman’a 55 km mesafede, bugün Eskikale olarak bilinen bir antik yerleşim bölgesinde bulunmaktadır. Kahta ve Sincik’i birbirine bağlar. Romalıarın yaptığı 2. en geniş kemerli köprüdür. 120 m uzunluğunda ve 7 m genişliğindedir. Herbiri 10 ton ağırlığında 92 kayadan meydana gelir.
Köprünün üstündeki Latince bir yazıttan anlaşıldığına göre Roma İmparatoru Septimius Severus (193-211), karısı ve oğulları adına yaptırılmıştır. Orijinalinde 4 korint sütun bulunduğu Kahta tarafındaki ikisinin Septimius Severus ve eşine, Sincik tarafındaki ikisinin ise oğullarına adandığı biliniyor. Ancak oğullardan Geta’ya ait olan sütun, onu öldüren ve kardeşine ait her şeyi yok etmek isteyen Caracalla adlı kardeş tarafından yıktırılmış.
Köprü 1997’de bakımdan geçmiş ve üzerinden 5 ton ağırlığa kadar olan taşıtların geçmesine izin veriliyordu. Yeni köprü yapıldığından araç geçişi tamamen yasaktır. 500 metre doğusuna yeni bir köprü daha yapılmıştır.
NEMRUT DAĞI VE KOMMAGENE
Tuluyhan Uğurlu, 6 Eylül 2003 yılında Mezopotamya'nın zirve noktası Nemrut Dağı tümülüsünde tüm dünyanın barış ve kardeşliği için çaldı. Uğurlu'nun piyanosu büyük güçlükle dağın zirvesine çıkarıldı. Tuluyhan Uğurlu için konserin tek bir amacı vardı: Doğu ve Batı’nın kardeşliğini vurgulamak ve 21. Yüzyılda hala süren inanç kavgalarına 2000 yıl öncesinden önemli bir mesajla karşılık vermek…
Günümüzden 2000 yıl önce, Anadolu'nun eşsiz bir köşesinde, en kutsal yer olarak Nemrut Dağı'nı seçmiş bir krallık hüküm sürdü. Kommagene adındaki bu krallık, uzun yıllar Asur egemenliğinde kaldıktan sonra zorlu savaşlar vererek bağımsızlığını kazandı. Kommagene’nin sınırları Malatya, Adıyaman’dan dönemin efsanevi kentlerinden Zeugma’ya kadar uzanıyordu.
Kommagene’nin önemi Roma ordusunun Anadolu’ya girmesinden sonra unutulmuş, bu büyük uygarlık zamana yenik düşüp, tarih sahnesinden çekilmişti. Keşif öyküsü Osmanlı’nın Almanlarla ortak olarak inşa ettiği Anadolu-Bağdat Demiryolu yapımı sırasında Alman Mühendis Karl Sester’in Malatyalı köylülerden duyup, onlarla birlikte tırmandığı Nemrut Dağı zirvesindeki dev heykelleri görmesiyle başlamıştı. Sester, Berlin’deki Prusya Kraliyet Bilimler Akademisi'ne yazdığı mektupta heyecanla gördüklerini anlatınca Profesör Otto Puchstein, buraya gelmiş ve Kommagene Uygarlığı bilim dünyasının araştırmalarıyla gün ışığına çıkmıştı.
Kommagene Krallığı, Toros Dağları'ndaki çeşitli yolların birleştiği noktada bulunan, Suriye'nin kuzeyi, Hatay, Pınarbaşı, Kuzey Toroslar ve doğuda Fırat Nehri'nin çevrelediği, Adıyaman, Kahramanmaraş ve Gaziantep illerini kapsayan bir coğrafyaya yayılıyordu. M.Ö. 1. Yüzyılda kurulan Kommagene M.S.72 yılına kadar bu bölgede yaşamını sürdürdü.
1. Mithradates, Kommagene'nin en önemli kralıydı. Onu bu kadar önemli yapan şey, büyük hedefleriydi. 1. Mithradates’in amacı Batılıların, yani Yunanlıların dini ile Doğulu Perslerin dinini birleştirmekti. Böylece bir dünya dini yaratacak, Nemrut Dağı'nı onun merkezi yapacak ve bu dinin buradan tüm dünyaya yayılmasını sağlayacaktı.
2. Kral Mithradates’in oğlu Antiochos ailesinden Yunan ve Pers kültürün karışımı bir eğitim aldı. Annesi Kraliçe Laodike Büyük İskender’in soyundandı, babası ise Perslerin ‘kralların kralı’ dedikleri 1. Darius idi. Anthiochos çok genç yaştayken babası onu bir Seleukos prensesi olan İsias Philostorgos, ile evlendirdi. Bu evlilik tamamen politik bir amaç uğruna planlanmıştı ve aşkla pek ilgisi yoktu.
Mithradates tahtını oğluna bıraktıktan sonra onu gözetmeye devam etti. Nemrud Dağı’ndaki tapınağı birlikte tasarladılar. Tapınak Mithradates'in temellerini attığı tanrılarla yapılan sözleşmenin merkezi olacaktı. Antiochos babasına çok derin bir saygı duyar ancak annesi Laodike’yi her şeyin üstünde severdi. Birçok yazıtta kendisini ‘annesini seven kişi’ olarak kaydettirmiştir. Annesine tanrıça anlamına gelen Thea ismini verdi.
Nemrud Dağı tanrılarının heykelleri arasında annesini kendisiyle birlikte ölümsüzleştirdi. Tanrı Zeus’un soluna Kommagene Kralı, Theos olarak kendisini, Zeus’un sağına da Kommagene’nin Anası, Thea, olarak annesi Laodike’yi yerleştirdi.
KOMMAGENE’DE SANAT
Kommagene’nin tamamen kendine özgü bir sanat geleneği vardı. Bu gelenek Yunan ve Pers sanatlarının eşsiz bir senteziydi. Antiochos sanata destek verdi. Meclisinde sanatçıları ve bilginleri toplardı. Bunlara ‘aralın arkadaşları’ anlamına gelen philoi denirdi.
Kral Mithradates zamanında sanatta doğu etkisi ağır basmaktayken Kral Antiochos dönemi sanatı daha doğalcı (naturalist) ve daha az stilize (geleneğe uygun) bir uslup kazandı. Antiochos Yunan kültürünü tercih etmiş ve kendine ‘Yunanlıların ve Romalıların dostu’ adını vermişti. Dağın zirvesindeki heykeller Kommagene sanatının ihtişamını belgeler. Orada doğu ve batı tam bir uyumla kaynaşır.
Batı Terası’ndaki Antiochos başında formu bozabilecek tüm ayrıntılardan arındırılmış çok güzel bir örnektir. Heykelde süslü bir sakal, takı ya da başka bezemeler yoktur. Sade ve dinamik bu eser bugün bile ebedi güzelliğiyle görenleri heyecanlandırır.
ROMA SAVAŞLARI
Romalılar batı Anadoluya ilk adımlarını atar atmaz Bythinia, Pisidia, Galatia ve Cappadocia gibi Küçük Asya krallıklarını birer birer ele geçirmeye başladılar. Pergamum’dan sonra İ.Ö. 80 dolaylarında Bythinia ve Pisidia’yı egemenlikleri altına aldılar. Aynı sıralarda Partlar da Kommagene sınırlarına varmışlardı. İ.Ö. 69’da Kommagene’nin başkenti Samosata (Samosata) kuşatıldı. Ancak hiç umulmayan bir şey oldu. Romalı askerler daha önce hiç görmedikleri bir maddeyle bombalanıyorlardı. Romalı tarihçi Plinius “Onun vurduğu asker silahıyla beraber yanıyordu” diye yazmıştı. Anlaşılan Kommagene dışında bilinmeyen bu gizli silahın sebep olduğu korku çok büyük olmuştu.
Samosata düşmedi, Roma ordusu geri çekildi. Ancak Kommagene için durum gerginliğini korumaya devam ediyordu zira bir yanlarında sömürgeci savaş tutkunu Romalılar, diğer tarafta güçlü Part ülkesi vardı. İ.Ö. 64’de Romalılar istilalarına devam ettiler. Bu devirde Roma’nın Kommagene Krallığı dışında Küçük Asya’da egemenliği altına almadığı devlet kalmamıştı.
Kommagene’nin stratejik konumu Roma’nın doğuya doğru genişlemesinde hayati önem taşımaktaydı. Ya burası da istila edilecek ya da genişlemekten vazgeçilecekti. Antiochos Partlarla ilişkisini güçlendirmesi gerektiğini biliyordu. Bu amaçla kızı Laodike’yi Part kralına eş olarak verdi. Bu evlilikten bir erkek çocuk dünyaya geldi, Pakoros. O babasının gözdesi ve tahtının tek varisiydi.
Küçük Asya’da savaşlar sürürerken, Roma da hayli karışıktı. Sezar’ın öldürülmesiyle Roma İmparatorluğu bölündü. Markus Antonius doğuyu Oktavianus batıyı aldı. İ.Ö. 38’de Markus Antonius Part ordusunu yendi ve veliaht prens Pakoros’u öldürdü. Annesi Laodike ve Part Kralı olan babası derin bir acıya düştüler. Antiochos kızı ve damadının acısını paylaştı ve onlara yardım etmek istedi.
Antiochos savaştan kaçarak Kommagene’ye sığınanları himayesini altına aldı ve onları Marcus Antonius’a teslim etmeyi reddetti. Savaş istemeyen Antiochos esirlere karşılık, 25 bin ton gümüşe eşit olan 1000 talens teklif etti. Zenginliğiyle ünlü Kommagene’nin tüm altın ve gümüş varlığına göz koyan Markus Antonius sığınmacılara karşılık olarak Kommagene’nin tüm servetini istedi. Antiochos’un bu teklifi kabul etmesi söz konusu olamazdı.
Markus Antonius küçücük bir krallıktan gelen bu cevabı büyük bir hakaret olarak görerek askerlerine derhal Kommagene’yi kuşatmalarını emretti. Ancak beklenenin aksine, Samosata kuşatması istenildigi gibi gitmiyordu. Markus Antonius, yanında Judea Kralı Herod da olduğu halde ordusunun başına geçti. Zaferin yakın olduğuna emindi. Ancak beklenen olmadı ve az sayıda olmalarına rağmen kendileri ve atları zırhlarla kuşanmış Kommagene savaşçıları Roma ordusunu geri püskürttüler.
Ancak 1. Anthiochos’un tüm bu sıkıntılı yıllar sonunda sağlığı bozulmuştu. Savaştın kısa bir süre sonra öldü ve babasının yanına Nemrut Dağı zirvesindeki tümülüsün içine gömüldü. Yerine oğlu 1. Mithradates geçti ama o babasının zekasına sahip bir imparator olamadı. Kommagene zaman içinde eriyip, gidecekti.
Kommagene devrinin kapanışıyla Nemrud sadece dağ rüzgarlarının ve yolunu kaybeden çobanların ziyaretleriyle irkileceği uzun uykusuna daldı. Ta ki, Osmanlı’nın son döneminde devasa heykellerin bulunuşuna kadar…
DOĞU İLE BATIYI BİRLİKTE YAŞAMAK
1. Anthiochos, babası 1. Mithradates gibi Doğu ve Batı kültürlerini birleştirmeyi hayal etmişti. Bu hayaline ulaşmak için elinden gelen her şeyi yaptı. Nemrut Dağı'nın 2.150 metre yükseklikteki zirvesinde yapımına başladığı görkemli kutsal alan ve mezar anıtı ne yazık ki ölümünden önce bitirilemedi. Oğlu Kral I. Antiochos da devam etmedi çalışmalara, mezar anıtı yarım kaldı. Kutsal alanın doğu ve batı yamaçlarında teraslar üzerinde yaptırdığı heykeller ise Nemrut'un sert hava koşullarıyla boğuşarak yüzyıllarca ayakta kalmayı başardı. Antiochos'un ölümünden sonra fikirleri de unutuldu, yaratmayı düşündüğü din kendisiyle birlikte öldü. Ama yine de yaptırdığı heykellerle kendinden yüzyıllar boyu bahsettirdi. Kommagene'de tanrılar ve krallar adına yaptırılmış heykeller dışında kraliyet mensubu kadınlar için yaptırılmış bir anıt mezar bulunur.
Antiochos bu kutsal alanı teraslar halinde tasarlamıştı. Kutsal kabul edilen teraslarda yer alan heykellerin sırası aynıydı. Bu tanrılardan her biri hem Doğu hem Batı tanrılarını temsil ediyor ve bu nedenle iki ayrı isimle anılıyorlardı. Yüzleri doğuya ve batıya çevrili Pers ve Yunan tanrıları Kral Antiochos'un bu iki kültürü birleştirme amacını da simgeliyordu.
Antiochos yaptırdığı heykellerin arka yüzüne 200 satırdan oluşan vasiyetini yazdırdı. Yazıtta kendinden sonra gelecek kralları tapınağı güzelleştirmeleri için görevlendiriyor, ibadet için gelenleri övdüğü gibi, kötü niyetle gelenlere beddua ediyordu. Antiochos, kutsal alanı ziyarete gelenlerin en iyi şekilde ağırlanmasını istedi ve bu amaçla rahipleri en iyi şaraplarını sunmalarını emretti. Hatta törenlerin çok renkli geçmesi için müzisyenleri bile görevlendirdi. Ama Antiochos'un bütün bu titizliğine rağmen vasiyette yazılanlar yerine getirilmedi.
Kral 1. Anthiochos burada yer alan yazıtlarda özetle şunları söylüyordu:
"Ata hükümdarlığını devraldığım zaman, dindarlığımın bir sonucu olarak, tahtıma bağlı krallığı tüm tanrıların ortak yurdu yaptım. “Zamanın akışı içinde her kim, bu kanunu ve bize ibadeti korur ve sürdürürse, benim hayır dualarımla anılacaktır. Tüm rahmetli atalar ve tanrılar ondan razı olsun. Her kim ki, bu düzenin kutsal geçerliliğini bozar ya da zarar verir, ya da gerçek anlamını değiştirmeye yeltenirse, yalnız kendisi değil, aynı zamanda tüm soyu sopu rahmetli atalarımın ve tüm tanrıların hışmına uğrasın”
KRAL ANTHİOCHOS'UN NEMRUT DAĞI ZİRVESİNDE YAZDIĞI VASİYETİ
Kral Mithradates Kallinikos'un ve Anasever Kral Antiochos Epiphanes Kallinikos kızı Tanrıça, Kraliçe, Kardeşseler Laodike'nin oğlu Tanrı, Adil ve Epiphanes, Roma ve Helen Dostu, Muzaffer Büyük Kral Antiochos, kutsanmış taht kaidelerine dokunulmaz harflerle kendi lütufkârlığından kaynaklanan eseri, ebediyete intikali için yazdırdı.
Ben, Dindarlığın biz insanlar için bütün iyilikler içinde sadece en güvenilir dost olduğuna değil, aynı zamanda en tatlı haz olduğuna da inandım ve bu inanca hem talihli iktidarımın, hem de bu iktidarın takdis edilmiş icraatının kaynağı olarak sahip oldum. Tüm hayatım boyunca Kraliyetimdeki bütün insanlar karşısında, dindarca davranışı en güvenilir savunma aracı ve eşi bulunmaz bir haz kaynağı olarak gören bir insan sıfatıyla durdum. Bu nedenle, beklenenin tersine, büyük tehlikeleri savıp, ümitsiz durumların üstesinden geldim ve uzun yıllar mutlu bir yaşam sürdüm.
Ata hükümdarlığını devraldığım zaman, dindarlığımın bir sonucu olarak, tahtıma bağlı Krallığı tüm tanrıların ortak yurdu yaptım. Onları, şekli temsillerini kendi soyumun talihli köklerinin geldiği Pers ve Helenlerin eski usullerine göre çeşitli biçimlerde yapmak suretiyle, kurbanlar keserek ve şölenler düzenleyerek, eskiden beri insanlar arasında ortak bir adet olduğu üzere, onurlandırdım. Onursal duyguları somut ifadeye dönüştürmek ise benim hak bilir düşüncemin bir buluşudur.
Zamanın tahribine dirençli bu tapınaksal mezarın temellerini göksel tahtların yakınında atmaya karar verdiğimde, bu kutsal mekan, sadece ileri yaşıma rağmen hâlâ sıhhat ve selamet içinde olan bedenimi saran kılıfa, tanrının sevdiği ruhum Zeus Oromasdes'in göksel tahtlarına yolcu olduktan sonra, ebedi bir istirahat gah olsun istemedim; buranın aynı zamanda bütün tanrıların ortak tahtları olmasını da kararlaştırdım. Çünkü benim çabalarım sonucunda orada sadece kahraman atalarımın şu gördüğün resim dizeleri bulunsun istemedim; daha çok da, bu kutsal tepe üzerinde tanrıları temsil için kutsanarak dikilen ilahi bir figür, artık ıssız kalmayacak bu mekanı tanrılar karşısında ifa ettiğim dindarlığın bir kanıtı olarak görsün istedim.
İşte, gördüğün gibi, tanrılara gerçekten lâyık oldukları bu heykelleri diktirdim: Zeus Oromasdes'in, Apollon Mithras Helios Hermes'in, Artagnes Herakles Ares'in ve her şeyi besleyen vatanım Kommagene'nin heykelleri. Aynı taştan ve aynı tahtlar üzerinde duaları işiten tanrıların yanına kendi heykelimi de koydurttum. Böylece ulu tanrıların ezeli saygınlığını kendi genç bahtıma çağdaş kıldım. Ve böylece onların kraliyete ilişkin olarak giriştiğim işlerde sık sık ve somut olarak, alicenap bir yardım olarak bana tevcih ettikleri sonsuz ihtimam ve himayelerinin hakkaniyetli bir taklitçisi oldum.
Kurban törenlerinin çeşitli biçimlerde yapılmasını sağlamak amacıyla kâfi derecede arazi ayırdım ve onlardan sağlanacak gelirlere el sürülmemesini buyurdum. Sürekli bir kurban hizmeti kurdum ve seçkin rahipler tayin ettim; onları Pers giysileriyle donattım; tören ve tüm onursal hizmetleri benim sanıma ve tanrıların yüceliğine yaraşır biçimde düzenledim.
Kurban hizmetlerinin sürekliliği için, eskiden beri var olan ve müşterek bir hukuka dayanan kurban törenlerinin yanı sıra, Krallığımda yaşayan tüm insanların, hem tanrılara karşı vecibelerini yerine getirmeleri hem de bizi onurlandırmaları maksadıyla yeni ihdas edilen bayramları kutlamalarını kural olarak koydum. Böylece bedenimin doğum günü olan Audnaios ayının 16. gününü ve taç giydiğim Loos ayının 10. gününü yüce tanrıların yeryüzüne zuhur edişlerine vakfediyorum; çünkü bunları ben talihli hükümranlığımın menşei ve tüm Krallığımdaki genel saadet ve refahın sebebi olarak telakki ettim. Bunlardan başka kurbanların daha zengin ve şölenlerin daha mükemmel olması için ve yılda bir kutlanmak üzere iki günü daha bayram olarak tahsis ettim. Ülke halkını toplantı, yani şölenlere katılım amacıyla, köy ve kentlere göre gruplara ayırdım ve bayramları herkesin en kolay erişeceği en yakın kült yerlerinde kutlanmak üzere düzenledim. Geri kalan zamanı, yani doğum günüme tekabül eden 16. ve Diademi takdığım güne tekabül eden 10. günü, her ay tekerrür etmek ve rahipler tarBu düzenlemelerin daimi olması için, tanrıların buyrukları doğrultusunda kutsal bir kanun vakfettim ve bunu dokunulmaz kıldığım steller üzerine yazdırdım; çünkü bunların sürekli korunması aklıselim sahibi kişiler için dindarca bir iştir; sadece bizim onurumuz için değil, aynı zamanda her ferdin kendi talihi uğruna bel bağladığı en aziz beklentiler için de bu böyledir. Sonsuz zaman kaderin bir cilvesiyle tüm insanlar arasından hangi soyu bu ülkenin mirasına oturtursa, o insan soyu için bu kanunu korumak bir vecibe olmalıdır; Şunu bilerek ki, kraliyetin rahmete kavuşmuş soyunun intikamı ağırdır, ihmal ve cürümden gelen din düşmanlığını eşit derecede cezalandırır ve takipçisi olur; kutsanmış atalarımın kanunu hakarete uğramışsa, merhamet tanımaz cezalar verir. Zira dindarca yapılan her iş kolaydır; ama dinsizliğin sonu zorunlu olarak sefalettir. Bu kanun benim sesimi duyurdu, tanrıların vahyi ise ona geçerlik kazandırdı.
Tarafımdan hem tanrılar ve hem de resimlerini Toros uçurumlarının zirvesine, bedenimi saran bu kutsal mezarın yanı başına çepeçevre kutsayarak dizdiğim rahmete kavuşmuş atalarım için tayin edilen hâlihazırdaki rahip ve gelecekte bu görevi devralacak olan rahip, bütün diğer görevlerinden azad olunmalı, engel olunmadan ve bahane bulunmadan bu kutsal tapınak mezardaki görevini kült törenlerine ve kutsal heykellerin uyarınca süslenmelerine vakfederek ifa etmelidir. Her ay ve her yıl tüm yıl boyunca sürekli kutlanmalarını emir buyurduğum tanrıların ve benim doğum günlerimizde bu rahip, ata geleneği icabı takdir edilmiş olan Pers giysisini giyerek, tanrıların dindar onurlarına vakfettiğim bütün heykelleri altın çelenklerle süslemelidir. Rahmetli soyumun aziz menfaatlerine adadığım köylerden sağlayacağı gelirle bu sunaklar üzerinde bol bol tütsü ve kokulu otlar sunmalı ve besili kurbanlıkları tanrıların ve bizlerin onuruna yaraşır biçimde kurban etmeli, kutsal masaları uyarınca bol ziyafet malzemesiyle donatmalı ve testileri suyla karıştırılmış bol miktarda şarapla doldurmalıdır. Buraya gelen yerli ve yabancı bütün ahaliyi büyük bir ihtimamla karşılamalı ve bir araya gelen cemaate herkesin eşit derecede keyif alacağı bir şölen hazırlamalıdır. Kendisi için de, adet olduğu üzere, rahiplik makamının onursal hakkı olarak pay ayırmalıdır; bunu yaparken geri kalanların da l&#ucirc;tfumdan serbestçe yararlanmalarını sağlamalıdır, öyle ki, her bir kimse, kutsal günlerde kafi miktarda yiyecek içecek alabilmek için, gözetildiği hissine kapılmaksızın şölenin keyfini çıkarsın ve dilediği köşede, istediği kadar yiyip içsin. Tapınak hizmetine sunmuş olduğum içki kupalarını ise, ancak kutsal alanda birlikte bulundukları sürece kullanabilirler.
Tanrılar için ve kendi onuruma tanrısal istem doğrultusunda vakfettiğim bu tapınak kölelerini ve onların çocuklarını ve bu soyun tüm zaman içinde gelecek nesillerini hiç kimse, ister kral olsun ister hükümdar, ister rahip olsun ister yönetici, ne kendine köle yapmaya ne de bir başkasına herhangi bir şekilde satmaya, ne de onlardan birine bir kötülük yapmaya ve görevlerini yerine getirmekten menetmeye izinlidir; tam tersine rahipler onlara ihtimam göstermeli, krallar ve yöneticiler ve özel bütün kişiler onlara yardım etmelidirler. Böyle davrananlar tanrılar ve rahmetli atalarım nezdinde dindarlığın sonucuna nail olacaklardır.
Aynı şekilde, şurdaki tanrılara adadığım köyleri kendi mülkiyetine geçirmek, satmak ya da bir başka kurala bağlamak, ya da bu köylere veya bunların tanrıların dokunulmaz mülkü olarak vakfettiğim gelirlerine herhangi bir şekilde zarar vermek, kimsenin hakkı ve haddi olmayacaktır. O halde, cürümün bir başka türüne ya da bir hakarete veya kendi vakfettiğim kurban şölenlerinin ve toplantılarının şan ve şöhretimiz aleyhine bertaraf edilmesine vesile olacak uygulamalarda bulunmak, hiç kimsenin yanına kâr kalmayacaktır.
Her kim ki ama, bu düzenin kutsal geçerliğini ya da ölümsüz iradenin teyit ettiği rahmet abidesini bozar ya da zarar verir ya da gerçek anlamını değiştirmeye yeltenirse, yalnız kendisi değil, aynı zamanda tüm soyu sopu rahmetli atalarımın ve tüm tanrıların hışmına uğrasın, ta ki cezasını tamamıyla çekinceye kadar.
Tanrılara ve atalara karşı gösterilmesi kutsal bir görev olan dindarlığın bir örneğini ben, birçok diğer vesilelerle olduğu gibi, buradaki eserlerimle de çocuklarımın ve torunlarımın gözleri önüne sermiş bulunuyorum ve inanıyorum ki, onlar bu güzel örneklere özenip, soyumuzun geleneksel onurlarını sürekli artıracak ve bana benzer biçimde kendi yaşamlarının doruk noktasında soyumuzun ününe ün katacaklardır.
Pers ve Makedonya ve Kommagene ülkesindeki bütün tanrıların ilgi ve rahmetinin böyle hareket edenlerin üzerinde olmasını niyaz ediyorum. Zamanın akışı içinde her kim, bu ister bir kral ister bir hükümdar olsun, bu ülkenin yönetimini devraldığında, bu kanunu ve bize ibadeti korur ve sürdürürse, benim hayır dualarımla, tüm rahmetli atalar ve tanrılar ondan razı olsun; bu kanuna karşı gelen ve tanrılara saygısızlıkta direnenin ise her türlü felaket başına gelsin.
NEMRUD
1. Nemrud: Tanrıların Tahtı
2,206 metre yüksekliğinde, bölgeye tamamen hakim bir konumda olan Nemrud Toros sıradağları arasında bir dağdır. Hangi yönden bakılırsa bakılsın dağın zirvesini görmek mümkündür. Dağ, sadece yaz aylarında ulaşıma açıktır ve yılın geri kalan süresi boyunca kar ve buzla kaplıdır.
Kommagene'nin son rahibinin, Kral 4. Antiochos'un Romalılara yenilmesinden sonra, tahminen İ.S. 72 yılında, Nemrud Tapınağı'nı terk ettiği sanılmaktadır. Takip eden iki bin yıl boyunca burada yatmakta olan kralları sadece rüzgarların uğultusu rahatsız edecektir.
Sonradan bölgeye yerleşen Hırıstiyan ahali tapınağın başlangıcı hakkında tamamen bilgisizdiler ve onun Eski Ahit'te adı geçen efsanevi Nimrod'un eseri olduğuna inanıyorlardı. Bu nedenle ona dünyanın ilk büyük hükümdarı olan Nemrud adını verdiler.
Nemrud Dağı 19. yüzyılda Alman bilgin Karl Sester tarafından keşfedildi. Sester'in bu muhteşem tapınak karşısında duyduğu şaşkınlık tapınağın o güne dek çizilen hiç bir Küçük Asya haritasında gösterilmemiş olmasından duyduğu şaşkınlıktan tahminen daha az olmuştur.
Keşfi takiben Türk arkeolog Osman Hamdi Bey dağdaki ilk kazıyı başlattı. Çalışmalar zaman içersinde Türk, Alman ve Amerikalı arkeologlar tarafından sürdürülerek bugüne getirildi. Bu çalışmalar arasında Profesör Derner ve Profesör Goell ve Profesör Şahin'inkiler en kayda değer olanlarıdır.
Kurucusu Antiochos tapınağın sadece kendi hierothesion'u (tapınaksal anıtmezar) değil yeni bir dinin de merkezi olmasını istemişti. Bu yeni dinin Pers Part dünyasını Grek Roma dünyasıyla barış içinde kaynaştırması amaçlanıyordu ve Nemrud Dağı'nın zirvesinden tüm dünyaya yayılacağına inanılıyordu.
Dağda üç teras vardır: Doğu, Batı ve Kuzey. Bu terasların yeterince geniş olabilmesi için Kommagene inşaatçıları dağın tepesini neredeyse tamamen kesmişlerdi. O kadar ki sadece Doğu Terası için 1,500 metre küp masif kaya traşlanmıştı. Batı Teras'ında, zirvenin solunda, yer alan 10 metre yüksekliğindeki yontulmuş kaya yapılan işin büyüklüğü hakkında bize bilgi vermektedir.
Nemrud Dağı'nın tepesindeki tumulus 50 metre yüksekliğinde ve 150 metre çapında olmaktadır. Antik tören yolu tümülüsün çevresini dolanmaktadır.
2. Doğu Terası
Yıpranmış bir taş merdiven sizi Doğu Terası'na ulaştırır. Meydana vardığınızda göreceğiniz ilk tablo yüksekte kurulmuş tahtlarında yanyana oturan beş devasa heykel ve hemen önlerinde yatan kopuk başları olacaktır.
Grek ve Pers isimleriyle anılan tanrılar soldan sağa şu şekilde sıralanmışdır:
Apollon / Mithras / Helios / Hermes
Tanrıça Kommagene
Zeus / Oromasdes
Tanrı-Kral Antiochos 1
Artagnes / Herakles / Ares
Tanrıların alışılmışın dışında ayakta değil de tahtlarında oturur halde anıtlaştırılmasının sebebi Nemrud Dağı'nın tanrıların evi olarak görülmesi olsa gerek. 'Burada göksel tahtlar kuruludur,' demektedir Kral Antiochos.
Heykel boylarının başlangıçta 8 - 10 metre olduğu sanılıyor. Şimdi donuklaşmış ve yıpranmış kireçtaşından bu dev cüsseli heykellerin güneş altında düz ve kaygan gövdelerinin çok uzaklardan etkileyici bir şekilde görüldükleri hayal etmek zor değil.
Heykeller kayadan kesilerek oluşturulmuş iki platform üzerinde yükselmektedir. Altta, dördünde kralın tanrıları buyur ettigi, ötekinde bir horoskopun tasvir edildiği, beş adet stel bulunur. Bu steller bugün oldukça kötü durumdadır. Ancak Batı Terası'ndaki stellerin iyi korunmuş olması sevindiricidir.
Meydan başlangıçta beyaz taş levhalarla döşenmişti. Bu levhalardan birkaçı kazılar sırasında bulunarak Batı Terası'nındaki Aslanlı Horoskop'un önüne yerleştirilmiştir.
Meydanın diğer tarafında, heykellerin karşısındaki alanda, basamaklı bir platform vardır bu restore edilmiş ateş sunağıdır.
Heykelleri arkanıza alarak durduğunuzda, solunuzda ve sağınızda stellerden geriye kalanların oluşturduğu uzun bir kaide sırası görürsünüz. Stellerin her birinde Antiochos'un atalarından biri tasvir edilmiştir. Soldaki sırada Krallar Kralı
Darius 1.'in lideri olduğu Pers atalara, sağdaysa Büyük İskender'in hükmettiği Yunan atalara yer verilmiştir.
3. Nomos: Antiochos'un Kutsal Kanunları
Zeus heykelinin arkasında N O M O [ (Nomos) Burada Antiochos'un Kutsal Kanunları başlar. Nemrud'un kült yazıtı Antiochos'un vasiyetnamesi olarak görülebilir. Antiochos insanları yönlendirmek amacıyla Nomos'u başlatmıştır.
(*) Antiochos, belki de eğitiminin bir parçası olarak, gençliğinde atalarından Büyük İskender'in İndus Irmağı'nın kıyısında kurduğu Buchepala ve Alexandra gibi bazı şehirlere uzun yolcuklar yapmıştı. Bu gezileri sırasında Buda felsefesini tanımış ve onun kutsal kanunlarından esinlenerek kendi kült yazısını (Nomos) geliştirmiş olabilir.
Sebebi ne olursa olsun, tüm Kommagene tapınaklarına Nomoslar kazınmıştır. Nemrud Dağı'nda da Nomoslar dev heykellerin arkasına yazılmıştır.
Antiochos Nomoslarda halkına nasıl ve ne zaman tanrıların onura sahip olduklarını söyler. "Bu Nomos benim tarafından ilan edildi ancak kanunları yapan tanrıların gücüdür" demektedir. "Kommageneliler ve yabancılar, krallar, hükümdarlar, özgür insanlar, köleler ve insanlığı oluşturan tüm insanlar sadece doğumları ya da kaderleriyle farklılaşırlar" derken yaptığı kanunların amacını belli etmiştir.
Antiochos herkesin bu kanunlara göre davranmasının ve gelecek nesillerin de bunu devam ettirmeleri gerektiğini "sonsuz zamanlarda bu toprakların sahibi olacak gelecek nesiller de bu kutsal kanunlara uysunlar" sözleriyle belirtmiştir.
Antiochos'un gelecek nesillere seslenmesi dikkate değerdir zira o kendinden ve halkından sonra aynı topraklarda başka insanların yaşayacağının bilincindedir. Ne kadar mütevazı ve ne kadar bilgece!
Nemrud'taki Nomosta yaşamının sonu için hazırladığı vasiyetnameyi okuyabiliyoruz: "Saf ve adil olmanın sadece en hakiki mülkümüz olmakla kalmayıp aynı zamanda duyabileceğimiz en derin sevinç olduğu kanaatine vardım."
"Bu kanaat beni başarı kazanmamı ve onu hayırlı yönde kullanmamı sağladı. Yaşamım boyunca beni tebamın önünde tanrılara olan saygısı en güçlü silahı olan bir insan kıldı...İşte bunun sayesinde, beklentilerin tersine, ve tüm tehlikelere rağmen, tahmin edilemeyeni başardım ve nice senelerimi mutluluk içinde geçirdim."
Tarihsel gerçekler de Antiochos'un sözlerini doğrular. Kommagene batıda Roma, doğuda da Part tehlikesine açık bir bölgede kurulmuş küçük bir krallıktı. Antiochos'un hükümdarlığı altında Kommagene bu iki gücün amansız saldırılarına rağmen yıllarca bağımsızlığını koruduğu gibi en bayındır dönemini de ulaşmayı başarmıştır.
4. Kuzey Terası
Nemrud Dağı'ndaki tapınağı ziyarete gelen hacılar dağın eteklerindeki vadilerde toplandıkları zaman rahibin hizmetkarları onlara su ve yiyecek getirirlerdi. Dağın eteklerinden tapınağa çıkan iki alay merdiveni vardı. Her iki merdivenin sonlarına doğru tapınağa yakın bir yere yerleştirilmiş stellerde Antiochos hacılara kutsal toprağa ayak basmakta olduklarını hatırlatmış ve davranışlarına dikkat etmelerini söylemişti.
Güneydeki alay yolu Kommagene soyluları içindi ve Batı Terası'nda son bulurdu. Kuzeydeki patika halk içindi ve Kuzey Terası'na ulaşırdı.
Kuzey Terası'nda, tapınağın önündeki meydanda, halk tanrıların huzuruna çıkmadan önceki son hazırlıklarını yapardı. Dikkatli bakarsanınız, güçlükle de olsa, hacıların Kuzey Terası'na giriş yaptıkları bu yıpranmış yokuşu bulabilirsiniz.
Ziyaretçiler, Batı Terası'nı tapınaktan ayıran 85 metre uzunluğundaki steller dizisi boyunca kortej halinde ilerleyerek Doğu Terası'na ulaşırlardı. Bu stellerde yazıt yoktur zira Antiochos onları varisleri için hazırlatmıştı.
5. Batı Terası
Tümülüsün çevresinde ilerlemeye devam ettiğinizde Nemrud Dağı'nın en kutsal yeri kabul edilen Batı Terası'na ulaşırsınız. Bu terastan medeniyetimizin beşiği Mezopotamya ovasını gözalabildiğince seyretme şansına sahipsiniz. Güneş, ay ve zodyakın tüm yıldızları solunuzdan doğup tam karşınızda zirveye varacak ve sağınızdan batacaklardır.
Söylediğimiz gibi, Batı Terası halka açık değildi. Soyluları bu terasa ulaştıran kortej yolu terasın kuzeyindeki açık alanda son bulurdu. Burası terasın girişiydi.
Girişi üç başlı dev bir aslan heykeli gözlerdi. Aşağıya doğru yürüdüğünüzde onu şimdi yüzü toprağa gömülü yatar görürsünüz.
Batı Terası'ndaki heykeller Doğu Terası'ndakilerle aynı karakterleri temsil ederler ancak işçilikleri çok daha güzeldir. Konum olarak Doğu Terası'nda insanlara tepeden bakıyorlarmış izlenimini veren yüksek kaidelerdeki heykellere göre daha alçaktadırlar.
Heykellerin kopmuş başları gövdelerinin önüne bırakılmıştır. Antiochos ve tanrı Apollon - Mithras başları arasındaki benzerlik dikkat çekicidir. Apollon - Mithras kral Antiochos'un rahibine ayinlerini yapmasına izin verdiği yegane tanrıydı. Peki bu tanrıyı böyle özel kılan neydi?
Apollon - Mithras Yunan güneş tanrısı Apollon ile Pers tanrısı Mithras'ın bir bileşimiydi. Tanrı Mithras adına ilk defa İ.Ö. 1400 civarına ait bir Hitit antlaşmasında rastlanıyor ve daha sonra Hint Vedas'ında insanların bir dostu olarak nitelendiriliyor. O insanlarla tanrılar arasında bir aracıydı. Vedas'da "Mithras! Ölümlü. Bu onurlu ve dost Mithras bilge bir hükümdar olarak doğmuştu," yazmaktadır. Mithras 'bağlaşık' anlamına gelmektedir.
Her bir tanrı Kommagenelilere başka bir nimet sunardı. Bugün bölgede çıkarılan petrolün de Mithras'ın hediyelerinden biri olduğuna inanılmaktaydı.
Romalı askerler Mithras'dan o denli etkilenmişlerdi ki onu en gözde tanrı olarak kabul etmişlerdi. Bu hayranlıklarını gittikleri her yere taşımışlardı. Hatta İngiltere'de bile bazı yeraltı tapınaklarında Mithras'a tapınanlar olmuştu. Belki de İsa peygember gelmeseydi, insanlar bugün hala Mithras'a tapıyor olacaklardı.
Heykellerin karşında, üzerinde Antiochos'un Yunan atalarının stellerinin durduğu, uzun bir sıra kaide görürsünüz. Bu sıranın sağ köşesinden başlayan bir başka sıradaysa Pers ataların tasvir edildiği steller yeralır. Stellerden Darius ve Xerxes'e ait olanlar iyi durumdadır. Her stelin önünde küçük bir sunak vardır. Bu sunaklardan ikisinde yazıt bulunur. Daha erken dönemlere ait bu yazılar büyük ölçüde yıpranmış durumdadır.
Aşağıdaki şema stellerde tasvir edilen Yunan ve Pers ataların listesini gösteriyor. Stellerin epeyce yıpranmış olmaları nedeniyle, şartlar altında, oluşturulabilen en sağlıklı listedir. Stellerin önünde durduğunuzda soldan sağa sıralama şöyledir:
KAİDE Pers Atalar
1 Krallar Kralı Darius 1 İ.Ö. 522-486
2 Xerxes I İ.Ö. 486-464
3 Artaxerxes I İ.Ö. 464-425
4 Darius II Ochos İ.Ö. 425-404
5 Artaxerxes II Mnemon İ.Ö. 404-359
6 Orontes I (Aroandes) İ.Ö. 401
7 Prenses Rhodogune, Orontes'in karısı
8 adı bilinmiyor ?
9 adı bilinmiyor ?
10 Samos I İ.Ö. 250
11 Arsames İ.Ö. 230
12 adı bilinmiyor İ.Ö. 223-187
13 Ptolemaios İ.Ö. 163-130
14 Samos II İ.Ö. 130-109
15 Mithradates I Kallinikos İ.Ö. 109- 86
Antiochos, Prenses Rhodogune'nin Orontes'le evliliği sayesinde, Krallar Kralı Darius 1'in soyuna dahil olduğunun herkes tarafından bilinmesine önem vermiştir. Pers kralı Artaxerxes İ.Ö. 401'de tahtına göz diken kardeşini yenmesinde yardımcı olan subaylarından Orontes'e kızı Rhodogune'i vererek teşekkür etmiştir.
KAİDE Yunan Atalar
1 Büyük İskender İ.Ö. 356-323
2 Seleukos I Nikator İ.Ö. 304-279
3 Antiochos I Soter İ.Ö. 279-262
4 Antiochos II Theos İ.Ö. 261-246
5 Seleukos II Kallinikos İ.Ö. 246-225
6 Seleukos III Soter İ.Ö. 225-223
7 Büyük Antiochos 3 İ.Ö. 223-187
8 Seleukos IV Philopator İ.Ö. 187-176
9 Antiochos IV Epiphanes İ.Ö. 176-164
10 Demitrios I Soter İ.Ö. 162-150
11 Demitrios II Nikator İ.Ö. 145-125
12 Prenses Kleopatra Thea, Demitrios 2'nin karısı
13 Antiochos VIII Grypos İ.Ö. 125- 96
14 Prenses Tryphaina, Antiochos 8'in karısı
15 Prenses Laodike Thea Philadelphos, Mithridates 1'in karısı
16 Prenses İsias Philostorgos, Antiochos 1 Theos'un karısı
17 Antiochos I Theos İ.Ö. 86- 38
Aynı atalar aynı sıralamayla Doğu Terası'nda da tasvir edilmişlerdir. Kabartmalarda kullanılan kumtaşı dağın eteklerindeki iki taş ocağından taşınmıştır.
Kabartmalar devasa kompleksin tamamıyla zıtlık oluşturmaktalar. Ne yazık ki yumuşak kumtaşı Antiochos'un yazıtlarda dediği gibi 'yokolmaz' olmanın çok dışındaydı. Bu malzeme belki Samosata şehri için uygun olabilirdi ancak dağın tepesinde hüküm süren sert mevsimlere karşı asla.
Heykellerin yanında beş adet büyük stel durur bunlar Doğu Terası'ndaki aşağı kaidelerle aynıdır. Kabartmaların dördünde Kral Mithridates 1 Kallinikos tanrıları buyur eder. Soldan sağa: Kommagene Tanrıçası, Apollon, Zeus ve Herakles. Tanrıların isimlerin kabartmaların arkasına yazılmıştır. Arkeologlar bu isimlerin eski bir metnin üzerine kazındığını ortaya çıkarmışlardır.
Selamladığı tanrıları onore etmek için, kral o tanrıya adanmış bitkinin stilize edilmiş yapraklarını tiarasına takmış olarak tasvir edilmiştir. Kommagene Tanrıçası için nar, Apollon için defne, Zeus için çınar ve Herakles için asma yaprakları takmıştır. Herakles kabartmasının yanındaki beşinci stel Aslanlı Horoskop olarak bilinir.
Aynı Antiochos'un beş tanriheykellerinde olduğu gibi, Mithridates'inde beş stelli dizisinin her iki ucuna bir kartal ve bir aslan heykeli yerleştirilmiştir.
6. Üç Kral Mezarı
Nemrud tümülüsünün altında gizli bir mezar odası bulunduğu bilinmektedir. Mezar odasını bulmak için Romalılardan günümüze defalarca tümülüste tüneller açılmıştır ancak bugüne kadar hiç bir girişim Kommagene krallarını son uykularından kaldırmayı başaramamıştır. Bunun nedeni mezar odasının tümülüsün içinde değil tümülüsün altında kalan masif kayanın içine oyulmuş olmasıdır.
(*) Bir teoriye göre, bir kaç basamakla başlayan ve dağın içine doğru bir eğimle devam eden kayaya oyulmuş bir tünel mezar odasına açılmaktadır.
Mezar hücresinde yanyana üç mermer lahit vardır. Bir yanında babası Mithridates, diğer yanında başka bir kral olmak üzere ortadaki mezarda kral Antiochos yatmaktadır. Naaşların iyi durumda olduğu sanılmaktadır. Mezar odası 5 x 9 metre, 2.4 metre yüksekliğindedir.
Yazıtlara göre mezar odasına girenleri büyük tehlikeler beklemektedir: "Bir şeytanın sureti burayı bekler, buraya giren ne onu yenebilir ne de ondan kaçabilir."
7. Yüce Tanrıların Görünmesi
Kommagene’de her yıl iki önemli kutlama yapılırdı. 16 Audnasios (Aralık / Ocak) kral Antiochos’un doğumgünü, 10 Loss, yani 14 Temmuz, Antiochos’un taç giydiği gün ve aynı zamanda “Yüce Tanrılarının Görünmesi” günü olarak kutlanırdı.
Kutlamalar boyunca, iki gün süreyle, Kommagene’de günlük hayat durur halk Nemrud Dağı’ndaki ya da kral Mithridates 1’in bölgede yaptırdığı diğer tapınaklardaki şölenlere katılırdı. Şenlikler kral Antiochos’un Doğu ve Batı Terasları’nda yaptırttığı Nomos’ta (Büyük Kült Yazıt) ayrıntılı olarak kaydedilmiştir.
(*) Vakit gece yarısına geliyor. Kommageneliler ellerinde meşaleleriyle dağa tırmanmaktalar. Işıktan bir kurdela dağa dolanmakta. Yüzlercesi Kuzey Terası’nda toplanmışlar. Ve sıra halinde Doğu Terası’na yürüyorlar. Alanın iki yanında yerlerini alıyorlar.
Meydanı dolunayın yumuşak ışığı aydınlatmış. Ay usul usul tümülüs ardında kaybolurken tanrılar yüksek tahtlarından insanlara bakmakta. Üçayak sehpalara oturtulmuş büyük metal çanaklarda ateşler yakılmış. Tanrıların ve insanların bedenlerinde gölgeler titreşiyor. Tam sessizlik. Kral ateş sunağında ayakta tanrıları bekliyor. Rüzgar saati işlemekte. Heyacan artıyor. Aniden açık ve güçlü bir trompet sesi. Dağ titriyor. Sanki tanrılar tahtlarından kalkmışlar da kütlesel bedenleri yıldızları gölgeliyor...Bir kaç saat sonra güneş heryeri altınla kalaylıyor. Tören bitiyor. Kommageneliler evlerine dönüyorlar. Mutlular. Tanrıların korumasına layık olduklarına bir kez daha tanık oldular.
8. Beyaz İnsanlar Efsanesi
Yüce Tanrıların Görünmesine benzeyen diğer bir gelenek de Kommagene halkının ‘Beyaz İnsanlar’ adını verdikleri varlıklara tapmalarıydı.
1987 Temmuz’unun sıcak bir gecesinde Eski Kahta kasabasından Fırat adında yaşlı bir kadın bana şunları anlattı:
“Eski devirlerde, Peygamber’den (İ.Ö. 600’den) önce, Malatya’ya doğru gitmekte olan bir grup asker varmış. Toros Dağları’nı geçerlerken gece bastırmış. Aç ve yorgun düşen askerler ileride gördükleri zayıf ışığa yaklaşmışlar. Işık yaşlı bir adamın kızı ve bir erkek çocukla yaşadığı eve aitmiş. Yaşlı adam askerleri konuk etmiş.
Yemeklerini bitiren askerler şaşkınlık içinde yedikleri yemekler kadar yemeğin arta kaldığını görmüşler. Neler olduğunu anlayamadan Malatya’ya doğru yola koyulmuşlar. Yol boyunca garip başka bir şey yaşamamışlar.
Aynı askerler Malatya’dan geri dönerlerken yaşlı adamın evini ziyaret etmeye karar vermişler. Evi bulmuşlar ve yine dostlukla karşılanmışlar. Komutan evin kızın beğenmiş ve yemek bittiğinde yaşlı adamdan kızını istemiş. Adam kızını vermek istemiyormuş ancak askerlerin kızı zorla alacağını düşündüğü için razı olmuş. Askerler kızı da yanlarına alarak ayrılmışlar.
Eski Kahta’ya geldiklerinde—şimdi kutsal evin olduğu yerde—kız biraz durmalarını istemiş. Kuru dere yatağına inen kız eliyle çorak toprağı okşamış ve hemen oracıktan bir pınar fışkırmış.
Pınar bugün hala oradadır. Kız sudan içmiş ve yıkanmış. Sonra toprağa açılmasını söylemiş ve açılan yarıktan girerek kaybolmuş. O zaman bu zaman orası kutsal bir yer olarak kabul edilmiş ve halk kıza mezar olan bu alana bir ev inşaa etmiş.
Kız, zaman zaman, bir kaç arkadaşı yanında olduğu halde, bu evde ve üç ayrı yerde daha, insanlara gözükürmüş. Baharda Eski Kahta’daki pınarbaşında, yazın Malatya yakınlarındaki bir dağda, sonbaharda Gerger’de ve kışın Toros Dağları’nda bir yerlerde. Eski Kahta’daki yıllık ‘görünme’ işte bu evde olurmuş ( Fırat Hanım’ın anlatımından bu kutsal evin Eski Kahta’nın hemen dışındaki eski mezarlık yakınlarınki yıkık küçük taş ev olduğu anlaşılıyor. 1987’deki ziyaretimde evin damının çökmüş olduğunu gördüm. Mezarı çeviren dört duvar Peygamber’in yeşil bayrağıyla örtülmüştü.).”
Yaşlı kadın çocukluğunun bahar aylarında her çarşamba ve cuma gün bitiminde yöre halkının bu kutsal evin önünde toplandıkları hatırladığını söyledi. Kutsal evde mumlar yakılır dualar okunurmuş. Güneş battıktan sonra herkes evine dönermiş. Akşam arkadaşlarıyla birlikte eve gelip dua edecek kızın rahatsız edilmemesine özen gösterilirmiş. Çok az kişinin gece evin civarında kalmasına izin verilirmiş. Fırat Hanım anne ve babasının kızı ve arkadaşlarını gördüklerini anlattı bana ve onların normal insanlardan daha küçük yapıda ve beyaz saçlı olduklarını söyledi.
Aslanlı Horoskop
Bati Terasi'ndaki Aslanli Horoskop bilinen en eski horoskoptur ve önümüzdeki 25,000 yil içinde bir daha görülmeyecek bir konstelasyonu tasvir eder. Bu canlandırma sizi İ.Ö. 109 yılının 14 temmuzuna Nemrud'un Batı Terası'na götürecek ve o geceye ait özel konstelasyonunu izleyeceksiniz. Aslanlı Horoskop 1.75 x 2.40 metre boyunda ve 0.47 kalınlığında bir taş kabartmadır. Sağa doğru yürümekte olan bir aslanı betimler. Aslanın gövdesinde 19 yıldız vardır. Her yıldız sivri uçlu sekiz ışından oluşur. Konumlarındaki küçük değişiklikler dışında, bu yıldızlar Eratostenes'in Ephemeris'inde tasvir ettiği Aslan Konstelasyonu'nu temsil eder. Aslanın boynunda, yeni ayın sembolü hilal vardır. Hilalin hemen üstünde Regulus (Kral) yıldızı parlar. İnsanlık tarihi boyunca Regulus yıldızı krallarla özdeşleştirilmiştir. Kopernik "Rex"e ithafen bu yıldıza Regulus adını vermiştir ki bu Ptolemeus'un "Basileos"u ile aynıdır. Aynı yıldız antik Akad'da Amil-gal-ur (Gökkubbenin Kralı); Babil'de Sharu (Kral) ve antik Pers'te dört kraliyet yıldızının lideri kabul edilmiş ve Miyan (Merkez) adını almıştır. Aslanın üstünde de her biri 16 ışından oluşan üç adet yıldız görülür. Bunlar yıldız değil gezegendir. Soldan sağa: Mars, Merkür ve Jüpiter. Her birinin üst kısmına Yunanca isimleri kazınmıştır:
Aslanlı Horoskop adı geçen göksel cisimlerin bir anlık konumlarını tasvir etmektedir. Peki ama hangi andır bu? Jüpiter'in yörüngesini tamamlası için 12, Mars'ın iki ve Merkür'ün bir yıla ihtiyacı olduğunu, Ay'ın ise yörüngesini bir ayda tamamladığını bildiğimize göre horoskoptaki yavaş gezegenlerin yani Jüpiter ve Mars'ın yılı, Merkür'ün ayı ve Ay'ın da günü gösterdiği ortaya çıkıyor.
Seçimde ilk olarak Jüpiter'in Aslan Konstelasyonu'nda yer aldığı yıllar belirlenmiş ve bunlar arasından Mars'ın da yörüngenin aynı tarafına doğru ilerlediği yıllar seçilmiş. Aynı hesaplar Merkür için de yapılmış... Kullanılan ikinci kriter gezegenlerin Aslanlı Horoskop'a göre Mars - Merkür - Jüpiter şeklinde dizilmiş olmalarıdır. Sonuç olarak İ.Ö. 109 yılının 14 temmuzundaki konstelasyon seçilmiştir. Normal şartlar altında Merkür'ü dünyadan çıplak gözle görmek mümkün değildir. Ancak bu özel günde Merkür güneşten en uzak konumuna ulaştığı için yeryüzünden kolaylıkla seçilebiliyordu. Güneşin doğuşuyla ayın batışı arasındaki zaman farkı yaklaşık 17 dakikaydı. Eğer Ay - Kral Yıldızı buluşması dağın tepesinden görülebildiyse bu ancak çok kısa bir süre için, Ay'ın gerçek yerel saatle 19:37'de batmasından hemen önce olmalıdır yani yıldız ve gezegenlerin Aslanlı Horoskop'da betimlenmiş konumlarını almalarından sadece bir kaç dakika önce. Bu özel ve istisnai fenomen sadece konstelasyonun oluştuğu tarihi değil aynı zamanda kesin saati de (19:37) hesaplamamıza imkan veriyor ki bu müthiş şaşırtıcıdır. "Böylesine bir kabartma göksel cisimlerinin konumlarını ancak çok kabaca tasvir edebilir,"diyen bilimadamı Puchstein bu son derece ayrıntılı hesapların Aslanlı Horoskop'da yer aldığını öğrenebilseydi herhalde çok şaşırırdı.
Ataürk Barajı
Atatürk Barajı, Adıyaman ve Şanlıurfa illeri arasında, Fırat Nehri üzerinde kurulu olup, enerji ve sulama amaçlıdır. 1983 yılında inşaatı başlamış olan baraj 1992 yılında işletmeye açıldı. 8 türbine sahip barajın yüksekliği 169 metredir. 2400 MW gücüyle yıllık 8900 GWh elektrik enerjisi üretim kapasitesine sahiptir.
Kaya dolgu tipinde bir barajdır. Gövde hacmi 84 500 000 (84,5 milyon) m³ tür. Dış yüzeyi kaya içi kil ve topraktır. Baraj gölünün baskısı ile ilk inşaasındaki yüksekliği 10 metre kısalmıştır.
GAP Projesi içinde, Karakaya Barajının 180 km mansabında, Şanlıurfa ilinin Bozova ilçesine 24 km uzaklıkta Fırat Nehri üzerinde kurulan baraj.
İnşaatına; 4 Kasım 1983 tarihinde başlandı. 1994 senesinde bitirilmesi planlanan baraj; sulama ve enerji elde etmek maksadıyla yapılmıştır. 2400 megavat, yılda 8.9 milyar kilowatt elektrik enerjisi üretecek kapasitededir. 84.4 milyon m3 kaya ve toprak dolgu ile dolgu hacmi bakımından bugüne kadar dünyada inşa edilen barajlar arasında beşinci sıradadır. Meydana gelen gölalanı 817 kilometrekaredir. Yıllık ortalama su akışı 26.654 milyar metreküptür. Toplam su depolama hacmi 48.7 milyar metreküptür.
Her bir grupta; gücü 300.000 kilovat olan ( yani herbiri 300 bin attan daha güçlü ) 8 adet türbün jeneratör bulunmaktadır. 25 Temmuz 1992'de bu 8 üniteden ikisi hizmete açılmıştır. Halen inşaatı devam eden Şanlıurfa Tünelinin de tamamlanması ile Şanlıurfa, Harran, Mardin, Ceylanpınar, Siverek-Hilvan ovaları ile beraber 1.43 milyon dönüm arazi sulanır hale gelecektir. Temelden yüksekliği 169 metredir. Nehir seviyesinden yükseklik bakımından minimum su kotu 513, ideal su kotu 526, maksimum su kotu ise 524 metreye ulaşır. Barajda elektrik üretimi için derinliğin en az 133 metre olması gerekir. Baraj duvarının boyu 1644, eni ise 15 metredir.
Atatürk Barajı, dolgu hacmi bakımından dünyanın en büyük 6. barajı durumundadır. Hidroelektrik Santralı da, dünyada halen yapımı sürenler arasında 3., inşa edilmiş olanlar arasında da 5. en büyük santraldır. Aynı zamanda Avrupa'nın ve Türkiye'nin en büyük barajıdır.
Diyarbekir Kalesi
Diyarbakır Surları ve çermik kalesi, Diyarbakır Surları hakkında bilgi, Diyarbakır Surları resimleri,Diyarbakır Surlarının tarihi,Diyarbakır Surları mimari yapısı
...............
METNIN DETAYLI KALAN KISMINI RESIMLERIYLE BIRLIKTE GOREBILMEK ICIN EKTEKI DOSYAYI INDIRMENIZI ONERIRIM UMARIM ISINIZE YARAR...