GezenGen
Zirve
- Mesajlar
- 1,363
- Tepkime Puanı
- 5
1998 ekiminin ilk günleriydi. Üniversite arkadaslarimin agizlarinda bir kamp ve Guneydogu Anadolu laflari dolasiyordu. Tam olarak kimse birsey bilmiyordu, cok yakinda aciklayacaklarmisdan baska. Ekim ayinin 2. haftasinda konuyla ilgili bir toplanti düzenlenecegini ögrendik ve bircok farkli fakülteden insanla birlikte I.Ü’nin büyük amfi salonunda toplandik. Prof. Dr. Ismail Duman ilk bilgileri vermeye basladi sinevizyon esliginde. „Mehmetcik-Üniversite Gencligi Elele, GAP Adiyaman 98“ adli organize ettikleri kampin, simdiye kadar yapilmis dünyanin en büyük kis kampi olacagini, Istanbul’dan ve Güneydogu’dan tahminen 4000 ögrencinin kampa katilacagini, kamp alanini askerlerin hazirladigini ve onlarin cadirlarinda kalacagimizi yapacagimiz isin ise bölgeyi agaclandirmak oldugunu söyledi. Bunlari ögrendikten sonra kampa merakli olan arkadaslarimla icimizdeki bu atesi söndürmenin tek yolunun buraya gitmek olduguna karar verdik. Kamp merkezi olan Adiyaman’in Kahta ilcesine otobüslerle konvoylar halinde gidilecekti ki güvenlik nedenleri gibi nedenlerden dolayi dönemin Basbakani Mesut Yilmaz hepimizin ucakla gönderilmesini sagladi. Kasim ayinin ilk günlerinde I.T.Ü’nün Maslaktaki kampüsünde onlarca insan toplandik ve burada ayni askeri intizamla taburlara,takimlara, bölüklere ayrildik. 10 kisilik bölügün basi olarak secti arkadaslarim beni. Bir kisilik eksigimiz vardi ve o sirada yanima bir kisi yaklasarak eksigimiz varsa, kendisini bölüge almami, cünkü onu kimsenin almadigini söyledi (Sonradan ögrendigimize göre bu arkadas, I.Ü. Hukuk Fakültesinde okumasina ragmen Dogulu Anadolulu oldugu icin kimse almak istememisti.Bunu duydugumda bir kere daha mutlu oldum onun bizim bölükte yer almasina). 5 kasim günü yolculuk vakti gelmisti. Gruplar halinde sirt cantalarimizla Atatürk Havaalani’na gittik. Kimseye yer numarasi verilmiyordu sadece ayni üniversitelilerin ayni ucakla gitmesine dikkat ediliyordu. Ucakta camdan bakarken, Guneydogu Anadolu’ya yaklasildikca cok buyuk akarsulara ragmen her yerin çoraklastigini görebiliyorduk.
Cok eglenceli ve güzel bir yolculuktan sonra öglen saatlerinde Gaziantep Havaalani’na indigimizde havanin Istanbul’dan daha sicak oldugunu fark ettik. Bir baska dikkatimizi ceken seyde belediye bandosunun bizi törenle karsilamasi ve terminal binasinin üzerinde agir makinali tüfeklerle nöbet tutan askerler oldu.
[attachment=1]
Alandan disari ciktigimizda herkes gibi bizde, Gaziantep Belediyesinin tahsis ettigi belediye otobüslerine dolusmaya basladik. Bizim otobüs normalden daha az yolcu almisti,cünkü herhangi bir aracin bozulmasi aninda müdahale etmek icin otobus ustalari ve mazot varilleri vs.de bizim otobüsteydi. Haliyle konvoyun en sonunda yer aliyorduk. Konvoyun en önü görünmüyordu. Tüm konvoyu askeri araclarin ve polisin korumasi altinda olmasina ragmen belli noktolarda yollar bizim icin özellikle kesilip bize öncelik taniniyordu. Soförümüz bizimle konusurken Türkcesini düzeltiyordu ama diger ustalarla konusurken pek birsey anlamiyorduk. Yolda birkac araci tamir ettikten sonra bir köyden gecerken bizim otobüs durdu ve soförümüz inip ordaki insanlarla konusmaya basladi. Biz ne oldugunu kavrayamamistik ve bize gelip, akrabalarim sizi yemege davet ediyorlar gelin dedi. Bir otobüs dolusu insan köy evine hücum ettik. Bize kendi yaptiklari ekmeklerle ayran ikram ettiler. Orada gördüm adini ögrenemedigim bu kücük kiz cocugunu.
[attachment=2]
Ne oldugunu, bunca insanin nereden ciktigini anlamaya calisirken birde ben fotograf makinasini cikardigimda iyice sasirdi. Ilk defa gördügünü tahmin ettigim makinanin flasi gözlerini kamastirmisti.. Ailesi bana : “Siz okuyan cocuklarsiniz, buralari iyi gezin, görün ki büyük sehirlerde Dogu ve Güney Doguyu yanlis taniyanlara, belli nedenlerden korkanlara durumuzu anlatabilesiniz“ dedi. Misafirperverlikleri icin tesekkür edip ekmeklerimizi alip hemen otobüse bindik. Konvoy ile aramizin cok acilmamasi gerekiyordu. Aksamüstüne dogru Adiyaman’a vardik. Ordan biraz mola verdikten sonra kampa gectik.
[attachment=3]
Bu kadar iyi planlanmis ve alt yapisi olusturulmus bir yer beklemiyorduk acikcasi. Berberinden, saglik ocagina, yemekhanesine ve amfitiyatrosuna kadar hersey vardi. Tum yapilar cadirdandi. Her iki bölük bir cadirda kaliyordu. Cadirlara soba bile kurulmustu. Tek yetismeyen sey cadilarin altlarinin betonlanmasiymis. Bununda cadirlar söküldükten sonra betonlarin o sekilde kalmarini istemedikleri icin cok üzerinde durmamislar. Toplu WC’lerden birkac tanesi acilmamisti cünkü Halis Toprak’in bagisladigi esyalardan bazilari ile bizim erzaklar Istanbul’dan kamyonlara yüklenmisti fakat kamyonlar iki gün önceden yola cikmis olmalarina ragmen kaybolduklari icin kampa gelememis olduklarini ögrendik. O gece Pasa cikip : „Cocuklarimiz ac kalmasin, askeri malzemelerden yemek yapin!“ demeseydi kendi ahcilarina gercekten ac kalacaktik. Gece olmadan önce, bizlere kamptan tiyatoroya giden yolu agaclandirtarak isin püf noktalarini ögrettiler.
Gece cadirlarimizdaki kampetlerimizi kurduk ve uyku tulumlarimizin icine girerek uyuduk. Ertesi gün biraz heyecandan, biraz da havanin temizliginden olsa gerek erkenden kalktik. Kisa bir kahvaltidan sonra gün boyu yapacagimiz isler icin bilgilendirildik ve verilen mataralarimizi su ile doldurup, ögle yemegi icin kumanyalarimizi aldiktan sonra otobüslere binerek yine eskortlar esliginde yola koyulduk.
Takimimizin hocasiyla birlikte yesillendirdigimiz yerlerden bize en güzel gelen yere Ata’mizin anisina bir fidan diktik ve saygi durusunda bulunup daglardan yankilan Istiklal Marsi’mizi söyledik
[attachment=4]
Tüm gün boyu calistiktan sonra geri dönerken corak topraklara hayat vermenin mutlulugu, yorgunlukla birlikte hepimizin yüzünden belli oluyordu.
Aksamlari Haluk Levent, Grup Gündogarken gibi ünlüler gelip konser veriyorlardi. Hepimiz yemeklerimizi cadirlarda yiyorduk. Kahvaltida cay koydugumuz kaplara aksam corba koyuyorduk ama hicbirimiz sikayetci degildik. Yemek cadirlarinda dönüsümlü olarak gruplara ayriliyorduk ve gün boyu yemeklerimizin tencerelerle sahra mutfaklarindan cadirlara tasinmasiyla o kisiler ilgileniyordu. Yemeklerden sonra ise herkes kendi bulasigini yikiyordu.
Ilk birkac gün hava cok güzel olmasina ragmen cikan soguklar ve yagislarla cadirlarimizin ici camur banyosuna döndü. Kimse buna aldiracak durumda degildi, cünkü yeni arkadasliklar kuruyor ve en önemlisi cok egleniyorduk. Havanin güzel oldugu bir aksam cektigim bu gökyüzünün renklerini asla unutamayacagim (kesinlikle photoshop yoktur).
[attachment=5]
Normalde disari cikmamiz yasakti fakat genelde kampa dondugumuzde arkadaslardan bir grup seciliyor ve o grup kamptan görevlilerle birlikte Adiyaman’in sehir merkezine inip orada arkadaslar icin alisveris yapiyordu. Yöre halki o kadar memnundu ki, keske her sene gelseniz diyorlardi ve bazi dükkanlarin stoklarindaki icki-sigara basta olmak üzere bazi seyleri tüketmistik. Icki icmek kampta yasakti fakat mataralara doldurulan ickileri olay cikarmadan icenlere karisilmiyordu.
10 Kasim günü sabahi hepimiz cok büyük bir tepeye ciktik ve önceden planlandigi sekilde dev gibi bir ATA yazdik. Pasada helikoptelerle gelerek bizi izledi. Saat tam 9:05 gece askeri sirenler calmaya basladi. Gercekten de insani etkileyen bir manzaraydi. O gecenin aksami ise kampta ufak bir konusma yapildiktan sonra Atatürk büstünün önünde mesale yakildi. Sabaha kadar isteyen herkes atesin önünde nöbet tuttu.
Cok eglenceli ve güzel bir yolculuktan sonra öglen saatlerinde Gaziantep Havaalani’na indigimizde havanin Istanbul’dan daha sicak oldugunu fark ettik. Bir baska dikkatimizi ceken seyde belediye bandosunun bizi törenle karsilamasi ve terminal binasinin üzerinde agir makinali tüfeklerle nöbet tutan askerler oldu.
[attachment=1]
Alandan disari ciktigimizda herkes gibi bizde, Gaziantep Belediyesinin tahsis ettigi belediye otobüslerine dolusmaya basladik. Bizim otobüs normalden daha az yolcu almisti,cünkü herhangi bir aracin bozulmasi aninda müdahale etmek icin otobus ustalari ve mazot varilleri vs.de bizim otobüsteydi. Haliyle konvoyun en sonunda yer aliyorduk. Konvoyun en önü görünmüyordu. Tüm konvoyu askeri araclarin ve polisin korumasi altinda olmasina ragmen belli noktolarda yollar bizim icin özellikle kesilip bize öncelik taniniyordu. Soförümüz bizimle konusurken Türkcesini düzeltiyordu ama diger ustalarla konusurken pek birsey anlamiyorduk. Yolda birkac araci tamir ettikten sonra bir köyden gecerken bizim otobüs durdu ve soförümüz inip ordaki insanlarla konusmaya basladi. Biz ne oldugunu kavrayamamistik ve bize gelip, akrabalarim sizi yemege davet ediyorlar gelin dedi. Bir otobüs dolusu insan köy evine hücum ettik. Bize kendi yaptiklari ekmeklerle ayran ikram ettiler. Orada gördüm adini ögrenemedigim bu kücük kiz cocugunu.
[attachment=2]
Ne oldugunu, bunca insanin nereden ciktigini anlamaya calisirken birde ben fotograf makinasini cikardigimda iyice sasirdi. Ilk defa gördügünü tahmin ettigim makinanin flasi gözlerini kamastirmisti.. Ailesi bana : “Siz okuyan cocuklarsiniz, buralari iyi gezin, görün ki büyük sehirlerde Dogu ve Güney Doguyu yanlis taniyanlara, belli nedenlerden korkanlara durumuzu anlatabilesiniz“ dedi. Misafirperverlikleri icin tesekkür edip ekmeklerimizi alip hemen otobüse bindik. Konvoy ile aramizin cok acilmamasi gerekiyordu. Aksamüstüne dogru Adiyaman’a vardik. Ordan biraz mola verdikten sonra kampa gectik.
[attachment=3]
Bu kadar iyi planlanmis ve alt yapisi olusturulmus bir yer beklemiyorduk acikcasi. Berberinden, saglik ocagina, yemekhanesine ve amfitiyatrosuna kadar hersey vardi. Tum yapilar cadirdandi. Her iki bölük bir cadirda kaliyordu. Cadirlara soba bile kurulmustu. Tek yetismeyen sey cadilarin altlarinin betonlanmasiymis. Bununda cadirlar söküldükten sonra betonlarin o sekilde kalmarini istemedikleri icin cok üzerinde durmamislar. Toplu WC’lerden birkac tanesi acilmamisti cünkü Halis Toprak’in bagisladigi esyalardan bazilari ile bizim erzaklar Istanbul’dan kamyonlara yüklenmisti fakat kamyonlar iki gün önceden yola cikmis olmalarina ragmen kaybolduklari icin kampa gelememis olduklarini ögrendik. O gece Pasa cikip : „Cocuklarimiz ac kalmasin, askeri malzemelerden yemek yapin!“ demeseydi kendi ahcilarina gercekten ac kalacaktik. Gece olmadan önce, bizlere kamptan tiyatoroya giden yolu agaclandirtarak isin püf noktalarini ögrettiler.
Gece cadirlarimizdaki kampetlerimizi kurduk ve uyku tulumlarimizin icine girerek uyuduk. Ertesi gün biraz heyecandan, biraz da havanin temizliginden olsa gerek erkenden kalktik. Kisa bir kahvaltidan sonra gün boyu yapacagimiz isler icin bilgilendirildik ve verilen mataralarimizi su ile doldurup, ögle yemegi icin kumanyalarimizi aldiktan sonra otobüslere binerek yine eskortlar esliginde yola koyulduk.
Takimimizin hocasiyla birlikte yesillendirdigimiz yerlerden bize en güzel gelen yere Ata’mizin anisina bir fidan diktik ve saygi durusunda bulunup daglardan yankilan Istiklal Marsi’mizi söyledik
[attachment=4]
Tüm gün boyu calistiktan sonra geri dönerken corak topraklara hayat vermenin mutlulugu, yorgunlukla birlikte hepimizin yüzünden belli oluyordu.
Aksamlari Haluk Levent, Grup Gündogarken gibi ünlüler gelip konser veriyorlardi. Hepimiz yemeklerimizi cadirlarda yiyorduk. Kahvaltida cay koydugumuz kaplara aksam corba koyuyorduk ama hicbirimiz sikayetci degildik. Yemek cadirlarinda dönüsümlü olarak gruplara ayriliyorduk ve gün boyu yemeklerimizin tencerelerle sahra mutfaklarindan cadirlara tasinmasiyla o kisiler ilgileniyordu. Yemeklerden sonra ise herkes kendi bulasigini yikiyordu.
Ilk birkac gün hava cok güzel olmasina ragmen cikan soguklar ve yagislarla cadirlarimizin ici camur banyosuna döndü. Kimse buna aldiracak durumda degildi, cünkü yeni arkadasliklar kuruyor ve en önemlisi cok egleniyorduk. Havanin güzel oldugu bir aksam cektigim bu gökyüzünün renklerini asla unutamayacagim (kesinlikle photoshop yoktur).
[attachment=5]
Normalde disari cikmamiz yasakti fakat genelde kampa dondugumuzde arkadaslardan bir grup seciliyor ve o grup kamptan görevlilerle birlikte Adiyaman’in sehir merkezine inip orada arkadaslar icin alisveris yapiyordu. Yöre halki o kadar memnundu ki, keske her sene gelseniz diyorlardi ve bazi dükkanlarin stoklarindaki icki-sigara basta olmak üzere bazi seyleri tüketmistik. Icki icmek kampta yasakti fakat mataralara doldurulan ickileri olay cikarmadan icenlere karisilmiyordu.
10 Kasim günü sabahi hepimiz cok büyük bir tepeye ciktik ve önceden planlandigi sekilde dev gibi bir ATA yazdik. Pasada helikoptelerle gelerek bizi izledi. Saat tam 9:05 gece askeri sirenler calmaya basladi. Gercekten de insani etkileyen bir manzaraydi. O gecenin aksami ise kampta ufak bir konusma yapildiktan sonra Atatürk büstünün önünde mesale yakildi. Sabaha kadar isteyen herkes atesin önünde nöbet tuttu.