Güzergah
İstanbul,İpsala,Aleksandrapoli,Kavala,Kiklis,Doirani(Yunanistan),Üsküp(Makedonya),Niki,Prizren(Kosova),Kolasin,Podgorisa,Montanegro,Kotor(Karadağ),Dubrownik,Hwar adası,Krk adası(Hırvatistan),Slovenya pas geçişi,Trieste,Venedik,Floransa,Ancona(İtalya) feribotla ıugmanitsa,Selanik,Kavala(Yunanistan) ve Keşan,İstanbul .
16/07/2009
Gece gezi için son planlama sohbetini ve tüm hazırlıkları tamamlayıp sabah 06:00 gibi buluşmak üzere kararlaştırdık ve Mustiyi gönderdik. Sarı heyecandan uçuyor .50 kg ağırlıkla, artçı rüzgarında havalanmaz umarım.
Vakit varken biraz öldürelim dediğimiz 17 Temmuz sabahı, dostum Zor adam Mustafa ZOR , Özlem DALKILINÇ ve Mehmet Taner Kılınçlı 07:30 da Bismillah diyerek çıkıyoruz yola...
Uzunca zamandır planladığımız Yunanistan - İtalya motorsiklet parkuru “İstikamet Macera” adını koyduğum yolculuğumuz başlıyor.
Bizim motorun (MAVİŞ) arkasına üç uyku tulumu ve bir çadır yol arkadaşımız Mustinin motorunda iki yan çanta ve bir arka çanta. Giyeceklerimiz, ihtiyaç duyduğumuz diğer malzemeler uzun ve zor olacağını düşündüğüm parkur için ecza depomuz .İstanbul hep olmasını istediğimiz bir sakinlikte uğurlayacak bizi. Saat anlamında başlangıçta düşündüğümüz hedefin önündeyiz.
Darıcadan ilk durak Gayrettepede sıcak poğaçalarla buluştuğumuz pastane.
Dili çok karışık İstikamet Macera yolunu çözmemizde bize yardımcı olacak GPS kadınını (BİNNAZ) Taner’in Mavişine monte ettik. Musti ilk testi orada yaptı bizi çevreyoluna çıkarması için Binnaz ‘a komut verildi. O bölgede sadece Mustinin ve taksicilerin bildiği kestirme yolu Binnaz “ilk sağ sonra tekrar sağ “ mesajını verince Mustinin testinden geçti.
Taner ve ben Mavişle, Musti önümüzde Keşan ve İpsala sınır kapısına “KİPİ”‘ye vardık. Türkiye çıkış kapısında hiçbir sorun yaşamadan ve beklemeden Setur "Gümrüksüz Satış Mağazası"nda sigaramızı almak için uğradık. İpsalada Mehmetciklerimizle selamlaşırken Yunan sınır kapısında bizi neyin beklediğini bilmiyorduk. Görevli Mustinin evrakını kontrol etmeye başlayınca ulusal ehliyetlerle geçemeyeceğimizi, uluslararası ehliyetlerimizin olması gerektiğini söyledi.(aslında bizde biliyorduk bunu ama,daha önceki çıkışlarımızda kimse sormadığı için belki bu seferde yediririzi denedik, ne de olsa 2 uluslarası ehliyet 250 euro civarı) İlk tersliği aşabilmek için Musti ve Taner sınırın Türkiye tarafına geri döndü. Ben kasklar ve el çantamla Yunan pasaport kontrol ofisi karşısında yere oturup bekledim..İkinci terslik ben otururken telefonla geldi, Turing görevlisi öğle yemeğine çıkmıştı ve 1 saat kadar beklemeleri gerekiyordu.İstanbul çıkışındaki zaman avantajımızın yanında moral avantajımızıda yitirmeye başlamıştık.Dönüşlerinde Musti ve Tanerin suratı pekte sevimli değildi,herkes kendi anadilinde Yunan pasaport görevlisini anıyordu.
Artık Uluslararası ehliyetlerimiz vardı ama 250 EURO’muz yoktu.
Bu yolculukta GALLE (Banka) bendim. Ehliyetlere verilen 250 Euro’nun 100 Euro’sunu İstanbulda kahvaltı ettiğimiz pastanede benden 50’şer olarak almışlardı.
Gittğimiz değişik memleket reçellerinin tadına bakmak için Ama parayı daha ilk sınır kapısında kaptırmışlardı ve Galle onlara reçel konusunda sonuna kadar kapanmıştı.
[attachment=1]
İlk konaklama yerimiz Doğu Makedonya ve Trakyada “KAVALA” idi.
Yunanca adı aynen Καβάλα . Osmanlı Devleti döneminde Balkanlar 'ın en önemli merkezlerinden biriydi. Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın doğum yeri.
Egnatia otoyolundan Dedeağaç, Gümülcine, İskeçe yi takip ederek iki saatlik yolculuk (174 KM) sonunda Kavalaya ulaşabiliyorsunuz.
Kavalaya indiğinizde Kavala Kalesi sizi karşılıyor. Kale, esasen bir Bizans kalesiymiş. Ama Kanuni Sultan Süleyman tarafından güçlendirilip son halini almış. Kavalalı Mehmet Ali Paşanın doğduğu ev müze olarak korunuyor. Evin bulunduğu büyük alanda Kavalalının at üstünde heykeli korkunç heybetli. Yeterli ışık alamadığımız için heykeli gece görüntüleyemedik. Bazı kaynaklarda at üstündeki kişinin Osmanlığa isyan eden Mısır Kralı “ Mehmed Ali” olduğunu söylüyor. Küçücük bir liman ve karşısında lokantalar kafeler dizilmiş. Otel Nefeli (Musti daha önceki seyahatinde burada kalmış) üç kişi 50 Euro ödeyerek bir oda kiraladık. Duşumuzu alıp kalamari, caciki, salati ve uzo içmek için limana indik.
İzmir Kordon’a benzeyen bir körfez şehri –ki İzmir’imin yanından geçemez-
Yine Mustinin daha önce yemek yediği bir balık lokantasına gitmeye karar verdik. Otelden çıkarken Mustiye sorduğum tek şey lokantanın sandalyeleri yumuşak mı oldu.Bu soruyu benim gibi motor arkasında seyahat etmiş biri daha iyi anlayacaktır zira tek istediğim yumuşak bir yerde hatta yatarak yemeğimi yemekti.
Mavi deniz desenli kağıt masa örtüleri ve mavi ahşap sandalyeleri ile şirin bir balık lokantası. Menüye baktığınızda hiç yabancılık çekmiyorsunuz aynı dili konuştuğumuz kesin. (Türkçe kelimelerin sonuna bir i koyuyorsun al sana Rumca cacıki,kalamari,raki)
Peynirli bir salata, bir kalamari, bir balık tabağı ve uzo sipariş verdik. Gelen 20cc lik uzoyu görünce bu bizim dişimizin kovuğuna girmez diyerek ve Yasu-Yasas nidalarıyla kadehlerimizi tokuşturup günün ve kentin sohbetini yapmaya başladık.
Hararetli konuşurken masamıza bir çocuk üzerindeki yazılarını anlamadığımız bir kağıt bıraktı ve diğer masalara yöneldi.
Uleeen buradada mı dilencilik. Türk olduğumuzu anladılar diye düşündük ve bıraktığı kağıdı ekmek sepetinin altına sakladık. Çocuk gittikten sonra masaları ben gezmeye ve Galleyi sağlamlaştırmaya karar vermiştim.
Türkiyeden farkı olmayan bir düzen satıcıların masalara bıraktıkları yapıp sönen ışıklı saat, iki sevgili kolkola erkek keman çalıyor kız paraları topluyor. Tek fark benim şoparlarım klarneti kulağına üfler.
Yemekten sonra meydandaki kilisenin karşı sokağına girip parke taşlı daracık sokaklarda yürümeye başladık. Cumbalı ahşap bol çiçekli çok güzel Türk evleri.
Loş aydınlatmasıyla sokak insanı büyülüyor gözleri rahatsız eden hiçbir şey yok.
Şahane bir kapı Tanerden fotografımı çekmesini istiyorum orası Kavalalı Mehmet Ali Paşa zamanından imaretmiş. Camlarına yapışıp içeriği sadece nefesimle buharlanan camın ardından izlediğim vaktiyle medrese öğrencilerine yurtluk etmiş şimdi zenginlerin kaldığı oldukça lüks bir otel “İMARET”
İstanbul,İpsala,Aleksandrapoli,Kavala,Kiklis,Doirani(Yunanistan),Üsküp(Makedonya),Niki,Prizren(Kosova),Kolasin,Podgorisa,Montanegro,Kotor(Karadağ),Dubrownik,Hwar adası,Krk adası(Hırvatistan),Slovenya pas geçişi,Trieste,Venedik,Floransa,Ancona(İtalya) feribotla ıugmanitsa,Selanik,Kavala(Yunanistan) ve Keşan,İstanbul .
16/07/2009
Gece gezi için son planlama sohbetini ve tüm hazırlıkları tamamlayıp sabah 06:00 gibi buluşmak üzere kararlaştırdık ve Mustiyi gönderdik. Sarı heyecandan uçuyor .50 kg ağırlıkla, artçı rüzgarında havalanmaz umarım.
Vakit varken biraz öldürelim dediğimiz 17 Temmuz sabahı, dostum Zor adam Mustafa ZOR , Özlem DALKILINÇ ve Mehmet Taner Kılınçlı 07:30 da Bismillah diyerek çıkıyoruz yola...
Uzunca zamandır planladığımız Yunanistan - İtalya motorsiklet parkuru “İstikamet Macera” adını koyduğum yolculuğumuz başlıyor.
Bizim motorun (MAVİŞ) arkasına üç uyku tulumu ve bir çadır yol arkadaşımız Mustinin motorunda iki yan çanta ve bir arka çanta. Giyeceklerimiz, ihtiyaç duyduğumuz diğer malzemeler uzun ve zor olacağını düşündüğüm parkur için ecza depomuz .İstanbul hep olmasını istediğimiz bir sakinlikte uğurlayacak bizi. Saat anlamında başlangıçta düşündüğümüz hedefin önündeyiz.
Darıcadan ilk durak Gayrettepede sıcak poğaçalarla buluştuğumuz pastane.
Dili çok karışık İstikamet Macera yolunu çözmemizde bize yardımcı olacak GPS kadınını (BİNNAZ) Taner’in Mavişine monte ettik. Musti ilk testi orada yaptı bizi çevreyoluna çıkarması için Binnaz ‘a komut verildi. O bölgede sadece Mustinin ve taksicilerin bildiği kestirme yolu Binnaz “ilk sağ sonra tekrar sağ “ mesajını verince Mustinin testinden geçti.
Taner ve ben Mavişle, Musti önümüzde Keşan ve İpsala sınır kapısına “KİPİ”‘ye vardık. Türkiye çıkış kapısında hiçbir sorun yaşamadan ve beklemeden Setur "Gümrüksüz Satış Mağazası"nda sigaramızı almak için uğradık. İpsalada Mehmetciklerimizle selamlaşırken Yunan sınır kapısında bizi neyin beklediğini bilmiyorduk. Görevli Mustinin evrakını kontrol etmeye başlayınca ulusal ehliyetlerle geçemeyeceğimizi, uluslararası ehliyetlerimizin olması gerektiğini söyledi.(aslında bizde biliyorduk bunu ama,daha önceki çıkışlarımızda kimse sormadığı için belki bu seferde yediririzi denedik, ne de olsa 2 uluslarası ehliyet 250 euro civarı) İlk tersliği aşabilmek için Musti ve Taner sınırın Türkiye tarafına geri döndü. Ben kasklar ve el çantamla Yunan pasaport kontrol ofisi karşısında yere oturup bekledim..İkinci terslik ben otururken telefonla geldi, Turing görevlisi öğle yemeğine çıkmıştı ve 1 saat kadar beklemeleri gerekiyordu.İstanbul çıkışındaki zaman avantajımızın yanında moral avantajımızıda yitirmeye başlamıştık.Dönüşlerinde Musti ve Tanerin suratı pekte sevimli değildi,herkes kendi anadilinde Yunan pasaport görevlisini anıyordu.
Artık Uluslararası ehliyetlerimiz vardı ama 250 EURO’muz yoktu.
Bu yolculukta GALLE (Banka) bendim. Ehliyetlere verilen 250 Euro’nun 100 Euro’sunu İstanbulda kahvaltı ettiğimiz pastanede benden 50’şer olarak almışlardı.
Gittğimiz değişik memleket reçellerinin tadına bakmak için Ama parayı daha ilk sınır kapısında kaptırmışlardı ve Galle onlara reçel konusunda sonuna kadar kapanmıştı.
[attachment=1]
İlk konaklama yerimiz Doğu Makedonya ve Trakyada “KAVALA” idi.
Yunanca adı aynen Καβάλα . Osmanlı Devleti döneminde Balkanlar 'ın en önemli merkezlerinden biriydi. Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın doğum yeri.
Egnatia otoyolundan Dedeağaç, Gümülcine, İskeçe yi takip ederek iki saatlik yolculuk (174 KM) sonunda Kavalaya ulaşabiliyorsunuz.
Kavalaya indiğinizde Kavala Kalesi sizi karşılıyor. Kale, esasen bir Bizans kalesiymiş. Ama Kanuni Sultan Süleyman tarafından güçlendirilip son halini almış. Kavalalı Mehmet Ali Paşanın doğduğu ev müze olarak korunuyor. Evin bulunduğu büyük alanda Kavalalının at üstünde heykeli korkunç heybetli. Yeterli ışık alamadığımız için heykeli gece görüntüleyemedik. Bazı kaynaklarda at üstündeki kişinin Osmanlığa isyan eden Mısır Kralı “ Mehmed Ali” olduğunu söylüyor. Küçücük bir liman ve karşısında lokantalar kafeler dizilmiş. Otel Nefeli (Musti daha önceki seyahatinde burada kalmış) üç kişi 50 Euro ödeyerek bir oda kiraladık. Duşumuzu alıp kalamari, caciki, salati ve uzo içmek için limana indik.
İzmir Kordon’a benzeyen bir körfez şehri –ki İzmir’imin yanından geçemez-
Yine Mustinin daha önce yemek yediği bir balık lokantasına gitmeye karar verdik. Otelden çıkarken Mustiye sorduğum tek şey lokantanın sandalyeleri yumuşak mı oldu.Bu soruyu benim gibi motor arkasında seyahat etmiş biri daha iyi anlayacaktır zira tek istediğim yumuşak bir yerde hatta yatarak yemeğimi yemekti.
Mavi deniz desenli kağıt masa örtüleri ve mavi ahşap sandalyeleri ile şirin bir balık lokantası. Menüye baktığınızda hiç yabancılık çekmiyorsunuz aynı dili konuştuğumuz kesin. (Türkçe kelimelerin sonuna bir i koyuyorsun al sana Rumca cacıki,kalamari,raki)
Peynirli bir salata, bir kalamari, bir balık tabağı ve uzo sipariş verdik. Gelen 20cc lik uzoyu görünce bu bizim dişimizin kovuğuna girmez diyerek ve Yasu-Yasas nidalarıyla kadehlerimizi tokuşturup günün ve kentin sohbetini yapmaya başladık.
Hararetli konuşurken masamıza bir çocuk üzerindeki yazılarını anlamadığımız bir kağıt bıraktı ve diğer masalara yöneldi.
Uleeen buradada mı dilencilik. Türk olduğumuzu anladılar diye düşündük ve bıraktığı kağıdı ekmek sepetinin altına sakladık. Çocuk gittikten sonra masaları ben gezmeye ve Galleyi sağlamlaştırmaya karar vermiştim.
Türkiyeden farkı olmayan bir düzen satıcıların masalara bıraktıkları yapıp sönen ışıklı saat, iki sevgili kolkola erkek keman çalıyor kız paraları topluyor. Tek fark benim şoparlarım klarneti kulağına üfler.
Yemekten sonra meydandaki kilisenin karşı sokağına girip parke taşlı daracık sokaklarda yürümeye başladık. Cumbalı ahşap bol çiçekli çok güzel Türk evleri.
Loş aydınlatmasıyla sokak insanı büyülüyor gözleri rahatsız eden hiçbir şey yok.
Şahane bir kapı Tanerden fotografımı çekmesini istiyorum orası Kavalalı Mehmet Ali Paşa zamanından imaretmiş. Camlarına yapışıp içeriği sadece nefesimle buharlanan camın ardından izlediğim vaktiyle medrese öğrencilerine yurtluk etmiş şimdi zenginlerin kaldığı oldukça lüks bir otel “İMARET”