İstikamet Macera; Yunanistan - Makedonya - Kosova - Karadağ - İtalya

  • Konuyu Başlatan: Konuyu başlatan takil Tarih:
  • Başlangıç tarihi Yazılan Cevaplar:
  • Cevaplar 39
  • Okunma Sayısı: Görüntüleme 20,511

takil

Ana Kamp
Mesajlar
40
Tepkime Puanı
0
Yer
kocaeli
Güzergah

İstanbul,İpsala,Aleksandrapoli,Kavala,Kiklis,Doirani(Yunanistan),Üsküp(Makedonya),Niki,Prizren(Kosova),Kolasin,Podgorisa,Montanegro,Kotor(Karadağ),Dubrownik,Hwar adası,Krk adası(Hırvatistan),Slovenya pas geçişi,Trieste,Venedik,Floransa,Ancona(İtalya) feribotla ıugmanitsa,Selanik,Kavala(Yunanistan) ve Keşan,İstanbul .



16/07/2009

Gece gezi için son planlama sohbetini ve tüm hazırlıkları tamamlayıp sabah 06:00 gibi buluşmak üzere kararlaştırdık ve Mustiyi gönderdik. Sarı heyecandan uçuyor .50 kg ağırlıkla, artçı rüzgarında havalanmaz umarım.

Vakit varken biraz öldürelim dediğimiz 17 Temmuz sabahı, dostum Zor adam Mustafa ZOR , Özlem DALKILINÇ ve Mehmet Taner Kılınçlı 07:30 da Bismillah diyerek çıkıyoruz yola...

Uzunca zamandır planladığımız Yunanistan - İtalya motorsiklet parkuru “İstikamet Macera” adını koyduğum yolculuğumuz başlıyor.
Bizim motorun (MAVİŞ) arkasına üç uyku tulumu ve bir çadır yol arkadaşımız Mustinin motorunda iki yan çanta ve bir arka çanta. Giyeceklerimiz, ihtiyaç duyduğumuz diğer malzemeler uzun ve zor olacağını düşündüğüm parkur için ecza depomuz .İstanbul hep olmasını istediğimiz bir sakinlikte uğurlayacak bizi. Saat anlamında başlangıçta düşündüğümüz hedefin önündeyiz.

Darıcadan ilk durak Gayrettepede sıcak poğaçalarla buluştuğumuz pastane.
Dili çok karışık İstikamet Macera yolunu çözmemizde bize yardımcı olacak GPS kadınını (BİNNAZ) Taner’in Mavişine monte ettik. Musti ilk testi orada yaptı bizi çevreyoluna çıkarması için Binnaz ‘a komut verildi. O bölgede sadece Mustinin ve taksicilerin bildiği kestirme yolu Binnaz “ilk sağ sonra tekrar sağ “ mesajını verince Mustinin testinden geçti.

Taner ve ben Mavişle, Musti önümüzde Keşan ve İpsala sınır kapısına “KİPİ”‘ye vardık. Türkiye çıkış kapısında hiçbir sorun yaşamadan ve beklemeden Setur "Gümrüksüz Satış Mağazası"nda sigaramızı almak için uğradık. İpsalada Mehmetciklerimizle selamlaşırken Yunan sınır kapısında bizi neyin beklediğini bilmiyorduk. Görevli Mustinin evrakını kontrol etmeye başlayınca ulusal ehliyetlerle geçemeyeceğimizi, uluslararası ehliyetlerimizin olması gerektiğini söyledi.(aslında bizde biliyorduk bunu ama,daha önceki çıkışlarımızda kimse sormadığı için belki bu seferde yediririzi denedik, ne de olsa 2 uluslarası ehliyet 250 euro civarı) İlk tersliği aşabilmek için Musti ve Taner sınırın Türkiye tarafına geri döndü. Ben kasklar ve el çantamla Yunan pasaport kontrol ofisi karşısında yere oturup bekledim..İkinci terslik ben otururken telefonla geldi, Turing görevlisi öğle yemeğine çıkmıştı ve 1 saat kadar beklemeleri gerekiyordu.İstanbul çıkışındaki zaman avantajımızın yanında moral avantajımızıda yitirmeye başlamıştık.Dönüşlerinde Musti ve Tanerin suratı pekte sevimli değildi,herkes kendi anadilinde Yunan pasaport görevlisini anıyordu.
Artık Uluslararası ehliyetlerimiz vardı ama 250 EURO’muz yoktu.
Bu yolculukta GALLE (Banka) bendim. Ehliyetlere verilen 250 Euro’nun 100 Euro’sunu İstanbulda kahvaltı ettiğimiz pastanede benden 50’şer olarak almışlardı.
Gittğimiz değişik memleket reçellerinin tadına bakmak için Ama parayı daha ilk sınır kapısında kaptırmışlardı ve Galle onlara reçel konusunda sonuna kadar kapanmıştı.

[attachment=1]

İlk konaklama yerimiz Doğu Makedonya ve Trakyada “KAVALA” idi.
Yunanca adı aynen Καβάλα . Osmanlı Devleti döneminde Balkanlar 'ın en önemli merkezlerinden biriydi. Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın doğum yeri.
Egnatia otoyolundan Dedeağaç, Gümülcine, İskeçe yi takip ederek iki saatlik yolculuk (174 KM) sonunda Kavalaya ulaşabiliyorsunuz.
Kavalaya indiğinizde Kavala Kalesi sizi karşılıyor. Kale, esasen bir Bizans kalesiymiş. Ama Kanuni Sultan Süleyman tarafından güçlendirilip son halini almış. Kavalalı Mehmet Ali Paşanın doğduğu ev müze olarak korunuyor. Evin bulunduğu büyük alanda Kavalalının at üstünde heykeli korkunç heybetli. Yeterli ışık alamadığımız için heykeli gece görüntüleyemedik. Bazı kaynaklarda at üstündeki kişinin Osmanlığa isyan eden Mısır Kralı “ Mehmed Ali” olduğunu söylüyor. Küçücük bir liman ve karşısında lokantalar kafeler dizilmiş. Otel Nefeli (Musti daha önceki seyahatinde burada kalmış) üç kişi 50 Euro ödeyerek bir oda kiraladık. Duşumuzu alıp kalamari, caciki, salati ve uzo içmek için limana indik.
İzmir Kordon’a benzeyen bir körfez şehri –ki İzmir’imin yanından geçemez-

Yine Mustinin daha önce yemek yediği bir balık lokantasına gitmeye karar verdik. Otelden çıkarken Mustiye sorduğum tek şey lokantanın sandalyeleri yumuşak mı oldu.Bu soruyu benim gibi motor arkasında seyahat etmiş biri daha iyi anlayacaktır zira tek istediğim yumuşak bir yerde hatta yatarak yemeğimi yemekti.
Mavi deniz desenli kağıt masa örtüleri ve mavi ahşap sandalyeleri ile şirin bir balık lokantası. Menüye baktığınızda hiç yabancılık çekmiyorsunuz aynı dili konuştuğumuz kesin. (Türkçe kelimelerin sonuna bir i koyuyorsun al sana Rumca cacıki,kalamari,raki)
Peynirli bir salata, bir kalamari, bir balık tabağı ve uzo sipariş verdik. Gelen 20cc lik uzoyu görünce bu bizim dişimizin kovuğuna girmez diyerek ve Yasu-Yasas nidalarıyla kadehlerimizi tokuşturup günün ve kentin sohbetini yapmaya başladık.
Hararetli konuşurken masamıza bir çocuk üzerindeki yazılarını anlamadığımız bir kağıt bıraktı ve diğer masalara yöneldi.
Uleeen buradada mı dilencilik. Türk olduğumuzu anladılar diye düşündük ve bıraktığı kağıdı ekmek sepetinin altına sakladık. Çocuk gittikten sonra masaları ben gezmeye ve Galleyi sağlamlaştırmaya karar vermiştim.

Türkiyeden farkı olmayan bir düzen satıcıların masalara bıraktıkları yapıp sönen ışıklı saat, iki sevgili kolkola erkek keman çalıyor kız paraları topluyor. Tek fark benim şoparlarım klarneti kulağına üfler.

Yemekten sonra meydandaki kilisenin karşı sokağına girip parke taşlı daracık sokaklarda yürümeye başladık. Cumbalı ahşap bol çiçekli çok güzel Türk evleri.
Loş aydınlatmasıyla sokak insanı büyülüyor gözleri rahatsız eden hiçbir şey yok.
Şahane bir kapı Tanerden fotografımı çekmesini istiyorum orası Kavalalı Mehmet Ali Paşa zamanından imaretmiş. Camlarına yapışıp içeriği sadece nefesimle buharlanan camın ardından izlediğim vaktiyle medrese öğrencilerine yurtluk etmiş şimdi zenginlerin kaldığı oldukça lüks bir otel “İMARET”

P1020898.jpg


P1020895.jpg


P1020893.jpg


P1020904.jpg


P1020932.jpg
 

Etiketler
Ynt: İstikamet Macera; Yunanistan - Makedonya - Kosova - Karadağ - İtalya

[attachment=2]
Dönüşte limandaki banklara oturup dinledik oturduğumuz bankın karşısındaki cafe bardan üzerinde sayısını bilemediğim kadar çok içki bardağı dolu tepsiyi hatun sol elinin üç parmağı üzerinde taşıyordu. Bu gidiş geliş limandaki cafe ile karşısındaki mekan arasında kaç kez tekrarlandı sayamadım. Türkiyede ancak bir yakınımızın düğününe derneğine giderken giydiğimiz pırıltıdaki elbiseler ve kaç pontluk bilemediğim topuklar üzerinde kırıtan genç kızlar.
Musti’’ bu memleketin seyyar satıcısı bizde olsun, hep oradan yer içerim’’ dediği mısırcı ve pamuk şekerci kız; bir karış şortu ve belinde parlayan bir zincirle oldukça müşteri topluyordu. Yorulmuştuk ve otelimiz Nefeliye döndük. Tek sıkıntı yazın sıcağında aralarında iki karış mesafe olan yan yana dizili üç yataklı bir odada üçümüzün beraber uyumasıydı.
Musti daracık yatağında hemen uykuya dalmış Taner yastığa beş kala motorlu taşıt gibi sesler çıkararak kendinden geçmiş ve ilk kez motor seyahati yapan ben sızlanarak uykuya dalmıştım. Gece arası birkaç kez uyanıp Tanercim yastığını düzeltelim diyerek hız verdiği motor sesini kesmeye çalışırken sabah olmuştu zaten.

Bizimkilerin uyandığı saatte ben uykuya geçiyordum ki yola çıkmamız gerektiğinden sürünerek kalktım.
Yol kıyafetlerimizi giyerken Taner balkondan ayakkabımın teki yok diye içeri daldı.
Taner’in yıkadığım ve sabaha kadar kurusun diye bıraktığım spor ayakkabısının teki yoktu.
Karga götürmüş olmalı diye düşünürken odanın içindeki espadrillerinin tekide yoktu.
Fakat kayıp olan eşlerden sonra iki ayrı ayakkabı sağlı sollu birbirini tamamlıyordu.
Taner farklıda olsa seyahate biri lacivert renkli espadril diğeri nefti yeşil spor ayakkabısı ile devam etmeye karar verecek kadar rahattı ben bunda bir hinlik var diyerek balkondan aşağıya yan balkonlara ve hatta aşağıda görünen çöplerin içine kuşbakışı gözatıyordum.
Artık başka bir ayakkabı alırız diyerek odadan çıkarken Musti klima üzerine sakladığı iki çift ayakkabıyı kahkahalar içinde ortaya çıkardı.

Suratsız otel sorumlusu otel ücreti içinde kahvaltı olmadığını söylediğinden oradan ayrıldık. Otelden ayrılırken benim Taner dışında bir yol arkadaşım daha vardı. Sıradan beyaz bir otel yüz havlusu. Motorda bana alt saflarda eşlik edecekti.
Akşam ki şenlik kentten eser yoktu. Kavala uyuyordu. Kavala çarşı içinde bir börekçi bulduk oldukça yağlı ama çok lezzetli böreklerden birer porsiyon yiyerek sonra doymayıp ortaya bir porsiyonda üzeri pudra şekerli içi kremalı böreğide meyve sularıyla götürüp tavan yapan enerji ile Makedonya’ya doğru yola koyulduk.

Tarih 19/07/2009 çevre yolundan Kilkis’e dönüp, Kilkis’den Doirani (Doyuran) Gölü sınır kapısına ulaşıyoruz. Sınır kapısına girmeden küçük balık lokantaları gözümüze ilişiyor yeşillikler arasında dinlenmek ve bir şeyler atıştıralım düşüncesiyle su kenarında olan lokantaya oturuyoruz. Ortaya bir balık tabağı, salata ve bir uzo istiyoruz. Gelen balık nerdeyse benim kafam ebatlarında. Güzel pişirilmiş ve çooook lezzetli. Bizim dışımızda çevremizde dolaşan kedi ve köpekler bile tıkabasa doydu.
Onların birer ağaç gölgesi bulup göbeklerini kaşıyarak uyumaları ihtimali yüksek biz yola devam etmek zorundayız.

P1020964.jpg


P1020908.jpg
 

Ynt: İstikamet Macera; Yunanistan - Makedonya - Kosova - Karadağ - İtalya

Makedonya’nın başkenti ve en büyük şehri Üsküp tarihi filmlerin çekildiği, camileri, katedralleri, Üsküp kalesi, kocaman yeşil parkı, türküleriyle ve birçok tarihi zenginlikleri ile doluydu fakat beni eski sovyetler birliğine bağlı olmuş olması yüksek binaların eski yüzlerine yansımış hali ile çok soğuk karşıladı.Hayal kırıklığı yaşadığım kent Üsküp

Kendimize geç olmadan bir otel bulmak istiyorduk.Bir taksiciye sorduğumuzda beni takip edin demişti düştük bir sahtekar taksicinin peşine.Götürdüğü oteller hem çok pahalı hemde çok kötüydü.Türk plakalı motosikletleri fark eden 2 genç yanımıza geldi ve Üsküp’ün güvenli olmadığını,otoparklı bir yer bulmaya gayret etmemiz gerektiğini,kale tarafındaki Türk mahallesinde tek bir otel olduğunu,istersek oraya bir bakmamızın iyi olacağını ve özelliklede taksiciye güvenmemiz gerektiğini söyleyince ,sabah kalkıp motosikletleri bulamamak ve programa yürüyerek devam etmek işimize gelmedi..Yola koyulmaya karar verdik.

Üsküpte kafamızı sokacak bir dam bulamamıştık ve hava kararıyordu. Sonraki durağımız Prizren’e varmamız imkansızlaşmıştı. Kosava sınır kapısına “NİKİ”’ ye vardık. Gümrükten çıktıktan sonra sol tarafta bir çimento fabrikası tozlar eşliğinde karşılıyor. Fabrikanın girişinde kocaman bir tabela “Silahlarınızı içeri girerken bırakın”

Gümrükte Musti burada kalacağımız yerolup olmadığını sorduğunda sadece “NİKİ” adında bir otel/restaurant olduğunu söylenmiş bu kısmı hiç duymamıştım artık çok yorulmuş duş almak karnımı doyurmak ve uyumak istiyordum.
Bu kamyoncu otelini ziyaret etmek isteyen düşmanlarım için tüm bilgiler mevcut.
-NİKİ HOTEL - H. Elezit Tel no: 044/ 228296

Otel demeye bin şahit gerektiren “Mecburiyet Oteli” Nikiye vardık zaten 200 mt ilerdeydi.
Sinir bozucu şekilde İn cin top oynuyordu. 15 yaşlarında bir çocuk gördük içerde İngilizce bilmiyordu ama oda istediğimiz anladı kağıt üzerinde yazarak gecelik kalış ücretide 5O euro konuşuldu sabah 40 euro ödedik. Ben girişteki masada çökmüştüm sanki asansör boşluğuna düşmüş ve üstümede bir ton beton dökmüşlerdi.
Hadi odalara çıkalım demelerine hala beton gibi bakıyordum. Burada kalamam dediğimde Taner oldukça sert biçimde yine anadilinde söylenmişti.Bize verilen odadan azönce birçiftin çıkmış olduğu belliydi yatak çarşafı üzerinde kadın makyaj pulları, kırışık yastık kılıfları, temizlenmemiş kirli kağıtların olduğu çöp kovası, yırtık çarşaf .Duvaardaki saat bile otelin kullanım amacını üzerinde taşıyor gibiydi.
Odada bir duş ve lavabo vardı ama tuvalet yoktu. Tanerle sürekli tartışıyorduk nekadar yatağın köşesinde ağlayıp sızlayıp oturdum bilmiyorum.Musti gelip odanın kapısı çalıp daha geç olmadan bir şeyler yiyelim demişti. Karanlıkta çimento fabrikasına doğru yürüyerek bir pizzacı bulduk. Pizzacı dediysemde inanmayın haaa
Ben pizza istemedim sadece bir dilim aldım ve bira içtim. İçimde beni düşünen melek Kuna cinsindeki son paranın hepsiyle bira iç her şeyi unutturur, yastığa beş kala uyursun diyordu.
Karanlık, soğuk, rüzgarla çimento fabrikasından kalkan toz bulutu çevremizde Döndüğümüzde sokak iti gibi titriyordum öyle üşümüştüm ki böbrek sancım tutacak diye korkuyordum. Temiz bir tişörtümü yastığın üzerine koyarak uyudum. Sabah duş almak istiyordum arapsabunu kıvamında bir şampuan buldum gözlerim hem soğuktan hem ağlamaktan Japon balıkları gibi olmuştu.
Bu iki adam benim kadın olduğumu genellikle unutuyorlardı yatarken mutsuzdum. ama iki dirhem uyudum ya moralim yine şahaneydi.

Çok memnun kalmışız gibi otelin işletmecisiyle fotograf çekilip 09:11 yola çıktık. Otel çıkışında masada bir cd üzerinde Türkçe “MUSTAFA” yazıyor fotografı iki travesti hatunun.

Cehenneme 28 km. uzakta bir cennet olduğunu bilseydim VALLA emekleyerek bile giderdim “Reçane” köyüne. Burası bir Boşnak köyü Bistiça çayı kenarında bungalov evler geceliği 30-50 Euro. Bu şık restorana gece eğlenceler düzenlendiği ve her noktaya yakın olduğundan yemek ve müzik için gelirlemiş. Garson Türkçe konuşuyor. Çocuklar okullarında Türkçe ders görüyorlarmış. Boşnağım ama Türküm dedi gururla. Şahane bir kahvaltı sundu bize yumurtası zeytini peyniri reçeli ile
Taner biraz sohbet etti, yanayana Sırp ve Boşnak köyleri var anlaşıyormusunuz? sorun yok artık değil mi deyince adamın mavi gözleri kocaman oldu. Tehlikeli bir soruydu galiba.Onlar bizim köylerimize gelemezler ama biz onların köyüne rahatça girer çıkarız dedi. Sadece bir sırp aile yaşıyormuş Reçanede, oda çatışma döneminde, bize bir şey yapmadı ondan izin veriyoruz dedi.
[attachment=1]
[attachment=2]
[attachment=3]
[attachment=4]
[attachment=5]

P1020974.jpg


P1020975.jpg


P1020980.jpg


P1020995.jpg


P1030020.jpg
 

Ynt: İstikamet Macera; Yunanistan - Makedonya - Kosova - Karadağ - İtalya

Saat 12:42 nihayet Prizrendeyiz. Bir otopark bulup motorları bırakıp dolaşmayı planladık. Otopark dolu olduğundan görevli bu yönden çıkıp, dışarıda yer bulup parkedin dedi. ve görevlinin yönlendirdiği yere giderkende ters yol olduğu için bisikletli polise yakalandık. Türk olduğmuzu söyleyince ceza yazmaktan vazgeçti ve ileride Şadırvan olduğunu,oraya parkedebileceğimiizi söyleyip bizi bıraktı. Şadırvanı bulup parkettik ve hemen yanında Johnnie Walker adında cafe kahve içmek için girdik. Sahibi Türkçe biliyordu yanımıza geldi motorla Alanyaya geldiğini anlattı. Hatta benim bankamdan isimlerini söyleyerek birilerini sordu. Motorlarımızı güvenli bir yere alarak kask ve montlarımızı kendisine teslim ederek dolaşmaya başladık. Kaleye çıktık fakat tadilat varmış kapalıydı. Yolda Çayhane yazan bir kahve, Besimi yazan bir cafe, ‘inşaat var girilmesi tehlikeli ve yasaktır’ yazan Türkçe bir tabela vardı.
Birer Türk olarak tüm yasakları çiğneyerek ters yönden gelmiş, fotograf çekilmesi yasaktır denen kalede fotograf çekmiş, girilmesi yasaktır denen inşaatın kapısında da Mustinin fotografını çekmiştik. Kent kaleden çok güzel görünüyordu Yıkık dökük terk edilmiş Sırp evleri vardı. Bisikletli polis doğru yeremi parketmişiz diye bizi kontrol etti ve sonra Prizrenden ayrıldık. Saat 15:00 Potgorisa da Trendy Cafede kahve molası verdik. Taner ve Musti yoldan geçen kızların fotograflarını çekerlerken bende gezi notlarımı almaya devam ediyordum.

P1030037.jpg


P1030044.jpg


P1030040.jpg


P1030050.jpg


P1030074.jpg
 

Ynt: İstikamet Macera; Yunanistan - Makedonya - Kosova - Karadağ - İtalya

[attachment=1]
[attachment=2]
[attachment=3]
[attachment=4]
[attachment=5]

P1030075.jpg


P1030094.jpg


P1030098.jpg


P1030100.jpg


P1030106.jpg
 



Ynt: İstikamet Macera; Yunanistan - Makedonya - Kosova - Karadağ - İtalya

[attachment=1]
[attachment=2]
[attachment=3]
[attachment=4]
[attachment=5]

P1030109.jpg


P1030110.jpg


P1030122.jpg


P1030136.jpg


P1030147.jpg
 

Ynt: İstikamet Macera; Yunanistan - Makedonya - Kosova - Karadağ - İtalya

[attachment=1]
[attachment=2]
[attachment=4]

P1030176.jpg


P1030180.jpg


P1030192.jpg
 

Ynt: İstikamet Macera; Yunanistan - Makedonya - Kosova - Karadağ - İtalya

Rozaje, Berane devam ediyorduk Potgorica ya varmaktı hedefimiz ama hava kararmaya başlamıştı ve 70 m kala “Kolasin” de kalmaya karar verdik. Bir kayak kentiydi lüks kayak otelleri vardı kendimize uygun bir yer arıyorduk sobe, rooms , apartments yazan minik çiçekli bir bahçe içinde biryer gördük .Bu akşamki evimiz bu güzel mekandı. Şirin döşeli bir odaydı yataklarda Türk işi saten kalın yastıklar vardı zira kent çok soğuktu. Karnımızı doyurmak ve bir şeyler içmek için merkeze gittik. Cafe ve sokaklarda yaşları çok genç insanlar ve bilardo salonunda çocuklar vardı. Kentin heryerinden sular akıyordu meydanda havuz kenarında fotograf çektik ve birer bira içip uyumaya gittik. Odaların sahibesi sabah erken gidecekseniz ben uyuyacağım şimdi ödemeYi alayım demişti çok şaşırdık .
Sabah meydanda marketten kuruvasan ve pastaneden peynirli ama şekerli börek alıp banklarda meyve suyu ile kahvaltı ettik.

Buradan Dubrovnike varmayı planlıyoruz. Önümüzde çok zorlu bir dağ var Montenegro (Karadağ) Kelime İtalyanca ve monte dağ demek. Sekiz sayısını andıran virajın diğer ucunu göremediğiniz zor bir yol. Bu zor yolda bir elimle motora tutunuyor diğer elimdede uyuşana kadar video çekimi yapıyordum. Tanerde aşağıdaki adalar ve deniz manzarasını izliyordu zaman zaman yoldan kopuyordu ve aşağısı uçurumdu. Ben çekiyorum yolu takip et dediğimde buraya manzarayı kamera arkasından izlemek için gelmedim diye söylendi biraz daha bu şekilde seyir edersek biz birer manzara olacaktık
Yol çok dar ve stresliydi Montenegro gezi otobüsünden ürken bir hatun arabasını sağ tarafta sözde bir düzlüğe atmıştı. Ama yer düzlük değil oldukça derin bir yere lastikleri saplanmıştı el kaldırıp yardım isteyince durduk biraz Musti ve Taner arabayı olduğu yerden yola çıkarmaya çalışsada olmadı.
Başka bir Montenegro gezi otobüsü yaklaşınca el kaldırıp yardım istedik tüm güçlü adamlar indi otobüs şoförü direksiyona geçti 1-2-3 hep beraber araba yola çıkarıldı. Buradada yardımseverliğimizi göstermenin ve güzel hatunları kurtarmanın neşesiyle sınav yolunda devam ettik.
Birkaç yerde durup fotograf çekmek istedik Mustinin diline pelesenk olmuş sözler “Arkadaşlar heryerde duramayız böyle yolumuz üzerinde bir sürü benzer manzara var “ diyordu Kotor’a inen bu dağ yolunun bir örneği başka nerde olabilirdi kameram kayıttaydı herkes yine kendi anadilinde söyleniyordu.
Kotor uzun şahane bir sahil şeridi cedlerimiz buralara kadar gelip almışlar zamanında.

Karadağ'ın Adriyatik Denizi kıyısındaki en güzel koylarından biriymiş Kotor. Denizcileri ilede ünlüymüş. UNESCO'nun Dünya Kültür Mirası listesindeki bu olan bir kent. 2 bin yıllık kıyı kenti olduğu, tarihi boyunca Venedikliler, Osmanlılar, Avusturyalılar ve Fransızlar tarafından yönetildiği.
Kent bu kadar eski ve köklü olduğu için tarihiyle ilgili halk arasında birçok efsane dolaşır. Örneğin söylentiye göre Kotor'un Dobrota bölgesi şöyle oluşmuştur: Dünyayı dolaşan iki maceraperest denizci gri sulara vardığında dinlenmek üzere demir atar ve kıyıya inip büyük bir kaya parçasının üzerine oturur. Denizcilerden biri elini kayanın sağ tarafına attığında bir tablet bulur. Tablette "10 adım atın ve sonra kazmaya başlayın" yazmaktadır. Denizciler tabletteki tavsiyeye uyar. Kazdıkları yerden küçük bir sandık çıkar. Sandık kendiliğinden açılır ve içinden sihirli harflerle yazılmış bir mektup çıkar: "Burası herkesin iyiliği için var." Bunun ne anlama geldiğini anlayamayan denizciler geceyi bu körfezde geçirmeye karar verirler. Gece yarısı yeniden açılan sandıktan "Uyumadan önce dileyin benden ne dilerseniz" cümlesi yükselir. Fakir denizciler taştan evler ve güzel eşler dilerler. Sabah uyandıklarında beyaz taştan evlerle karşılaşırlar. İşte Dobrota böyle kurulur. Dobrota bu nedenle de Kotor'un mutlaka ziyaret edilmesi gereken efsunlu bir bölgesi bizim burada kalma şansımız olmadı.

Skrpjela de görülmesi gereken ayrı güzellikteki başka bir ada. Kotor Belediyesi'ne bağlı Boka Kotorska Körfezi'ndeki bir ada aslında burası. İnanışa göre Perast ve Kotor'dan geçen denizcilerin taşıdığı taşlarla yapılmış, suni bir ada. En önemli yapısı büyük Skrpjela kilisesi. Efsaneye göre Perastlı balıkçılar tarafından mucizevi bir biçimde bulunan Kutsanmış Bakire Meryem ve Çocuk ikonu kilisenin yapılma nedeni... Denizcilerin ve balıkçıların koruyucu azizesi Kutsanmış Bakire'ye adanan 1630'da inşa edilen bu harikulade yapı tarihin en mistik anıtlarından biri. Kotor kıyısından bu adaya gitmek çok kolay. Limandaki turizm acentelerinin hepsi biletleri satıyormuş. Deniz taksisi gibi çalışan tekneler sizi götürüp getiriyorlarmış.

Sahilde birer hamburger yedik Biz karnımızı doyurup soluklanmaya çalışırken hamburgerci teyze eksik verdiğim 50 centi unutmamamız için kaç kez bizi ikaz etti.
Taner ve Musti sahilde yürüyen hatunlardan da birer kare fotograf aldıktan sonra yola koyulduk.

Saat 16:43 Makedonya sınır ve Hırvatistan sınır.
[attachment=1]
[attachment=2]
[attachment=3]
[attachment=4]
[attachment=5]

P1030200.jpg


P1030218.jpg


P1030220.jpg


P1030233.jpg


P1030234.jpg
 

Ynt: İstikamet Macera; Yunanistan - Makedonya - Kosova - Karadağ - İtalya

18:48 Nihayet Dubrovnikteyizzzz :smiley:
Şehrin girişinde begonvillerle kaplı bir evin önünde yine yollardan aşina olduğumuz bir tabela sobe, rooms, apartments, zimmer…Taner her zamanki gibi motorları beklerken sigara molası veriyor bizde musti ile odaları görmeye gidiyorduk. Evi beğenmedik ve kente doğru inerken yolun karşısında şahane manzaralı bir beyaz ev gördük. Kapı zilini çalınca yanımızda kaldırımda bize bakan ve gülen tombul teyze benim evim tavsiye ilemi geldiniz diye sordu.
Boş odası yokmuş ama birkaç yeri arayarak bize yardımcı olmaya çalıştı. Evinin içi çok rahat ve beyazlarla döşenmişti hatta benim evimde müşterilerimize rakı servisi var dediğinde burnumuzun direği sızladı üzüntüden.
Evinde kalacağımız teyze ile bizi tanıştırmak üzere merdivenlerden inerken ………. ayağıma bastı ve parmak kız az kalsın seni eziyordum dedi çok samimiydi sanki kırk yıldır tanışıyormuş gibi kapı önünde istanbuldan bahsederken ellerimi tutmuş ve bana sarılıyordu.:smiley:
Tutacağımız eve teyze ve ben yürüyerek Taner ve Musti ise bizi motorla takip ederek gittik.
Tatil boyunca kalacağımız en güzel evdi. İki odalı banyo ve mutfağı ola mustakil bir daireydi. Bahçe katı ve önümüze motorlarımızıda parkettiğimiz çıkmaz bir sokak.
Motorların güvende olmasına ençok Lokmanım seviniyordu.

Evin sahibinde Tomos. marka eski bir motoru vardı. Üzerimize yapışan tüm haşeratlardan kurtulmak için duş aldık Musti ile birinci dünya savaşından kalma çamaşır makinesini andıran bir alette çamaşırlarımızı yıkadık. Tabi çamaşır makinesi için deterjan gerekiyordu Mustiyle merkeze indik bir market bulduk fakat euromuz olduğu için alışveriş yapamadık. Bir banka şubesine girip 100 euroyu kunaya çevirdik 100 euro yaklaşık 750 kuna ediyordu.


UNESCO'nun Dünya Miras Listesi'nde yer alan, tarihi ve doğal güzellikleriyle büyüleyen ve beni Orta Çağ'a doğru bir zaman yolculuğuna çıkaran Dubnovnik seyahatimde en keyif aldığım yer oldu.
Dubrovnik'in beni etkileyen en önemli yeri ''eski Dubnovnik''... motorlarımızı kale dışında parkedip bir makineden park fişi alıp kalın kale surlarından geçerek içeri girdik. Kale çıkışında insanlar bozuk para ile makineye ödeme yapıyor yada verilen cep telefonu hattına mesaj çekerek ödeme yapıyorlardı.
Dünün ve bugünün birleştiği muhteşem bir şehir. Kale içinde tarih içinde hala yaşayan insanlar var ve hatta pansiyonlar. Katedraller kiliseler Orta Çağ kentinde olduğunu anlatsada bizim gibi şaşkınlık ve merakla çevrelerini izleyen bizim gibi turistler alışveriş dükkanları ve restaurantlar kafeler bugüne dönmemizi sağlıyor.
Çevreyi gezen, restoranlarda yiyip içen bizlerin yanı sıra evinin penceresinden karşı binaya uzanan raylı ipe çamaşırını asan bir teyzeyi görebiliyorsun.
Pahalı bir kent bir ev satın almak için metre karesine 20 bin euro veriliyormuş.
Denizci şehri ve daha sonra göreceğimiz Venedik ile liman manzarası konusundada yarışır diye düşünüyorum limanında birçok gezi teknesi var geceyarısı bile hepsi dolu.
Sokak arasında “Captan” adında bir balık restoranına girdik kapıda adının Elvis olduğunu öğrendiğimiz kişi WELLLLCOOOMM diye bizi karşıladı.
Deniz mahsullerinin olduğu üç kişilik Büyük bir tabak ve iki litrelik cam sürahilerde ikram edilen kırmızı şarap sipariş ettik. Şarap kültürüne sahip değilim ama içtiğim aroması en güzel ev yapımı şaraptı.
Elvis’le sohbetimiz iyice ilerlemişti Mustafa ZORO(Elvis bu ismi takmıştı) ve Elvis Presley bir karede çok fırlama biriydi Elvis sürekli cep telefonu elinde dükkandan uzaklaşarak köşe başlarında sırıtarak konuşmalar yapıyordu. İkinci şişe şarabı sipariş vermiştik Elvis’in telefon konuşmasını Musti kameraya çekerken…
Elvisle vedalaşıp çıktık ve Musti -Latin Clup- varmış gidip dansedelim istemişti meydanda oturup saatin 24:00 olmasını beklerken yoldan geçenlere benim “abazan direniş örgütü” üyeleri Mustafa ve Taner gelen geçen hatunlar üzerine çalışıyorlardı benim hiç keyfim kalmamıştı. Benide erkek arkadaşları gibi görüp konuya dahil etmeye çalışıyorladı. Saat 24:00 vurduğunda motorlarımız balkabağına dönüşmeden ve üstümüz pırtılmadan Latin Clupa girdik. Musti meydanda yaşları oldukça 15-16 olan ama yaptıkları boylarını aşan 5-6 kişilik erkek çocuğu ile tanıştı onlarda o mekana gidiyormuş.
Girdik Musti çocuklarla alt kata inip dansederken biz Tanerle tek kelime konuşmadık pek bize hitap eden biryer değildi yanımızda yaşları küçük erkeklerle oturan kart teyzeler dışında herkesin yaş ortalaması çok küçük ve müziklerde Latin Clup ta tek Latin parçası çalınmadı.
Biz Tanerle eve döndük Mustininde eve girmesi için balkon kapısını açık bıraktık.
Sabah 09:00da bizi uyandırdı. HVAR adasına gitmek için Tanerle ICA Marinayı aramaya çıktık.
Kasksız şehir içinde seyahat ettiğimiz için polis bize 1000 Kuna ceza yazacağını söyledi ve yabancı olduğumuzu eve dönüyor olduğumuzu söylerek cezadan sıyırarak polisten geçtik.
Hvar adasına bilet saatlerini öğrenip yer sorunu olmayacağını da öğrenerek ayrıldık. Artık denize girme vakti gelmişti. Belvi Otel önünde çin seddini andıran uzunca merdivenlerden bir akvaryuma inmiştik. Küçük beyaz taşlardan bir koy gölge bir yer yok ama deniz akvaryum misali yüzdük hatta bir mağara dalışı yaptık.
Eve dönüp dinledip biraz uyuduktan sonra Taner’in motorunu göstermek için ICA Marina yolunda gördüğümüz tamirciye gittik fakat sabah 08:00 akşam 17.00 çalışıldığı için kaleye gitmeye karar verdik. Artık Maviyi italyada gösterecektik.
Tamirciden dönerken koskoca Dubrovnik’te Taner ışıklarda bir hatunun ani fren yapması yüzünden durmuştu ve Musti “Mavi”ye ve birazda “Sarıya” arkadan bindirdi BOOOOOOM
Bizde bağımlılık yapan Elvisin “Captan”ındayız akşam. Her yemekten aç kalkan lokmanım bu sefer balık tabağı değil …….istedi. bir şişe şarapla beğenmediği için siparişinin tamamını yemeden Elvisle son kez vedalaşıp kalktık.
Kale içinde bir duvarda minicik bir taş üzerine koşarak çıkıp taşın üzerindeyken tişörtünü çıkarıp yine o minik taş üzerinde giyebilirsen dileğinin olduğuna inanıyorlarmış. Minik ayaklı çocuklar tişörtlerini 2-3 kez çıkarıp giyiyorlardı. Bir yetişkinin bunu yapması mümkün değildi. Bu dilek taşı değil ama teşhir taşı gibiydi herkes izliyordu kim neyi nekadar çıkaracak.Gömleğinde Polis arması olan abinin sarışın kız arkadaşı bunu denemek istedi. Polis sevgili dudaklarına cesaret öpücüğüde koyduktan sonra hatun koştu koştu ama taşa dahi çıkamadı. Hapimiz çoook üzüldük kadının dileğinin olması için kenardan onca dua etmiştik oysa.
Şarap alıp limanda içelim diye karar verince bir markete girdik pet şişemiz olsaydı hemen kendi ürettikleri kazanlarında depolanan şaraplarından 3 euroya alabilecektik.
Şişelenmiş bir şarap alıp Mustide kendine 70’lik bira seçti ve limana doğru yürümeye başladık. Ama şarap şişemiz açık değildi bir bara girip açtırmak istediğimde garson sihirli parmaklarının olduğu bir adama gönderdi beni. Sihirli parmak şarap şişenin kapağındaki kağıdı yırttı ve gazoz kapağı olan şişeyi bir çevirmede açıp gülümseyerek bana verdi kendimi çok sarı hissettim.
Taner ve ben limanın duvarına yaslanarak şarabı bir şişeden içmeye başladık Musti yine duvar tepesine tünemiş ve birasını içiyordu arasırada yukardan bizi fotograflıyordu.
Kaleden dönüş yolunda Musti telefon görüşmesi yaparken bizde fotograf çekiyorduk Taner kaskının üstüne kurduğu tripottan makinesi düştü ve hayrı kalmadı geziye.
Artık içmeyiz diye çöp traktörüne bıraktığım kaleden kalma şarap şişemi tekrar aldım Musticim hala konuşuyordu.
Eve dönerken yanımızda GPS kadını Binnaz olmadığı için kaybolduk. Cavtat ‘a 16 km kala geri döndük çıkmaz bir yol ve muhteşem bir manzara Dubrovnik buradanda şahane izleniyor.
“Dobro došli Dubrovnike ” tabelasını ikinci kez görüp sakin ve çiçekler içindeki evimize geldik.
Ne bereketli şarapmış eve döndük beğenmeyen içine gerimi tükürüyordu anlamadım balkonda birer küçük kadeh daha içerek ve Mustinin sağlamlaştırıcı tükürüğü ile sarılmış sarma sigarasından içerken yarın ki programı belirliyoruz.
Dubrovnik’e hakkını verip biraz daha bahsetmek gerek. Şehirde dünyanın en eski üç eczanesinden birinin bulunduğu, kentin düşkünler evi, yetimhane ve karantina hastanesinin bulunduğu ilk şehir olduğunu öğreniyoruz. Tarihi eczanede, orijinal ilaç şişeleri hala raflarda duruyor, o döneme ait reçete ve kitaplar da sergileniyor.
Ayrıca, eczanenin içinde bulunduğu manastırda Hrıstiyanlığa dair ikonalar ile bazı din adamlarının mezarları bulunuyor. Manastırda sergilenen kutsal emanetlerinin bazılarında azizlere ait kemikler hala görülebiliyor.

P1030256.jpg


P1030311.jpg


P1030334.jpg


P1030326.jpg


P1030370.jpg
 

Ynt: İstikamet Macera; Yunanistan - Makedonya - Kosova - Karadağ - İtalya

[attachment=1]
[attachment=2]
[attachment=3]
[attachment=4]
[attachment=5]

P1030375.jpg


P1030391.jpg


P1030433.jpg


P1030452.jpg


P1030458.jpg
 



Ynt: İstikamet Macera; Yunanistan - Makedonya - Kosova - Karadağ - İtalya

Bunun yanında, Luza Meydanı'ndaki Sponza Sarayı'nın altında Hırvatistan'ın 1991'de Yugoslavya'dan ayrılışı sırasında çıkan iç savaşta, Sırp saldırıları nedeniyle ölenlerin fotoğrafları ile zarar gören tarihi binaların resimleri yer alıyor. Şehrin bir Napolyon döneminde bir de Sırplar tarafından saldırıya uğradığı belirtiliyor.
Kentin koruyucusu olarak görülen Aziz Blaise'nin kilisesinin yanında, şehrin her yerinde heykelleri bulunuyor. Şehir halkının özgürlüğe düşkünlüğünü ise Stradun Caddesi'nde heykeli bulunan Fransız şovalyesi Orlando temsil ediyor. Hatta, Orlando'nun dirseğinden el kemiklerine kadar olan uzunluk, o dönem Dubrovnik'inde resmi ölçü birim olarak kabul edilmiş.
Şehrin bir diğer önemli özelliği ise kara surlarının denizdekine göre kalın olması. Bunun nedeni ise o dönemde olası bir Osmanlı saldırısından korunmak... Osmanlı topraklarına katılmamak için yıllık 120 bin altını ödemeyi kabul etmiş Dubrovnikliler.
İnsanlığın en büyük korkusu değil mi özgürlüklerini kaybetmek.
Tanere , Mustiye ve kendime seyahat öncesi alıdğım İstanbul tişörtlerimiz (first-anbul, istikamet-istanbul, istavrit-istanbul) üstümüzdeydi. Tanerin üzerinde istavrit İstanbul vardı. “Captan” restoranın sahibine bizim denizlerimizde çıkan özel bir balıktır diyerek tanıştırdık “istavrit” “ Elvis”, “Elvis” “istavrit” Elvis -burada var bu balıktan kendi dilinde adını söyledi. Öğrendiğime göre Dubrovnikte hamsi yetişiyormuş ve Elvis istavriti hamsi sandı “hamsi kafalı”
Singapurlu bir şirketin 30 yıllığına kiraladığı Sveti Stefan adasında Ortaçağ klasiği yapıların içinin çok lüks olarak tasarlanmış Liz Taylor gibi Hollywood'un ünlüleri ile Madonna gibi dünya çapındaki şarkıcıların zaman zaman kalırlarmış.
Rixos Hotel Libertas olarak işletilen bir Türk oteli var. 1970 yıllarının sonuna doğru inşa edilmiş ama 1990'larda Balkanlarda başlayan savaşla beraber sığınmacıların kampı haline gelmiş Bu otel savaş süresince bombalanmış harap olmuş Türk yatırımcının yeni restorasyonuyla Dalmaçya sahillerinde bir türk oteli yaşıyor… Heryerde Türk bayrağının dalgalanması şahane bir duygu .
“Volim te Dudravnik” Sabah 07:30 da uyandık Dudravnikten ayrıldık Bosna Hersek’e verilen tek kıyı kesimi olansabah kahvaltısı için tur otobüslerinin durduğu cafesi ve marketi olan bir tesiste durduk. Sandviç almak için teyzeye doğru yöneldik tombik ekmeklere Taner ve musti için sandviç yaptırdık ben daha küçük olmasını istedğimden hemen dolabına yanına gelerek ay şeklindeki sandviç ekmeğini göstermemle kadının bağırması bir oldu uzaklaş diye. Sandımki beni sandviçin içine koymak için dilimleyecek.

Saat 11:00de Hvar adasına gitmek için Polje den üstü açık tekneye bindik .Tekne gelene dek hem bizim gibi motorcu çiftlerin sohbetlerini dinledik hemde ozujska biramızı içtik musti ozujskanın okunuşunu garson kıza birkez daha telaffuz ettirdi bizlerden farklı bir aksanı vardı.
Güvertede güzel güneşe yayılıp tadını çıkartırken biryandanda fotoğraf çekiyorduk. Gps kadını Binnaza bilgi sınavı yapalım dedik “denizin ortasındasın geri dön” mesajı verdi.
Saat 17:00 de Hvardayız. Adaya şehir merkezinden ortaklama 70 km uzak bir noktadan giriş yapıyoruz. Oldukça sıcak, gevreyen imanımızı biraz olsun huzura erdirmek için postaneninde olduğu bir ağaç altı bakkalın önünde duruyoruz. Taner bakkaldan dönerken söyleniyor yarım litre su 11 kuna adanın başında bir garip bakkalda su bu fiyatsa adada yatcak yer bulamayız diyerek devam ediyor. Musti bir postaneye uğrarayım dedi oda Tanerin aksine kahkalarla geri geldi. Postane sabah 08:00 de açılıp saat 10:00 da kapanıyormuş.Hvar yolunda benzin almak için duruyoruz Jelsa denen küçük bir kente sigara molası verdik. Bankta iki genç kız nutellalı ekmeklerini yiyor bir hatun yağlı boya resim çiziyor bizde limana oturduk ayaklarımızı denize sokuyoruz ayak parmaklarımı yemesinden korktuğum kocaman kefaller denizin yüzeyinde… Hvar şehir merkezine 3 km kala “Mala Milna “ denen bir karavan ve çadır kamp yolun sağ ve sol tarafında…
Musti ile sahile kadar indik bakındık çadırın birinin üzerinde “Eight people are sleeping in tents. Don’t make noise” yazıyordu.Şehre uzaklığından dolayı kalmama kararı adık ve yola devammm
Milna koyundan sonra önce bir tırmanış sonra HVAR şehrine yukarıdan bakış şahane bir manzara karşılıyor sizi.
Ben POLICIJA önünde beklerken Taner ve Musti kalabileceğimiz bir yer arıyorlar. Hvar içinde kalmak oldukça pahalı kendi başımıza aramaya karar veriyoruz ki dört yol ağzında bir sokağın köşesinde ‘SOBE’ yazılı tabelalar ellerinde yaşlı hatunlar. Sobe yani “boş oda” anlamına geliyor.
Hırvatistan da devletten destekli oda ve apartman dairesi kiralama sistemi oldukça yaygın ücret olarak daha uygun.

P1030602.jpg


SANY0806.jpg


SANY0809.jpg


SANY0814.jpg


SANY0817.jpg
 

Ynt: İstikamet Macera; Yunanistan - Makedonya - Kosova - Karadağ - İtalya

Musti hatunlardan biri ile pazarlık yaptı ve en güzel nineyi motorun arkasına oturttu arkadaşları alkışlıyor ve “OLEEEEEEEE” naraları atıyorlar. Teyzenin evini gördük 3 yatak yan yana ve aralarında 5 cm az bir mesafe var banyo tuvalet dışarıda manzara yok koyu mavi renkli perdeler moralim bozuldu kendimize uygun fiyatta biryer bulamayacağız sandım
Taner, her zaman ki gibi motorları bekliyor ben ve Musti sağlı sollu evlere girip çıkıyoruz. Sonunda sonra söylediği tek kelimenin BOM BOM olduğunu öğrendiğimiz, bebekli bir bahçeye daldık. Tam istediğimiz gibiydi müstakil teraslı birkat. İki ayrı oda ve toplam 50 Euro. Duş alıp kendimize geldikten sonra alışveriş, ardından menemen yapılmış, karpuz ve şarap içilmişti. Artık Hırvat gençlerin çoğunlukta olduğu merkeze indik. Dudak uçuklatan görüntüde yatlar var. Kapılarında güvenlik görevlileri masalarına şarap servisi yapan hizmetçilerin olduğu insanlar. Onlar biz kıyıdakilere aldırmadan lüksün içinde sarhoş olmuşken ben hala imrenerek bakıyordum. Oturmaktan ucları yuvarlaklaşmış ve oldukça kaygan olan mermer basamaklara oturup gelen geçeni izleyerek biralarımızı içtik.
Kadınlar, Taner Taner diye üstlerini yırtmaya başlayınca eve dönmeye karar verdik yeni çıkan magnetlere bakarak.

Sabah,Türk usulü yağlı ballı sütlü kahvaltımızı yaptıktan sonra Deniz vakti. Milna koyunda yüzme ve restaurantta kalamar, patates kızartması ve bira.
Akşam yemek programımızda hazırdı Taner sote yapacaktı eti ,biberi ve rakısını özlemişti.
Akşam yemek malzemeleri alınmıştı yoğurt yazan plastik kabın içinden marqarin çıktı. Musti yapacağı muhteşem cacıği salataya çevirdi Taner yemeğini özenle hazırlarken
“ sarı bir duble rakı koyarmısın” dedi kendimizi evimizde sanarak. Sonrada iç çekerek “Bana bir rakısızlık bir sarısızlık koyar “ dedi ve bunu anılarımız arasına yazmamızı istedi Rakı su ile ıslanıyor, su rakı ile uslanıyor Taner her üçümüzle.

Hazırlanıp tekrar barların kafelerin limanın olduğu merkeze geldik limanda biraladık.
Taner bu kızların ayakları nekadar büyük kaba, benim boyum omuzlarına geliyor, niye giyiyorsunuz bukadar topuğu yürüyemiyorsunuz zaten uzunsunuz bu kıyafetle bizde düğüne gidiliyor diye sıralarken Musti abi bunlar İnsan değil diye şaşkın izliyor.zavallı ben sağa sola bakınıp içiyorum.

Saat 09:00 kalk borusunu çaldı kahvaltımız hazırdı. Musti bugün limanda gördüğü ada turu yapan tekneler ile görüşmeye gitti bizde Tanerle çevreyi gezip denize gitmeyi planlamıştık ki Musti gittiği gibi geldi geziler çok pahalı olduğu gibi güneşlenmek için açık alanı olmayan sıra halinde oturma düzeninin olduğu küçük tekneler olduğundan keyifli olmayacağını düşünmüş.
Dün gittiğimiz Milna sahilinin karşı kıyısına geçmeyi planladık dün konakladığımız yerin yanındaki çıplak ve yaşlı komşular hemen yanında oğlu ile çıplak güneşlenen baba ve oğul her şey yerli yerinde.
Karşı kıyıda buradan farklı değildi benim güneşlenmek istediğim alanda tüm erkekler çıplaktı Musti burada sıkıntı olur dedi ve hatunlara daha yakın bir alanda konakladık.
Akvaryumda yüzmek değil ama o kıyıya ulaşmak insanı çok yoruyor. Zira çok uzun kayalık yolda düşe kalka ulaşıyorsunuz ulaştığınızda yerde kum değil çakıl taşlı küçük bir koy.
Sabah splite gitmek için ayrıldık ev sahibesinden ayçiçeğine benzer bir bitkinin tohumlarınıda yanıma aldım. Ve sahilde bulduğumuz insan kılığındaki kurumuş dalıda bırakarak BOM BOM ilede vedelaşarak ayrıldık.

SANY0818.jpg


SANY0856.jpg


SANY0871.jpg


SANY0874.jpg


SANY0889.jpg
 

Ynt: İstikamet Macera; Yunanistan - Makedonya - Kosova - Karadağ - İtalya

[attachment=1]
[attachment=2]
[attachment=3]
[attachment=4]

SANY0900.jpg


SANY0920.jpg


SANY0928.jpg


SANY0946.jpg
 

Ynt: İstikamet Macera; Yunanistan - Makedonya - Kosova - Karadağ - İtalya

Split gemisindeyiz Yaklaşık iki saat sürecek olan seyahatimizde güvertede kahvemizi ve sigaramızı içiyor sohbet ediyor gps binnazdan müzikler dinliyoruz “
Karşımda kocaman bir tabela “ Difficult to tell but tastes so well” OZİJSKO en sevdiğim biranın reklamı .
Bir seyahat kitapçığında “İle de HVAR” yazıyordu bundan esinlenen bizim grup Hvar Hvar can haticve gözleri ceylan Hatice türküsü ile rijeskoya ayarlamıştık binnazı. Bizi otaban çıkaramayıp biraz dolanınca Taner ve Musti yine sürtüştü. Bu Binnaz olmasaymış bukadar kime anadilinde söylenecekti bu koca iki adam.
İki motora 116 kuna vererek otobandan çıkıp senj’e gitmeye karar verdik manzarası bizi etkileyen bir yamaçta durup fotograf çektik bilin bakalım ne ile?
Ozujska bira kasası ile.Hem beni dinlendirmek (zira mavişle yolculuk biraz zordur) hemde maviye soluk aldırmak için Ben Musti ile seyahat edeceğim. Tanerde Senj, Ganj gibi bir hissiyat yarattı ki biraz dolaşmak istedi. Girmek istediğimiz Katedrale Musti her zamanki gibi kendi dilinde…of-ooofff diyerek yolda bunun gibi elli katedral var diyerek söylendi ve senj’ e girmeden devam ediyoruz. Yolda bir akıl hastanesi gördük şenlik havasında herkes bahçede dolaşıyordu…Musti bırakalım Taneri buraya daralttı beni deyince Kurban olurum ben ona bırakamam el memleketinde hemde delilerin arasına diye motor sesinden kendimi duyurmaya çalışıyordum.
Tam bir viraj dönüşünde önünde bir ahşap sırası olan küçük cafede “Sirter” marka biramızı içip 2000 km mizi kutluyoruz yoldan şahane model motorlar geçiyor yolun karşısında kolları ve boynu kolye bilezik ile dolu motorcu bir amca mayosu ile dinleniyor .
Kosava sınırda Mecburiyet oteli NİKİ gibi Rijeskoya giremeyince Tanerin haritada keşfettiği KRK adasına girmeye karar verdik 28 km di bulunduğumuz yerden ama öyle sıkılmıştım ki motor üzerinde uzun km olmaktan hemen varmak istiyordum. Adaya muhteşem köprülerle bağlanıyorsunuz. KRK’a vardığımızda oda istediğimiz birkaç ev 1 gece kalacağız deyince oda yok diyordu. Ve çok pahalıydı. En sonunda alt katta mustinin kalacağı çek yatlı oda ve mustakil banyo. Bizde en üst katta ortak banyo tuvaletin olduğu çift kişilik odada üç kişi 50 euroya kaldık. Şehre inip bir şeyler yemek için hazırlandık.ev sahibesi bize kendi yaptığı şaraptan ikram etti. Sonra bir pizzacı bulup şaraba orda devam ettik. Sokak arasında dolaşırken döner Kebap yazan minik bir tabela. Taner Sor bakalım türkmü bu dedi “ adam Türkçe cevapladı “Evet Türküm Gazi üniversitesi İktisatı bitirim işleri gelip babamdan devraldım dedi.
Eskiden adada kırk hane olduğu için adı KRK olmuş. 406 km karelik Adriyatik denizinin kuzeybatısında Kvarner körfezinde bağcılık zeytincilik ve meyvecilik özellikle incir üretilen şirin bir ada.
Adanın en güzel koyu BASKA imiş burada s harfi üzerinde ters bir v harfi var. Eski zamanda buraya Türkleri yerleştirmişler ve buradan başka yok demişler koyun adı başka kalmış bizede dönerci dostumuz anlattı.
Çok tembel bir halk diyor ‘’hiçbiri çalışmayı sevmez ve çalışmaz. O gün yiyeceği ekmek içeceği sigara ve şarabı varsa aç kalırsa zaten balık tutar yer yarını düşünmez’’ diyor yine Türk dostumuz.

Erken uyanıp pastaneden aldığımız kek ve kahve ile kahvaltımızı yapıp Slovenya ya oradan da Venezia ya doğru yol alacağız.
Minik tırcı barında bir bira alıp paylaştık domuz sandviçleri ile.


[attachment=1]
[attachment=2]
[attachment=3]
[attachment=4]
[attachment=5]

SANY0779.jpg


SANY1003.jpg


SANY1011.jpg


SANY1025.jpg


SANY1103.jpg
 

Ynt: İstikamet Macera; Yunanistan - Makedonya - Kosova - Karadağ - İtalya

[attachment=1]
[attachment=2]
[attachment=3]
[attachment=4]

SANY1104.jpg


SANY1123.jpg


SANY1125.jpg


SANY1129.jpg
 



Ynt: İstikamet Macera; Yunanistan - Makedonya - Kosova - Karadağ - İtalya

İtalya sınırında kimsecikler yok girenden çıkandan kimse sorumlu değil. Otoban girişinde kredi kartı ile ödeme yaptık ve arkamızda olan mustiye verdik aynı kredi kartı olduğu için sanırım makine kabul etmedi biz ilerde bekledik musti kah bozuk para girişini kah kağıt para bölümünü kah kendi kredi kartını deneyerek makine ile oldukça boğuştu (birazda yetenek işi bu tabii)
Alba D’ora camping havaalanı yolunda gençlik kampı kulaklığı olmayan ve gps Binnazın yol komutunu duyamayan Taner İtalyan polisi önünde durdu tek kelime İngilizce konuşmayan polis amca el kol işareti ile bize yardım etmeye çalıştı. Benden kulaklığı istediğinde çantamı açıp kapatmam bir oldu.Yoldan aldığım sakızlı çikolata,sıcaktan ve Binnaz’ı görebilmek için Taner bastırmasıyla patlamış ve tüm çantama yayılmışltı. Sorun Çikolatanın patlaması değil çantadaki hiçbirşeyin arınmayacak kadar kirlenmesiydi.Tek güzel yanı,çantam hala çok güzel kokuyor…Alba D’oro camping’de yan yana iki ayrı çadır kiraladık ve ben orada yere çökmüş çantamda kurtarma çalışması yaparken Taner fotografımı çekiyordu.
Şehirde kaybolmamak ve park sorunu yaşamamak için kampın servisine 2 euro karşılığı bindik .22.30 daki dönüş servisine kadar Venediği gezdik.Birkaç saatte bu kenti gezmeye kalkmak hem eserlere hemde yaratıcılarına saygısızlıktı.
Denizin ortasına kondurulmuş muhteşem yapılardan oluşan ve üzerinden geçen yüzyıllardan etkilenmeden günümüze gelen büyülü bir şehir. kuzey İtalya'nın doğusunda Adriyatik denizi kıyılarında karaya 4 kilometre uzunluğunda kara ve demir yolu köprüsü ile bağlanan , yaklaşık 118 adacık üzerine kurulu bir ada şehirdir. Venedik'te adacıkları birbirinden ayıran 170 kanal ve birbirine bağlayan 400 köprü bulunuyor
San Marco (St. Mark) Meydanındayız .Bütün dünyaca özellikle güvercinleri ile bilinen bir meydan Ünlü cafelere ve lüks mağazalara ev sahipliği yapan üzeri kapalı galerilerle çevrili büyük bir mermer salon şeklinde. Meydan, Büyük Kanal'a harikulade güzellikteki Piazzetta'dan açılmaktadır.

Üzerinde San Marco'nun Aslanı ve San Teodoro'nun heykelleri bulunan granit sütunlar, İstanbul'dan getirilmiştir. Bir cafede üç hatun “Newyork Newyork” parçasını çalıyor Taner’ hadi dansedelim diyorum Adana usulü reddediliyorum. Benim bu isteğimi yaşlı bir çift gerçekleştiriyor kimse umurlarında değil döne döne dansediyorlar.
San Marco (St. Mark) Bazilikasının Ön cephesinde rengarenk mermer ve heykellerle donatılmış beş adet büyük giriş kapısı ile delinmiştir. orta giriş kapısının üzerinde Constantinople (İstanbul)'dan getirilen meşhur dört adet bronz at heykeli yerleştirilmiş. 1797 yılında Napolyon tarafından Paris'e götürülen dört bronz at heykeli, Fransız İmparatorluğunun sona ermesiyle yeniden Venedik'e geri getirilmiş.
Saat Kulesi 15. Yüzyılda yapılmış. Kadran ayıları burç sembollerini tasvir ediyor. Saat kulesinin yukarısında bulunan ve iki adet büyük bronz insan olan meşhur 'Mori'ler, 500 yıldır saati çalıyor.
Güzel Sanatlar Akademisine bugün, St. Mary of Charity kilisesi ve okulu ev sahipliği yapıyor. Venedik resminin sergilendiği yer olan güzel sanatlar akademisinde, Giovanni Bellini, Carpaccio, Mantegna, Giorgione, Titian, Veronese, Tiepolo, Canaletto, Longhi ve Guardi gibi meşhur sanatçıların şahaserleri sergilenmektedir

Canale Grande yani Büyük Kanal 15. yüzyılda Fransız yazar Philippe de Commine tarafından 'dünyanın en güzel caddesi' olarak adlandırılan Büyük Kanal, Venedik'in en güzel malikanelerine sahip. Hatun tekneği kullanıyor eşi yan koltukta muhteşem bir evin önünde durup bağlıyorlar tekneği ellerinde iş çantalarını alıp basamaklardan evlerine giriyorlar bu inanılmaz bir görüntü.

Yaklaşık 2 km. uzunluğunda olan kanalda, 'Patrici''lerin yaşamış olduğu 200 adet 12. - 18. yüzyıl mermer saraylar yan yana sıralanmış durumda

Sarayların en meşhurları;
- Palazzo Corner geç Rönesans dönemi, Cà Grande'de
- Palazzo Corner -Spinelli, Rönesans dönemi
- Palazzo Grimani, geç Rönesans dönemi
- Cà d'Oro, "altın malikane". Venedik'in en güzelidir, geç Gotik dönemi (1440).
- Palazzo Vendramin-Calergi, (Rönesans dönemi), 1883 yılında Wagner burada ölmüş.
- Palazzo Dario, Gotik dönemi
- Palazzo Rezzonico, heybetli ve çok iyi dengelenmiş geç Rönesans dönemi. Bir 18. yüzyıl müzesine ev sahipliği yapıyor.
- Palazzo Foscari, 15. yüzyıl Gotik dönemi, tuğla. Doge Foscari'nin ikamet ettiği yer .
- Palazzo Pesaro, bir barok şahaseri (1710). Bugün, güzel sanatlar galerisi ve doğu sanatı mizesi olarak kullanılmakta.
- Ponte di Rialto, zarif Rialto Köprüsü, 1588 - 1592 yılları arasında, bir veya daha fazla kürekleri olan harp gemilerinin altından geçebileceği yükseklikte inşa edilmiş.


Bol bol foto çekildi. Sokaklarda grafiti yapan ve müzik çalan insanlar var. Almak isteyip alamadıklarım arasında tüylü maskeler, ilginç resimlerin olduğu mutfak önlükleri, siyah dantel yelpazaler.
Kanallarda birbirine çarpmadan dolaşan maharetli gondolcular gondolun yarım saati türk lirası olarak 200-300 tl .
Venedikte dilim pizza ve kampa döndük kampta ahşap sıralarda içilen bira bir yanında gene Binnaz’la kavga…
[attachment=1]
[attachment=2]
[attachment=3]
[attachment=4]
[attachment=5]

SANY1136.jpg


SANY1177.jpg


SANY1196.jpg


SANY1218.jpg


SANY1226.jpg
 

SON KONULAR - FORUM

Gezenbilir bilgi kaynağını daha iyi bir dizin haline getirebilmek için birkaç rica;
- Arandığında bilgiye kolay ulaşabilmek için farklı bir çok konuyu tek bir başlık altında tartışmak yerine veya konu başlığıyla alakalı olmayan sorularınızla ilgili yeni konu başlıkları açınız.
- Yeni bir konu açarken başlığın konu içeriğiyle ilgili açık ve net bilgi vermesine dikkat ediniz. "Acil Yardım", "Lütfen Bakar mısınız" gibi konu içeriğiyle ilgili bilgi vermeyen başlıklar geç cevap almanıza neden olacağı gibi bilgiye ulaşmayı da zorlaştıracaktır.
- Sorularınızı ve cevaplarınızı, kısaca bildiklerinizi özel mesajla değil tüm forumla paylaşınız. Bildiklerinizi özel mesajla paylaşmak forum genelinde paylaşımda bulunan diğer üyelere haksızlık olduğu gibi forum kültürünün kolektif yapısına da aykırıdır.
- Sadece video veya blog bağlantısı verilerek açılan konuların can sıkıcı olduğunu ve üyeler tarafından hoş karşılanmadığını belirtelim. Lütfen paylaştığınız video veya blogun bağlantısının altına kısa da olsa konu başlığıyla alakalı bilgiler veriniz.

Hep birlikte keyifli forumlar dileriz.


GEZENBİLİR TV

GEZENBİLİR'İ TAKİP EDİN

Forum istatistikleri

Konular
103,916
Mesajlar
1,525,640
Kayıtlı Üye Sayımız
166,696
Kaydolan Son Üyemiz
BiSQuiT.

Çevrimiçi üyeler

SON KONULAR



Geri
Üst