Vee.. 2011 Yazı Da Böyle Geçti

  • Konuyu Başlatan: Konuyu başlatan egeli Tarih:
  • Başlangıç tarihi Yazılan Cevaplar:
  • Cevaplar 307
  • Okunma Sayısı: Görüntüleme 92,580
Ynt: Vee.. 2011 Yazı Da Böyle Geçti



Bir günü daha Yeşilhisar'da sonlandırdık ve uygun bulduğumuz bir akaryakıt istasyonunda kaldık.
Sabah,kahvaltı sonrası 40 km. ilerdeki Yahyalı'ya doğru yola çıktık. Yahyalı, küçük, pek de cazip olmayan bir ilçe bize göre.. İlginçtir, girişteki ve çıkıştaki tabelalarda nüfus farklı gösteriliyor. Acaba orada olduğumuz 24 saat içinde nüfus 300 kişi artmış olabilir mi?

[attachment=1]

Yolda, kontrol görevlisi bir polis memurundan bilgi alarak, epeydir görmeyi arzuladığımız Kapuzbaşı Şelalelerine yöneldik. 76 km.lik yol, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün ziyareti öncesi asfaltlanmış. Yer yer heyelan, bir bölümü de Çamlıca Baraj ve HES yapımı nedeniyle bozulmuş olsa da, fena sayılmaz.

[attachment=2]
[attachment=3]
[attachment=4]
[attachment=5]









 

Etiketler
Ynt: Vee.. 2011 Yazı Da Böyle Geçti


Şelaleler, denizden 2000 metre yüksekteki Aladağ Milli Parkı içinde. Yedi ayrı yerden ve 70 metre yükseklikten dökülen Aladağ ve Aksu Çayları bu muhteşem görüntüyü oluşturuyor.
Elif Şelalesi.. Güney şelalesi.. Takım şelaleler..

[attachment=1]
[attachment=2]
[attachment=3]
[attachment=4]
[attachment=5]









 

Ynt: Vee.. 2011 Yazı Da Böyle Geçti


[attachment=1]
[attachment=2]
[attachment=3]
[attachment=4]
[attachment=5]









 

Ynt: Vee.. 2011 Yazı Da Böyle Geçti


Bu güzelliği ardımızda bırakıp, ayrılırken dönüp dönüp bakmaktan kendimizi alamıyoruz..
Dönüş Yahyalı, gene.. Bu kez ilçeye 10 km. uzaklıktaki Dedebağı Şelalesini görmek istiyoruz. Kapuzbaşı şelalerinden sonra pek heyecan yaratmasa da, güzel denilebilecek bir şelale.. İlle velakin, çevre o kadar kirli ve çöp dolu ki.. Görünümü olumsuz etkiliyor.

[attachment=1]

Yahyalı'dan 40 km. sonra Develi'deyiz. Bu yörenin çok eski tarihlerde adı İverek'miş. Şimdiki adını da kenti eşkiyalardan kurtaran Dev Ali'den almış. Bu zatın türbesi de kenti nerdeyse kuşbakışı gören bir tepenin üzerinde.. Zamanla Develi olmuş. Yani deveyle falan bir ilgisi yok.

[attachment=2]
[attachment=3]

Develi-Tufanbeyli arasında yol yapımı var, uzun bir mesafede.. Dinamit patlamaları nedeniyle biraz beklememiz gerekti, aralarda..
Akşam, gün batarken Göksun'dayız. Otogarın yakınında konaklıyoruz.

Göksun-Kahramanmaraş yolu üzerinde önce Döngel Baraj Gölünü gördük. Ardından, mağaralarını, piknik alanını.. Değişik bir ortam.. Buz gibi sular.. ve tepelerde, çıkılması güç yerlerdeki mağaralar.. Burası, BBP Genel Başkanı merhum Muhsin Yazıcıoğlu'nu ölüme götüren helikopterin düştüğü yer..

[attachment=4]
[attachment=5]









 

Ynt: Vee.. 2011 Yazı Da Böyle Geçti


[attachment=1]
[attachment=2]
[attachment=3]

Kahramanmaraş, umduğumuzdan daha modern ve hareketli geldi, bize.. Kentin batı yönünden geçen Ceyhan Nehri üzerindeki balık lokantaları dikkat çekiyor. Ceyhan kenarındaki Kılavuzlu Parkı ise ayrı bir dünya..

[attachment=4]
[attachment=5]









 



Ynt: Vee.. 2011 Yazı Da Böyle Geçti


Akşam saat 18.00 gibi Kılavuzlu Parkındaydık..Bu kadar çok sayıda mangal ve semaveri birarada şimdiye dek hiç görmemiştik. Havuz kenarındaki piknik masaları yeterli olmamış, yerlere çimenler üzerine yayılmış, halk.. Nerdeyse dirsek dirseğe oturuyor, insanlar.. Bir telaş.. Bir koşuşturma.. İftar hazırlığı..Mangallar yakılırken, diğer tarafta etler, salatalar, sofralar hazırlanıyor. Her taraf duman içinde.. Kimse kimseyi görmüyor, dumandan.. Yemeğin hemen ardından çayın yetişmesi için semaverlerde hazırlanıp, yerlerini alıyor. Sabırsızlık içinde mızırdanan çocuklar annelerinden azar işitirken, babalar orucun rehaveti içinde sessiz kalmayı tercih ediyorlar.

Neyse, ezanın okunması ile bir sessizlik çöktü, ortalığa.. Sadece çatal-kaşık sesleri duyulur oldu, bir süre.. sonra karınlar doydu. Hanımlar, bulaşık yıkamaya çeşme başlarında konuşlanırken, beyler, yerlere serilmiş kilimler üzerine bu kez de yemek sonrası rehavetiyle uzandılar.. Şimdi de semaverlerden çıkan dumanlar karıştı, mangal dumanlarına.. Çekirdekler çitlendi..Karpuzlar kesildi.. Semaverde, odun ateşinde demlenmiş çaydan birer bardak da bize ikram edildi.. Bir curcuna ki sormayın gitsin..
Ertesi gün aynı yerden geçtiğimizde, görevliler, yerlere atılan çöpleri temizlemeye uğraşıyorlardı.

[attachment=1]
[attachment=2]

Burada dikkatimizi çeken, pek çok dükkanın tabelalarındaki 'Tarhana ve Firik' sözleri oldu. Sadece bu ikisini satan dükkanlardan birine girip merakımızı giderdik. Tarhana, bizim bildiğimiz toz halindeki tarhanadan farklı.. Beyaz, yaprak halinde.. Pişirilirken önce uzun bir süre suda bekletilmesi gerekirmiş. (Bu, yerlerde kurutulduğu için üzerine sinen tozundan, toprağından arınması içinmiş.) Sonra isteğe göre çeşitli işlemlerden geçirilerek aş olurmuş. Firik ise, aynı tarhananın ince ince, erişte halinde kıyılmış olanıymış.
Ünlü Kahramanmaraş kesme dondurmasını (ramazan nedeniyle gündüz satış olmadığından) tadamadık. Bankalarda yapılması gereken bir-iki işimizi hallettikten sonra ayrıldık, Kahramanmaraş'tan. Sıcak ve kentin aşırı yoğun trafiği olmasa gezilecek yerleri çoktu, aslında..

[attachment=3]
[attachment=4]







 

Ynt: Vee.. 2011 Yazı Da Böyle Geçti


Türkoğlu ve eski adı Gavurdağı olan Nurdağı ilçelerini geçip, İslahiye'ye geldiğimizde akşam olmuştu. Gece konakladığımız İslahiye'den ertesi gün akşamüzeri yola çıktık ve Hassa ilçesine kadar geldik.Bir gece de Hassa da kaldık. Yemek sonrası parkını gezdik ve parktaki havuzun bir akarsudan oluştuğunu öğrendik.
Hava çok sıcak.. Özellikle Amik Ovasından geçerken sırtımız epeyce ısındı (!). Sonra Kırıkhan.. Belen.. Belen tepelerine çıktığımızda; 'kara göründü..' değil, 'deniz göründü...' Tam 33 gün aradan sonra uzaklarda, İskenderun'da denizi gördük.. Bu görüntü mü etkili oldu, yoksa Belen mi serindi bilemiyorum..Sımsıcak geçen bir günün ardından biraz kendimize gelebildik.

[attachment=1]
[attachment=2]

Belen, Amanos Dağlarının geçişe olanak tanıdığı 800 metre yükseklikte bir bölümünde kurulmuş eski bir yerleşim yeri. Bir tarafında Amik Ovası, diğer tarafında İskenderun var.
Sayfiye yeri Arsuz, İskenderun'a 32 km. Denize paralel bir yoldan gidiyor, ancak denizi göremiyorsunuz. Sahil, yazlık siteler tarafından kapatılmış. Deniz, pırıl pırıl.. tertemiz.. güzel.. Akdeniz sonuçta.. Arsuz'a turistik diyemiyeceğim.. Yabancı turist olmadığı gibi yerli turist de yok.. Çünkü bir-iki 34 plaka dışında diğer illerin plakasını taşıyan araç görmedik gibi bir şey.. Haa arap turistler var, gene.. Onlar da gece geliyor, denize girip gidiyorlar..
Uzaklığı nedeniyle olacak, oldukça tenha. Gürültüsüz, sakin, kafa dinlemek isteyenler için cazip bir tatil yöresi..
Mütevazi çarşısı deniz malzemeleri satan dükkanlar ve kafelerden, restoranlardan oluşmuş.

[attachment=3]
[attachment=4]
[attachment=5]









 

Ynt: Vee.. 2011 Yazı Da Böyle Geçti

Belen'den Antakya'ya doğru giderken sağda Bakras Kalesi tabelası göze çarpıyor. 4 km. kadar ilerdeki Bakras Köyündeki kale 700 lü yıllarda Araplar tarafından yapılmış.

[attachment=1]
[attachment=2]

Antakya, Amanos Dağları ile Habip Neccar Dağları arasındaki vadide M.Ö. 4.y.y.da kurulmuş. Kurucusu Suriye kralının babasının adı olan Antiochos adı verilmiş. Asi Nehri üzerinden Akdeniz'le bağlantısı nedeniyle önem kazanmış, uzun yıllar.. Ancak 526 da bir depremle yıkılmış, yerle bir olmuş. Antakya, alevi, sünni, yahudi, katolik, ortodoks, protestan tüm dinlere mensup insanların birarada yaşadıkları bir kent.

[attachment=3]

Asi Nehri kentin içinden geçiyor. Asi Nehri, Nil'den sonra kuzey yönünde akan, dünyanın ikinci nehri. Bu nedenle 'Ters akan' olarak adlandırılıyor. Yıkılan tarihi taş köprünün yerine yeni bir taş köprü yapılıyor, şimdi. Suriye'nin suyu kesmesi nedeniyle nehir hemen hemen kurumaya yüz tutmuş..

[attachment=4]
[attachment=5]
Yeniden kurulan Antakya 1938 de Hatay Devleti adıyla bağımsızlık kazanmış. Bir yıl sonra da Türkiye Cumhuriyetine bağlanmış.









 

Ynt: Vee.. 2011 Yazı Da Böyle Geçti

Kent, tarihi özelliğini son yıllarda yitirmişse de, eski evleri, kiliseleri, daracık sokakları, camileri ile yeniliklere direnmeye çalışıyor.
İlk gezimizi St.Pierre kilisesine yapıyoruz. Bu kilisenin Hristiyanlığın ilk kilisesi olduğu söyleniyor. M.S. 29-30 yıllarında Habip Neccar Dağları eteklerinde, bir mağara içine oyulmuş kilisede yer mozaikleri kalıntıları, köşede bir ayazma, Aziz Petrus heykelciği dikkat çekiyor.

[attachment=1]
[attachment=2]
[attachment=3]
[attachment=4]
[attachment=5]









 

Ynt: Vee.. 2011 Yazı Da Böyle Geçti

[attachment=1]
[attachment=2]
[attachment=3]
[attachment=4]







 



Ynt: Vee.. 2011 Yazı Da Böyle Geçti


Habip Neccar Camii..Roma tapınağı iken, önce kiliseye, Antakya'nın müslümanların eline geçmesinden sonra da camiye dönüştürülmüş. Habip Neccar'ın türbesi de caminin iki kat altında imiş.

[attachment=1]
[attachment=2]
[attachment=3]

Sarımiye (Süveyka) Camii..

[attachment=4]
[attachment=5]









 

Ynt: Vee.. 2011 Yazı Da Böyle Geçti


Camilerle Katolik, Ortodoks, Protestan Kiliseleri halen hizmet veriyor ve kent merkezinde birbirlerine çok yakınlar.

[attachment=1]
[attachment=2]
[attachment=3]

Eski Antakya evleri, yazın aşırı sıcağın, kışın soğuğun etkisinden korunma amacıyla daracık sokaklar üzerine sıralanmış.

[attachment=4]
[attachment=5]









 

Ynt: Vee.. 2011 Yazı Da Böyle Geçti


[attachment=1]
[attachment=2]
[attachment=3]

Son olarak Antakya Kalesine çıkmayı planladık. Ana yol üzerindeki kale tabelasından saptık. Daha önce de belirttiğim gibi, kaleye ulaşıncaya kadar, herhangi bir yönlendirici tabela yok. Neyse, bulup buluşturup çıktığımız kale, çok geniş bir alana yayılmış. Bu alan da otlarla kaplı.. Geçilebilen yerler maalesef gene çöplük halinde.. Ancak uzaklardan, ayakta kalan bölümlerin fotoğraflarını çekebildik. Ve bu kadar yolu gelmeye değmediğini düşündük.

[attachment=4]
[attachment=5]









 

Ynt: Vee.. 2011 Yazı Da Böyle Geçti


[attachment=1]
[attachment=2]

Antik çağda 'Daphne' adıyla bilinen Harbiye, Antakya'nın 10 km. uzağında. Defne ağacıyla ilgisi bilinmemekle beraber defne yağı ve defne sabunları ünlü, Harbiye'nin. Yeşillikler içinden dökülen çok sayıda küçük şelaleleri ve bu şelaleler kenarına konuşlanmış restoranları ve mesire yerleri ile civar yerleşim halkının nefes alma yeri, Harbiye.. Mesire yerlerinin hemen üst tarafında şehri tepeden görebileceğiniz seyir alanı var. Antik Daphne kentinden günümüze hiç bir şey ulaşmamış.

[attachment=3]
[attachment=4]
[attachment=5]









 

Ynt: Vee.. 2011 Yazı Da Böyle Geçti


[attachment=1]
[attachment=2]
[attachment=4]
[attachment=5]
[attachment=6]









 



Ynt: Vee.. 2011 Yazı Da Böyle Geçti


St.Simon Manastırı'na Harbiye-Samandağ yolu üzerinden ayrılan 8 km.lik bir yolla çıkılıyor. 480 metre yüksekte bir tepe üzerine 6. y.y.da yapılmış manastırda, hiç bir restorasyon çalışması yapılmamış. Neresinin ne olduğu belli olmayan bir taş yığını halinde.

[attachment=1]
[attachment=2]
[attachment=3]
[attachment=4]
[attachment=5]