Yavuz bey elinize sağlık güzel fotoğraflar.Bu cümle ikinci defa olacak ama bilhassa Anadolu Selcuklu eserleri ile dolu.Çoğuda günümüze kadar gelebilmiş.Sizlerle beraber bizde gezmiş oluyoruz.Yolunuz açık olsun tekerinize taş değmesin.
Divriği'den sonra oldukça uzun bir yolumuz var... Önce çok az aracın gelip geçtiği geniş ve asfalt olan yol bir yere gelince bitiverdi.. 'Ömür biter, yol bitmez.' denir, ama gerçekten de yol bitti. Epey bir mesafeyi geri döndük.. Rastladığımız karayolu işçilerinin yönlendirmesiyle bir yola girdik ki, tam bir traktör yolu.. Taş-topaç dolu.. Karavanın altı vurmasın diye, akrobatik hareketlerle tepelere ine-çıka kilometrelerce gittik.. Neden sonra düzgünce bir yola kavuşunca bir 'Ohh..' dedik.
Bir tünel.. Bildiğimiz tünellerin aksine aydınlık bir tünel.. Kışın kar-tipi fırtınasından korunmak için yapılmış. Bu gibi tünelleri demiryolları üzerinde de gördük. Demiryolunun kardan kapanmasını önleme amaçlı..
Eski adı Daskuza olan Arapgir, 557 yılında Arap Hatem tarafından fethedilmiş. İlk yerleşim yeri, 6 km. kadar uzakta.. İnternet sayfalarından kalesi ve kilisesi olduğunu öğrendiğimiz Eski Arapgir'e yöneldik.. Yol oldukça bozuk bir köy yolu.. Eski Arapgir'e ulaştığımızda yol geçemeyeceğimiz şekilde daraldı.. Çevrede, kaleyi ve kiliseyi sorabileceğimiz kimseyi bulamadık. Evin camında gördüğümüz bir kişi de seslendiğimizi duyunca içeriye kaçtı.. Sağa-sola bakındık.. Çaresiz geri döndük..
Naçizane tavsiyemiz; sarı tabelalarda veya internet sayfalarında yazılı yerlere gitmeden önce uzaklığını, yol durumunu ve neyle karşılaşacağınızı sorgulayın, öğrenin...
Örneğin; 'Karakurt Köyü Kilisesi' tabelasından girdiğimiz köyün dar, çamurlu ve hayvan pisliği dolu sokaklarında dakikalarca dolaşıp durduk. Manevra zorluğu yaşadık. Sorduğumuz kişilerin kimi yukarıları gösterdi, kimi aşağıları tarif etti.. Sonuçta bir metrelik yıkık bir duvar kalıntısı çıktı, karşımıza.. Keza Uzundere'deki şapel ve mağara örneği...
Malatya-Elazığ İl sınırında Fırat Nehri üzerindeki Fırat Köprüsü...
Betonlar içine hapsedilmiş bir doğal oluşum.... Çırçır Şelalesi
Keban'a vardığımızda akşam olmak üzereydi.. Konaklamak üzere, büyük bir alabalık üretim çiftliği manzaralı geniş bir meydanda park ettik.. Anında 'Buraya bizim arabalarımız gelecek..' ve benzeri sözlerle bir kaç kişi yanımızda belirdi.. 'Şimdilik duralım, sizin arabalarınız geldiğinde çekeriz..' dedik.. Tabii sabaha kadar ne gelen var, ne giden... Açıkça söylemeseler de, belli ki niyetleri üç-beş kuruş koparmaktı..
Keban'dan 50 km. sonra Elazığ'dayız... Erzurum nasıl 'dadaşlar' diyarı ise, Elazığ da 'gakkoşlar' diyarı... Her ikisi de 'mert, yiğit, arkadaş, ağabey, kardeş anlamında kelimeler...
İlin adı, 1937 de Atatürk'ün teklifiyle 'azık şehri' anlamında Elazık olmuş, daha sonraları Elazığ'a dönüşmüş..